Öncelikle şunu belirtelim ki, Kur’an’a göre varoluş, yaratılış, yaratılan
her şey birer mucizedir.
Yaratılışın
evrensel kuralları, doğa kanunları, evrensel ilahi yasalar, eşyanın tabiatı,
fıtrat, sünnetullah, ilahi
kader, külli kader ayni anlama gelen terimlerdir. Yüce Allah’ın yarattığı
kainata, kainatın işleyişine canlı,
cansız her varlığa tayin ettiği değişmez, şaşmaz mucizevi kurallar, ölçüler,
özellikler varlıkların kaderidir. (Nahl- 11-15,
67, 69)
Yüce
Allah akıl ve bilim yoluyla yeryüzünü, gökyüzünü gözlemleyip, araştırmamızı ve ibret alıp şükretmemizi istemiştir.
İnsanlar da çok eski yıllardan günümüze kadar içinde yaşadıkları evreni,
dünyayı, doğayı incelemişlerdir. Onun mucizelerini ölçülerini, özelliklerini
anlamaya çalışmışlardır.
Bu
çalışmalar hiç şüphesiz dünya var oldukça devam edecektir. İnsanlar var oldukça
yaratılışın evrensel kurallarıyla, sünnetullahla ilgili araştırmalar,
çalışmalar yapacaklardır. Ancak, bilginin sahibi Yüce Yaratan sahip olduğu bilgiden-güçten
dileyene, dilediği kadarını vermektedir.
(Bakara-255)
İnsanlar
ne kadar iyi niyetli, gayretli olurlarsa olsunlar Yaratan’ın sahip olduğu
bilginin tamamına; Sünnetullahın tüm kapsamına,
detayına tam anlamıyla hiçbir zaman vakıf olamayacaklardır. Allah’ın bilgi seviyesine ulaşmak; O’nun koyduğu
evrensel ilahi yasaların tamamına vakıf olmak mümkün değildir.
Fıtratın,
doğa kanunlarının,ilahi yasaların kapsamını, içeriğini tam olarak anlamak,
öğrenmek bir insan için mümkün olmadığına göre; karşılaşılan bir olayla ilgili
olarak “bu olay, olağanüstü, doğa üstüdür”demek veya bir olayı “mucize” olarak
tanımlamak da mümkün değildir.
Ancak,
ilahi doğal yasaların kapsamını, fıtratın tüm detaylarını bilen kişi, bir olayı
doğaüstü veya mucize olarak niteleyebilir ki, hiç kimsenin böylesi bir bilgi
potansiyeli yoktur.
Bir
olayı doğa üstü veya mucize olarak tanımlayan kişi; aslında “ ben tüm doğa
kanunlarını, yaratılışın evrensel ilahi kurallarını biliyorum ve bu olay bu
kanunlarla, fıtratın kurallarıyla açıklanamaz onun için de bu
olay bir mucizedir” demek istiyordur ki, böyle bir söz; kibir yüklü, akıl dışı
bir söz olur.
Karşılaştığımız
bize olağanüstü, doğaüstü gibi gelen olaylar da aslında yaratılışın ilahi
kuralları-doğa yasaları-sünnetüllah kapsamında olan, oluşan olaylardır.
Karşılaştığımız bizce “sıra dışı” bir olaya mucize deyip geçmektense o olayın
nasıl oluştuğunu akıl, ilim yardımıyla anlamaya, çözmeye çalışmak bizler için daha
faydalı olacaktır. Böylece doğa yasalarının-sünnetullahın çapını, potansiyelini
daha doğru anlamış oluruz.
Hz.
peygamberlerin mucize gösterme imkanları, güçleri yoktur. (Enam-35)
“Hiçbir resulün Allah’ın izni olmaksızın herhangi bir
mucize getirmesi söz konusu olamaz.”
(Mümin-78
Rad-38)
Yüce
Allah peygamberleri aracılığıyla insanlara bazı mucizeler göstermiştir. (
Müminun-45)
Mucizeler,
peygamberlere inanmaları ve iman etmeleri için insanları ikna etme amaçlı delillerdir.
