“Biz bir ülkeyi-medeniyeti mahvetmek
istediğimizde, onun servet ve nimetle şımarmış ele başlarına emirler
yöneltiriz-onları yöneticiler yaparız da onlar, orada bozgunculuk yaparlar.
Böylece o ülke-medeniyet aleyhine hüküm hak olur; biz de orasını yerle bir
ederiz..” (İsra-16)
İsra
suresi 16. ayetinde: Yüce Allah helak olacak medeniyetlerin,
toplumların başına Kuran’a nankörlük eden-Kuran hükümlerine uygun
hükmetmeyen servet ve nimetle şımarmış, doğru yoldan, adaletten ayrılmış,
zulmeden yöneticilerin geldiğini, getirildiğini bildirmektedir.
Yüce Allah Hz. Muhammed’e peygamberlik görevinin yanı
sıra; Hakk’a ve doğruya uyması (Mümtehine-12) şura esasına göre ve adaletle
hükmetmesi şartı ile (Şura-38
Alimran-159 Nisa-58
Nahl-90) İslam ümmetini yönetme görevini vermiştir.
Hz. Muhammed’in Hakk’a, doğruya uymaması, adil olmaması
söz konusu olabilir mi ? Tabi ki olamaz. Burada verilmek istenen mesaj: Milleti
yöneteceklerin uymaları gereken prensiplerin; Kuran’ın bu konuda bildirdiği
temel hükümlerin ne kadar vazgeçilmez olduğudur; önemle, özenle uygulanması gerektiğidir. Yönetilenlere,
halka verilen mesaj ise, hukuk ilkelerine, insan haklarına, demokratik
kurallara, Kur’an’ın temel hükümlerine, ilkelerine aykırı icraatlarda bulunan
yönetimlere, yöneticilere rıza göstermeyin, zulme razı olmayın mesajıdır.
Toplumların, ülkelerin yegane helak sebebi zulmün
yaygınlaşmasıdır.
“Biz; ülkeleri-medeniyetleri, halkları
zulme sapmadıkları sürece helâk etmeyiz.” (Kasas-59)
"Halkı iyilik ve barış için gayret gösterseydi, Rabbin o kentleri/toplumları helâk edecek değildi ya." (Hud-117)
İmamı Azam, halkın malını çalan, talan eden, yolsuzluk
yapan, yandaşlarına peşkeş çeken ve
yönetiminde adaletten uzaklaşıp zulmeden yöneticiye isyan etmeyi mümin olmanın
gereği ve sorumluluğu olarak görmüştür.
İmamı Azam Ebu Hanife’nin bu konudaki fetvası-düşüncesi
şöyledir:
“Bir devlet başkanı-yönetici kamu mal ve haklarından bir
şey aşırmak süretiyle halka ihanet eder veya yönetiminde zulme saparsa onun
yöneticiliği iptal olur. Onun kanunları, kararları geçerli olmaz..”
(Menakıp – S:99. 100
Ebu Yusuf - Kitabul Harac S:37 )
Susmak, tepki göstermemek, boyun eğmek zulme destek
vermektir.
Kur’an zalim diktatörleri yaratanların ve milletin başına
bela edenlerin; onlara karşı çıkmayarak, itaat ederek pasif destek verenler
olduğunu bildirmiştir.
“........onlar da ona itaat ettiler.
Çünkü onlar yoldan sapmış-fasık bir toplum idiler..” (Zühruf-54)
“......O’nun resullerine isyan ettiler.
Ve her inatçı zorbanın emrine uydular. Bu dünyada ve
Kıyamet gününde arkalarına lanet
takıldı..” (Hud-59, 60)
Zuhruf
suresi 54-56 ve Hud suresi 59. ayetlerinde: Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyen diktatörlerin yolunu takip eden; zalim, zorba, baskıcı,
otoriter idarecilere, yönetimlere itaat ve biat eden, onlara karşı çıkmak
yerine destek olan kişilerin ve toplumların da fasıklar-doğru yoldan sapanlar olarak
nitelendirildikleri ve cezalandırıldıkları-cezalandırılacakları,
lanete uğrayacakları bildirilmiştir.
Günümüzde emperyalist sömürgeci güçlerle işbirliği
yapanlar, onların projelerinin eş başkanı olanlar ve bunların taraftarları, destekçileri, yetmez ama
evetçiler, çakma aydınlar, sözde liberaller ile adaletsizliğe, zulme sessiz
kalan, karşı çıkmayan herkes bu ayet hükmüne göre fasıktır, lanetlidir.
