10 Mart 2015 Salı

MÜMİNLERİN TOPLUMSAL İLAHİ SORUMLULUĞU

“Biz bir ülkeyi-medeniyeti mahvetmek istediğimizde, onun servet ve nimetle şımarmış ele başlarına emirler yöneltiriz-onları yöneticiler yaparız da onlar, orada bozgunculuk yaparlar. Böylece o ülke-medeniyet aleyhine hüküm hak olur; biz de orasını yerle bir ederiz..” (İsra-16)

İsra suresi 16. ayetinde: Yüce Allah helak olacak medeniyetlerin, toplumların başına Kuran’a nankörlük eden-Kuran hükümlerine uygun hükmetmeyen servet ve nimetle şımarmış, doğru yoldan, adaletten ayrılmış, zulmeden yöneticilerin geldiğini, getirildiğini bildirmektedir.  

Yüce Allah Hz. Muhammed’e peygamberlik görevinin yanı sıra; Hakk’a ve doğruya uyması (Mümtehine-12) şura esasına göre ve adaletle hükmetmesi  şartı ile (Şura-38 Alimran-159 Nisa-58
Nahl-90) İslam ümmetini yönetme görevini vermiştir.
Hz. Muhammed’in Hakk’a, doğruya uymaması, adil olmaması söz konusu olabilir mi ? Tabi ki olamaz. Burada verilmek istenen mesaj: Milleti yöneteceklerin uymaları gereken prensiplerin; Kuran’ın bu konuda bildirdiği temel hükümlerin ne kadar vazgeçilmez olduğudur; önemle, özenle  uygulanması gerektiğidir. Yönetilenlere, halka verilen mesaj ise, hukuk ilkelerine, insan haklarına, demokratik kurallara, Kur’an’ın temel hükümlerine, ilkelerine aykırı icraatlarda bulunan yönetimlere, yöneticilere rıza göstermeyin, zulme razı olmayın mesajıdır.
Toplumların, ülkelerin yegane helak sebebi zulmün yaygınlaşmasıdır.
“Biz; ülkeleri-medeniyetleri, halkları zulme sapmadıkları sürece helâk etmeyiz.” (Kasas-59)
"Halkı iyilik ve barış için gayret gösterseydi, Rabbin o kentleri/toplumları helâk edecek değildi ya." (Hud-117)

İmamı Azam, halkın malını çalan, talan eden, yolsuzluk yapan, yandaşlarına peşkeş çeken  ve yönetiminde adaletten uzaklaşıp zulmeden yöneticiye isyan etmeyi mümin olmanın gereği ve sorumluluğu olarak görmüştür.
İmamı Azam Ebu Hanife’nin bu konudaki fetvası-düşüncesi şöyledir:
“Bir devlet başkanı-yönetici kamu mal ve haklarından bir şey aşırmak süretiyle halka ihanet eder veya yönetiminde zulme saparsa onun yöneticiliği iptal olur. Onun kanunları, kararları  geçerli olmaz..”
(Menakıp – S:99. 100  Ebu Yusuf - Kitabul Harac  S:37 )

Susmak, tepki göstermemek, boyun eğmek zulme destek vermektir.
Kur’an zalim diktatörleri yaratanların ve milletin başına bela edenlerin; onlara karşı çıkmayarak, itaat ederek pasif destek verenler olduğunu bildirmiştir.

“........onlar da ona itaat ettiler. Çünkü onlar yoldan sapmış-fasık bir toplum idiler..” (Zühruf-54)
“......O’nun resullerine isyan ettiler. Ve her inatçı zorbanın emrine uydular. Bu dünyada ve
   Kıyamet gününde arkalarına lanet takıldı..” (Hud-59, 60)

Zuhruf suresi 54-56 ve Hud suresi 59. ayetlerinde: Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyen diktatörlerin yolunu takip eden; zalim, zorba, baskıcı, otoriter idarecilere, yönetimlere itaat ve biat eden, onlara karşı çıkmak yerine destek olan kişilerin ve toplumların da  fasıklar-doğru yoldan sapanlar olarak nitelendirildikleri  ve cezalandırıldıkları-cezalandırılacakları, lanete uğrayacakları bildirilmiştir.
Günümüzde emperyalist sömürgeci güçlerle işbirliği yapanlar, onların projelerinin eş başkanı olanlar ve bunların taraftarları, destekçileri, yetmez ama evetçiler, çakma aydınlar, sözde liberaller ile adaletsizliğe, zulme sessiz kalan, karşı çıkmayan herkes bu ayet hükmüne göre fasıktır, lanetlidir.

