‘‘Tarikatların en önemli kurallarından
biri müridin kendisini şeyhine ölünün kendini ölü yıkayıcısına bıraktığı gibi
bırakmasıdır. Kuran’ın aklımızı çalıştırmayı emretmesine rağmen tarikatlarda
körü
körüne itaat esastır.Bu prensibi kabul
edip şeyhe tabi olan kişiye şeyhin mehdiliğinin veya İsalığının inandırılması,
şeyhin dünyadaki en üstün insan olduğunun iknası, kişinin maddi açıdan
sömürülmesi,
dine yapılan ilave ve eksiltmelerin
yutturulması gayet kolay olmaktadır.
Üstelik kişi aklı bir kenara bırakma prensibini (Aklı dışlayarak, bir
kenara bırakarak sadece ‘gönül yolu’ ile iman etmek tasavvuf anlayışının temel kuralıdır.) kabul ettikten sonra
üniversite bitiren okumuş müritle; cahil, okuma yazma bilmeyen mürit aynı
mertebeye gelmektedir. Bu yüzden bizi tarikatlardaki okumuş kişilerin tavrı
şaşırtmamalıdır. Çünkü bu kişiler tarikatların yapısı gereği aklını bir kenara
bırakmış ve şeyhe teslim olmuşlardır. Bu tavrın neticesi ise cahil ile
okumuşun, bilen ile bilmeyenin farkının kalmamasıdır.
Araştırma yerine yutturma, düşünme
yerine taklit esas olunca, tarikattaki herkesin inancı, hayata
bakış açısı ve dini değerlendirişi
tamamen şeyhiyle aynı olmaktadır...
Tarikatlara girenlere verilen tarikat terbiyesini,
itaat kültürünü anlamak için bir
tarikatta müride uymasının zorunlu olduğu yedi madde diye eline verilen listeyi
görelim:
1-) Mürşidine (şeyhine-hoca efendisine) tam teslim olmak ve hiç kimseyi mürşidinden üstün
1-) Mürşidine (şeyhine-hoca efendisine) tam teslim olmak ve hiç kimseyi mürşidinden üstün
bilmemek.
2-) Zeki ve idrak kabiliyeti yüksek olmak.
2-) Zeki ve idrak kabiliyeti yüksek olmak.
3-) Şeyhinin, hoca efendisinin hizmetinde
hareketli ve atılgan olmak.
4-) Sözünde sadık ve güvenilir olmak.
5-) Malını ve mülkünü şeyhin, tarikatın, cemaatin hizmetine vermek.
6-) Mürşidin ve tarikatın sırlarını gizli tutmak.
7-) Canını şeyhi yolunda vermeye her an hazır olmak.’’
5-) Malını ve mülkünü şeyhin, tarikatın, cemaatin hizmetine vermek.
6-) Mürşidin ve tarikatın sırlarını gizli tutmak.
7-) Canını şeyhi yolunda vermeye her an hazır olmak.’’
(Kuran
Araştırmaları Gurubu- Uydurulan Din ve Kur’an’daki Din)
İnsan,
kendisini diğer kişilerden ayıran kendine has şahsi özelliklerini; şahsiyetini
– kişiliğini-karakterini oluşturan değerlerini koruyarak güven içinde özgürce
yaşamalıdır. Sadece Allah’a teslim olan Müslümanlar şahsiyetli, şerefli, çağdaş,
akıl ve bilim yolunda ilerleyen, sorgulayan, eleştiren, özgür düşünce ve
iradesiyle hareket eden erdemli bireylerdir. Genelin içinde özel olmanın, birey
olmanın, kişilik ve karakter
sahibi olmanın onurunu yaşarlar.
Tarikat
müritleri ise; mürşit, şeyh, evliya denen beşerlere Allah’ın sıfatlarına,
niteliklerine eş, benzer sıfatlar, nitelikler vererek onlara kul, köle olan,
biat eden, raiyeleşmiş-sürüleşmiş kişilerdir.