“Sakın
hainlere yardakçı olma..” (Nisa-105)
Bir toplumda zulmün yaygınlaşmasının nedeni aydınların
suskunluğudur.
Aydın susarsa zulüm yaygınlaşır; yaygınlaşmakla da kalmaz,
meşrulaşır.
Topluma önderlik etme durumunda olan aydınlar, bilim
adamları, akademisyenler, fikir adamları bu ayetler çerçevesinde durumlarını
gözden geçirmelidirler. Sorumluluklarına uygun davranmalıdırlar. Aksi takdirde yaptırım çok ağırdır. Suskunluğun cezası
dünyevi anlamda zulümdür, ilahi anlamda fasık-günahkar olmaktır..
Halka/seçmene büyük sorumluluk düşmektedir. İdarecileri seçerken tek ölçü; etnik köken, mezhep, hemşehrilik, hısımlık vb unsurlar değil sadece liyakat olmalıdır.
Seçme hakkımızı kullanmadaki sorumluluğumuz sadece
bireysel değildir. Ülkemizin geleceği ile ilgili toplumsal sorumluluktur.
Allah’ın gazabına, ülkemizin helak edilmesine sebep olacak; servet düşkünü, adaletten uzak, ahlaktan
yoksun, şahsi çıkar ve ihtiraslarını toplum, ülke çıkarlarının üzerinde gören,
dünya nimetlerini ahirete tercih eden, ehil olmayan yöneticiler seçmemeliyiz.
Yöneticiler
adaletten uzaklaşırsa “bozuk” işler sergilemeye başlarsa toplumun kolektif
bilinci,
kamuoyu, sistemin
savunma mekanizmaları bozuk gidişler, işler yapan bu yöneticileri bozuk
gidişattan sakındırmalı, onlara engel olmalıdır. (Maide-79) İyiye, güzele
yönlendirmelidir. (Aliimran-104)
Gerekirse onları
görevden uzaklaştırmalıdır. Toplumun bu ilahi görevine siyasi litaratürde
direnme hakkı; sivil itaatsizlik denir. Başka bir anlatımla; direnme hakkı
savsaklanması büyük sakıncalar doğurabilecek ilahi bir görevdir..
“içinizde sizi kötülükten alıkoyacak ergin,
erdemli kişi-kişiler yok mudur?" (Hud 78)
“Sizden önceki kuşakların içinde akıllı olanların yeryüzünde bozgunculuğa engel olmaları gerekmez miydi? Ancak, onlardan pek azı bunu yaptı. Zulme sapanlar ise, kendilerine verilen servete, görkeme kapılıp azdılar ve suçlu oldular.” (Hud-116)
“Sizden önceki kuşakların içinde akıllı olanların yeryüzünde bozgunculuğa engel olmaları gerekmez miydi? Ancak, onlardan pek azı bunu yaptı. Zulme sapanlar ise, kendilerine verilen servete, görkeme kapılıp azdılar ve suçlu oldular.” (Hud-116)
“İşledikleri
kötülüklerden birbirlerini vazgeçirmezlerdi. Gerçekten ne kötü iş
yapıyorlardı.”(Maide-79)
“İçinizden hayra çağıran,
doğruluk ve güzelliği belirlenene özendiren, kötülük ve çirkinlik
belirlenenden sakındıran bir topluluk olsun. Kurtuluş ve zafere erenler
işte onlardır.” (Aliimran-104)
Hud suresi 78, 116, Maide-79 ve
Aliimran-104. ayetlerinde ise: Aydın sorumluluğuna vurgu
yapılmıştır.
Refah içinde
yaşayan servet şımarığı iktidar sahiplerinin ve
bozguncu, fitne fesat peşinde koşan kişilerin toplum önderleri, akıl ve fazilet sahibi aydınlar tarafından
uyarılması, alıkonulması, engellenmesi,
doğruya
yönlendirilmesi gerektiği bildirilmiştir. Bu yapılmazsa başlangıçta küçük bir
zümre ile sınırlı
olan bozulma, yavaş
yavaş bütün topluma yayılır.
Aydının misyonu
halkı bilinçlendirmek ve duyarlılığını arttırmaktır. Aydın hareketi, tarihteki
peygamberler
hareketinin takipçisi olmalıdır. Çağdaş aydın misyonu, peygamberlerin
misyonunun
takipçisi
olmalıdır. Aydın, toplumun rehberi olmalıdır..