“Sakın hainlere yardakçı olma..” (Nisa-105)

Bir toplumda zulmün yaygınlaşmasının nedeni aydınların suskunluğudur. 
Aydın susarsa zulüm yaygınlaşır; yaygınlaşmakla da kalmaz, meşrulaşır.
Topluma önderlik etme durumunda olan aydınlar, bilim adamları, akademisyenler, fikir adamları bu ayetler çerçevesinde durumlarını gözden geçirmelidirler. Sorumluluklarına uygun davranmalıdırlar. Aksi takdirde yaptırım çok ağırdır. Suskunluğun cezası dünyevi anlamda zulümdür, ilahi anlamda fasık-günahkar olmaktır..

Halka/seçmene büyük sorumluluk düşmektedir. İdarecileri seçerken tek ölçü; etnik köken, mezhep, hemşehrilik, hısımlık vb unsurlar değil sadece liyakat olmalıdır.
Seçme hakkımızı kullanmadaki sorumluluğumuz sadece bireysel değildir. Ülkemizin geleceği ile ilgili toplumsal sorumluluktur. Allah’ın gazabına, ülkemizin helak edilmesine sebep olacak; servet düşkünü, adaletten uzak, ahlaktan yoksun, şahsi çıkar ve ihtiraslarını toplum, ülke çıkarlarının üzerinde gören, dünya nimetlerini ahirete tercih eden, ehil olmayan  yöneticiler seçmemeliyiz.
Yöneticiler adaletten uzaklaşırsa “bozuk” işler sergilemeye başlarsa toplumun kolektif bilinci,
kamuoyu, sistemin savunma mekanizmaları bozuk gidişler, işler yapan bu yöneticileri bozuk gidişattan sakındırmalı, onlara engel olmalıdır. (Maide-79) İyiye, güzele yönlendirmelidir. (Aliimran-104)
Gerekirse onları görevden uzaklaştırmalıdır. Toplumun bu ilahi görevine siyasi litaratürde direnme hakkı; sivil itaatsizlik denir. Başka bir anlatımla; direnme hakkı savsaklanması büyük sakıncalar doğurabilecek ilahi bir görevdir..

 “içinizde sizi kötülükten alıkoyacak ergin, erdemli kişi-kişiler yok mudur?"   (Hud 78)                      
“Sizden önceki kuşakların içinde akıllı olanların yeryüzünde bozgunculuğa engel olmaları gerekmez miydi?  Ancak, onlardan pek azı bunu yaptı. Zulme sapanlar ise,  kendilerine verilen servete, görkeme kapılıp azdılar ve suçlu oldular.”  (Hud-116)
“İşledikleri kötülüklerden birbirlerini vazgeçirmezlerdi. Gerçekten ne kötü iş yapıyorlardı.”(Maide-79)
“İçinizden hayra çağıran, doğruluk ve güzelliği belirlenene özendiren, kötülük ve çirkinlik
   belirlenenden sakındıran bir topluluk olsun. Kurtuluş ve zafere erenler işte onlardır.” (Aliimran-104)

Hud suresi 78, 116, Maide-79 ve Aliimran-104. ayetlerinde ise: Aydın sorumluluğuna vurgu yapılmıştır.
Refah içinde yaşayan servet şımarığı iktidar sahiplerinin ve  bozguncu, fitne fesat peşinde koşan kişilerin toplum önderleri,  akıl ve fazilet sahibi aydınlar tarafından uyarılması, alıkonulması, engellenmesi,
doğruya yönlendirilmesi gerektiği bildirilmiştir. Bu yapılmazsa başlangıçta küçük bir zümre ile sınırlı
olan bozulma, yavaş yavaş bütün topluma yayılır.
Aydının misyonu halkı bilinçlendirmek ve duyarlılığını arttırmaktır. Aydın hareketi, tarihteki
peygamberler hareketinin takipçisi olmalıdır. Çağdaş aydın misyonu, peygamberlerin misyonunun
takipçisi olmalıdır. Aydın, toplumun rehberi olmalıdır.. 
Kendilerini iyi, güzel olana yönelten,  doğruları, gerçeği söyleyen dürüst, ahlaklı insanları sevmeyen ve onların sözlerine kulaklarını tıkayan hatta onları cezalandırmaya çalışan toplumlar çöker, helak olurlar. (Hz.Nuh ve Hz.Lut kıssaları)