Bunlar
ölüleri diriltmek, denizleri yarmak (sünnetullah’ın ölçülerini değiştirmek) gibi gerçekten
olağanüstü
olaylardır ve ancak Yüce Yaratan’ın
gücünde, yetkisinde olan işlerdir.
Peygamberlerin
mucizeleri bizler için bir işaret değildir. Ölüleri diriltmemiz veya çamurdan
yaptığımız
kuş
heykelinin canlanıp uçması bizler için
hiçbir zaman mümkün olmayacaktır.
Hz.
İsa’ya atfedilen gayptan haber verme, ölüleri diriltme, kör gözleri iyileştirme
gibi olağanüstülükler onun
kutsal ruh-cebrail ile desteklenmesi ve Allah'ın izni ile olmuştur. (Bakara-253 Maide-110)
Yüce
Allah, Hz. Muhammed aracılığıyla mücize göstermemiştir. Bunu nedenini İsra
suresi 59. ayetinde şu
şekilde açıklanmıştır. “Bizi,
mucizeler göstermekten alıkoyan, daha öncekilerin onları yalanlamış olmasından başka bir şey değildir.”
Hz.
Muhammed’den önceki peygamberler yaşadıkları coğrafyadaki insanlara
gönderilmiştir. Belli bir zamanın, mekanın peygamberleridirler. Hz. Muhammed
ise, son peygamber olması nedeniyle O’na vahiy edilen Kur’an önceki ilahi
kitapları’da tastik eden, kapsayan; kıyamete kadar yaşayacak tüm inanlara,
alemlere rahmettir. Evrenseldir, zaman ve mekan üstüdür. Kur’an’ı okuyan,
ayetler üzerinde düşünen herkes onun gerçekten mucize, ilahi bir kitap olduğunu
ve onun ancak Allah kelamı olabileceğini hemen anlar. Kur’an, Yüce Allah’ın Hz.
Muhammed aracılığıyla bizlere lütfettiği en büyük kutsal mucizesidir.
(Rad-27, 28)
ŞANS: Bir olay veya beklentiyle ilgili olasılıklardan olumlu seçeneğin gerçekleşmesidir, olumsuz olan gerçekleşirse şansızlık diyoruz.. Şans somut bir olayla ilgili nitelemedir. "Şanslı kişi, kısmeti açık kişi" veya "şansız kişi, kısmeti kapalı" nitelemeleri doğru değildir. Bir kişinin genel olarak şanslı veya şanssız olmasından bahsetmek mümkün değildir.
Ayrıca, şans
göreceli bir kavramdır. Bir kişi için şans olarak kabul edilen bir olay, bir
başka kişi için olumsuz bir gelişme, şanssızlık olabilir veya baştan şans
olarak değerlendirilen bir olayın sonu kötü bitebilir. Şans
olarak algıladığımız bir gelişmenin sonradan aslında bizim için şanssızlık
olduğunu anlayabiliriz.
“.... Bir şey sizin için hayırlı olduğu halde siz onu sevmeyebilirsiniz. Ve bir şey sizin için şer olduğu
halde siz onu sevebilirsiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Bakara-216)
"Talihin/şansın esası, uygulanması mümkün olan sorunlarda zihin yorup iyice düşündükten sonra işe başlamaktır. Çeşitli olasılıkları çok iyi hesap etmektir. En iyi görüneni gecikmeden uygulamaktır. Fırsatları elden kaçırmamak, daima akla uygun olanı takip etmektir." ATATÜRK
"Şans, çoğunlukla onunla karşılaşmaya hazırlıklı olanlara gelen bir ödüldür." Pasteur
Güzel
düşünüp, güzel amel işleyen ; iyi niyetle, samimiyetle, gayret gösteren çalışan
insan Allah’ın
lütfuna,
yardımına da mazhar olacaktır. Yaşam sürecinde şansı açık olacaktır, iyi güzel
olaylarla karşılaşacaktır inşallah.
Saygılarımla.
VEDAT AKBAŞAK
Hiç yorum yok:
Yeni yorumlara izin verilmiyor.