Tarikatlerde genelin
içinde kaybolmuş bireyler, değerini başkasına endekslemiş, eklemlenmiş
kişilikler vardır. Özgür düşünce, kişisel irade ve akleden, düşünen, onurlu,
erdemli bireyler yoktur.
Şahsi
niteliklerin yok edildiği yerde ancak şahsiyetsiz şablon kişilikler oluşur.
“Amaç
vesileleri mubah kılar” mantığıyla her türlü insani, ahlaki, değer gözardı
edilir; hak, hukuk, kanun, adalet yoktur; gurubun amaçlarına, çıkarlarına
hizmet etmek ve şeyhlere, şıhlara, hoca efendilere, muhteremlere kendini teslim etme, onların buyruğu altına girme,
mutlak itaat ve biat kültürü vardır. Kulun, kula itaat ve biat etmesi hiç
şüphesiz tevhid ilkesiyle ve “raina demeyin” (Bakara-104) ayetiyle çelişir.. Tarikatlarda düşünce, akıl, bilim adamı olmak
önemli değildir. “Dava” adamı olmak önemlidir.
Tarikatlar
özgür benlikler değil; “adanmış” güdülmeye hazır, silik benlikler arar.
İslam, kula kulluk etmeyi yasaklamıştır. Tevhid ilkesinin amacı,
insanları yaşamlarında özgür kılmaktır. Özgürlüğün kısıtlanması, yok edilmesi;
fıtratın kuralları ve Yaratan’ın iradesi ile çelişir.
İslam, akleden, şahsi
özellikleriyle var olan onurlu, erdemli, şahsiyetli bireylerden oluşan ve güven
içinde özgürce yaşayan toplum ister. Tarikat, cemaat kültürü ise, birey
bilincinin gelişmesine izin vermez; kendilerinin anlayışlarını, kurallarını,
kabullerini benimseyen itaatkar birbirinin aynısı, kopyası bireyler ister.
Tarikat mensupları duvardaki tuğla gibidir. Özgür insan ise
ormandaki ağaç gibi tek ve hürdür.
Tuğlalar beşer ürünüdür, kalıplara dökülüp imal edilir. Nitelikleri,
fonksiyonları birbirinin aynısıdır.
Aklını özgürce kullanan, kula kulluk etmeyen, onurlu, saygın, ağaç
gibi tek ve hür bireyler İslam’ın istediği erdemli ve özgür yaşayan toplumları-ormanı
oluşturur.
“İslam toplum, millet ve
insanlık dinidir. Bunu, ferdi-insanı toplum içinde eritmeden sağlar.'' (Hüseyin Atay)
Tarikat kültüründe mezhep
imamları, tarikat şeyhleri; kurtarıcı, erdirici, Allah’a yaklaştırıcı, şefaat
edici ve mutlak biat edilmesi gereken kişiler olarak kabul edilir.
Bunların yazdıkları kitaplar eleştirilemez, değiştirilemez hatta
sadeleştirilemez kabul edilir. Her tarikat, kendi kitabını dinin tartışılmaz kitabı
olduğunu iddia ederek, Kur’an’a eş, ortak koşar.
Kendilerini eleştirenleri itikatsız olmakla suçlarlar. Kafir,
zındık ilan ederler.
‘‘Taklitçiliğin
dayandığı esas: Mezhep imamlarının, tarikat şeyhlerinin, cemaat
hoca efendilerinin dediklerinin doğruluğuna imandır. Onların yanıldığı
düşünülemez. Ve onlara imanla dindar olunur.
İşte bu
taklitçilik ilmi yıktı. Şimdi taklitçiliği ancak ilimle (akıl ve bilgiyle)
yıkmak mümkün olur.’’
(Hüseyin Atay-Kur’an’da İman Esasları
ve Kader)
Saygılarımla
VEDAT AKBAŞAK
kuranpenceresinden@hotmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.