Kendilerini iyi, güzel
olana yönelten, doğruları, gerçeği
söyleyen dürüst, ahlaklı insanları sevmeyen ve onların sözlerine kulaklarını
tıkayan hatta onları cezalandırmaya çalışan toplumlar çöker, helak olurlar.
(Hz.Nuh ve Hz.Lut kıssaları)
“Allah, bir topluma lütfettiği nimeti, esenliği, o toplum
kendini değiştirmedikçe asla değiştirmez." (Enfal-53)
“Allah insanların
durumunu, onlar kendilerinde olanı değiştirene kadar, değiştirmez.” (Rad-11)
Enfal
suresi 53. ve Rad suresi 11. ayetlerinde: Bir toplum iyi, güzel, olumlu durumunu, halini,
gidişini bozmadıkça, değiştirmedikçe; kötülüğe, günaha, nankörlüğe yönelmedikçe
Allah’ın onlara lütfettiği nimeti; Aklı, (en büyük nimet akıldır) bereketi azaltmayacağı bildirilir. Eğer bir
toplumda nimet bereket azalmış, ahlak sıfırlanış, akılcılıktan uzaklaşılmış, huzur kalmamış ise bunun
sorumlusu o toplumu oluşturan fertlerin hataları ve duyarsızlıklarıdır.. Bu olumsuzlukları düzeltmek için insanlar, toplum gayret göstermelidir.
Rad suresi 11. ayet bazı müfessirler tarafından; “içinde
bulunduğunuz olumsuz durumu değiştirmek, İyileştirmek, güzelleştirmek için siz
çaba sarfetmedikçe Allah size yardım etmez”şeklinde Türkçeye çevrilmiştir..
Yaşananlar, olabileceklerin en iyisi olduğu için yaşanmıştır. Tanrı her şeyin en iyisini takdir eder. Başımıza gelen her şey mümkün olanların-seçeneklerin en iyisidir düşüncesi aslında Katolik Hıristiyanlığın ortaçağ dogmalarıdır.. Voltaire, Kandid adlı eserinde bu yaklaşımı eleştirir. Kitabının sonunda “bahçemiz ile uğraşmamız gerekir” diyerek, yaşamaya değer güzel bir dünya için; kötülükten, yoksulluktan kurtulmak için beşeri sorumluluğa akla, iradeye, çalışmaya, emeğe vurgu yapar.
Millet olarak verdiğimiz bir çok mücadeleden, çektiğimiz
acılardan sonra Allah’ın yardımıyla sahip olduğumuz demokrasi, laiklik,
cumhuriyet gibi çağdaş değerlerin, nimetlerin kıymetini bilmeliyiz.
Allah’a şükrümüzü sahip olduğumuz değerlerin kıymetini
bilerek, onları koruyarak, kollayarak
göstermeliyiz. Sahip olduğumuz nimetlerin, imkanların değerini
bilmezsek, onları korumaz veya önemsemezsek nankörlük etmiş oluruz. Allah nankörlük
edenleri cezalandırır. (Sebe-15, 20)
Halk; devletin ve toplumun geleceğinden kendisini sorumlu
tutma bilincine erişmiş bireylerden
oluşmalıdır. Halk laikliğin, demokrasinin, cumhuriyetin
değerini bilmez ise, gerektiğinde sahip olduğu bu değerleri korumak için
mücadele vermez ise, demokrasiyi yıkmak, yok etmek isteyenlere karşı gerekli
refleksi göstermez, duyarsız kalır ve Yüce Allah bu
değerleri o halkın elinden alır. (Nahl-112)
Toplumların çöküş nedeni: Sünnetullahtan; yaratılışa Yaratan'ın koyduğu değerlerden, fıtrattan, akılcılıktan uzaklaşmak, nefsin heva ve arzularına teslim olmaktır. Nankörlük, dünya nimetlerine
düşkünlük, azgınlık, ahlaksızlık, adaletsizlik, zulmün yaygınlaşması, fitne/etnik ve din anlayışında bölücülük ve en önemlisi toplumsal duyarsızlıktır.
“Millet, hükümetin gözcüsü olması gerekir. Çünkü hükümetlerin işleri olumsuz olur da millet itiraz etmez ve susturmazsa bütün kusur ve suçlara ortak olmuş demektir…”
Mustafa Kemal, 28 Aralık 1919
Saygılarımla.
VEDAT AKBAŞAK
VEDAT AKBAŞAK
Hiç yorum yok:
Yeni yorumlara izin verilmiyor.