 “Allah, bir topluma lütfettiği nimeti, esenliği, o toplum kendini değiştirmedikçe asla değiştirmez." (Enfal-53)
 “Allah insanların durumunu, onlar kendilerinde olanı değiştirene kadar, değiştirmez.”  (Rad-11)

Enfal suresi 53. ve Rad suresi 11. ayetlerinde: Bir toplum iyi, güzel, olumlu durumunu, halini, gidişini bozmadıkça, değiştirmedikçe; kötülüğe, günaha, nankörlüğe yönelmedikçe Allah’ın onlara lütfettiği nimeti; Aklı, (en büyük nimet akıldır) bereketi azaltmayacağı bildirilir. Eğer bir toplumda nimet bereket azalmış, ahlak sıfırlanış, akılcılıktan uzaklaşılmış, huzur kalmamış ise bunun sorumlusu o toplumu oluşturan fertlerin hataları ve duyarsızlıklarıdır.. Bu olumsuzlukları düzeltmek için insanlar, toplum gayret göstermelidir. 
Rad suresi 11. ayet bazı müfessirler tarafından; “içinde bulunduğunuz olumsuz durumu değiştirmek, İyileştirmek, güzelleştirmek için siz çaba sarfetmedikçe Allah size yardım etmez”şeklinde Türkçeye çevrilmiştir..

Yaşananlar, olabileceklerin en iyisi olduğu için yaşanmıştır. Tanrı her şeyin en iyisini takdir eder. Başımıza gelen her şey mümkün olanların-seçeneklerin en iyisidir düşüncesi aslında Katolik Hıristiyanlığın ortaçağ dogmalarıdır.. Voltaire, Kandid adlı eserinde bu yaklaşımı eleştirir.  Kitabının sonunda “bahçemiz ile uğraşmamız gerekir” diyerek, yaşamaya değer güzel bir dünya için; kötülükten, yoksulluktan kurtulmak için  beşeri sorumluluğa akla, iradeye, çalışmaya, emeğe vurgu yapar.  

Millet olarak verdiğimiz bir çok mücadeleden, çektiğimiz acılardan sonra Allah’ın yardımıyla sahip olduğumuz demokrasi, laiklik, cumhuriyet gibi çağdaş değerlerin, nimetlerin kıymetini  bilmeliyiz.
Allah’a şükrümüzü sahip olduğumuz değerlerin kıymetini bilerek, onları koruyarak, kollayarak  göstermeliyiz. Sahip olduğumuz nimetlerin, imkanların değerini bilmezsek, onları korumaz veya önemsemezsek nankörlük etmiş oluruz. Allah nankörlük edenleri cezalandırır. (Sebe-15, 20)

Halk; devletin ve toplumun geleceğinden kendisini sorumlu tutma bilincine erişmiş bireylerden
oluşmalıdır. Halk laikliğin, demokrasinin, cumhuriyetin değerini bilmez ise, gerektiğinde sahip olduğu bu   değerleri korumak için mücadele vermez ise, demokrasiyi yıkmak, yok etmek isteyenlere karşı gerekli
refleksi göstermez, duyarsız kalır ve Yüce Allah bu değerleri o halkın elinden alır. (Nahl-112)

Toplumların çöküş nedeni: Sünnetullahtan; yaratılışa Yaratan'ın koyduğu değerlerden, fıtrattan, akılcılıktan uzaklaşmak, nefsin heva ve arzularına teslim olmaktır. Nankörlük, dünya nimetlerine düşkünlük, azgınlık, ahlaksızlık, adaletsizlik, zulmün yaygınlaşması,  fitne/etnik ve din anlayışında bölücülük ve en önemlisi toplumsal duyarsızlıktır. 

“Millet, hükümetin gözcüsü olması gerekir. Çünkü hükümetlerin işleri olumsuz olur da millet itiraz etmez ve susturmazsa bütün kusur ve suçlara ortak olmuş demektir…” Mustafa Kemal, 28 Aralık 1919

Saygılarımla.
VEDAT AKBAŞAK








                                                                 

Hiç yorum yok:

SADECE İSLAM DİNDİR..

  Su insanlar için en önemli nimetlerden biridir; elbette temiz, doğal olan su. Suyu içeriz, yemek çorba yaparız, temizlik işlerimizde vs....