18 Nisan 2015 Cumartesi

ATATÜRK'ün dinimizle ilgili sözleri.

Aşağıdaki alıntılar Başbakanlık Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu yayını olan
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri 1. ve 2. ciltlerden alınmıştır.

“Efendiler bizim dinimiz için gelişmeyi engeller deniyor. Bunda büyük bir hata vardır.Bizim dinimiz asla böyle bir din değildir. İlim ve irfanı aramak zorundayız. Nerede bulunursa bulunsun oraya gitmek zorundayız. İlim ve irfanı bulmak, almak ve onunla donanmak zorundayız.
KURAN İLE HATIRLATMAK İSTİYORUM Kİ,  ilim nerede ise,  oraya kadar gidecektir. 
Kadın da gidecektir, erkek de gidecektir. Dinin bir engellemesi yoktur.
Tesettür kadını hayattan, etkinliklerden, insanlıktan tecrit etmemelidir.
Biz elhamdülillah Müslümanız. Dinin hakiki esaslarını incelediğimiz zaman onun bize ifade edebileceği hükümet şekli yalnız ve yalnız bizim takip ettiğimiz hükümet şeklidir.
İlahi emirlerde hükümet şekli yoktur.
Yalnız hükümetin nasıl olması lazım geldiğine dair esaslar ifade edilmiştir.
Bu esaslardan biri şuradır, meclistir. Bizzat cenabı peygamber şurasız muamele yapmazdı.
İkinci esas adalettir. Şura adaletle hükmünü icra eder. Adaletten yoksun bir hükümet şekli tasvip görmemiştir. Üçüncüsü ululemre (yöneticilere) itaat etmektir. Ne yazık ki bu güzel hakikati, çok fena insanlar din kisvesi altında yine çok fena yorumlamışlardır. Dediler ki: ‘Emir de amir de padişahtır. Padişah rezilin biri de olsa zalim de olsa itaat edeceksin.’ Bu şekilde başa geçen biri sadece canavar olur. Böyle bir canavara ne olursa olsun mutlak itaat etmek lazımdır. 
Mustebid olsun, rezil olsun, itaat edeceksin.....................
Millet ancak seçtiği insanlardan, vekillerden meydana gelen bir yönetime sahip olursa ve bu yönetim adalet ve ahlak üzere hareket ederse, işte Allah’ın ve Kur’an’ın istediği hükümet bu olur. 
Çok iftihara değerdir ki, milletimiz ancak 1300 kusur sene sonra Kur’an’ın bu hakikatini fiil halinde göstermiş oldu.........
Türk milleti,  intikamını zalimlerin zulmünü yıkıncaya kadar kalp ve vicdanından çıkarmayacaktır.
Zulüm hissi baki kaldıkça intikam hissi devam edecektir......................”
(İzmir İktisat Kongresi – 02.şubat. 1923)

‘‘Ey millet! Allah birdir, şanı büyüktür. Allah’ın selameti, atıfeti ve hayrı üzerinize olsun. Peygamberimiz efendimiz hazretleri, Cenab-ı Hak tarafından insanlara dini hakikatleri tebliğe memur ve resul olmuştur. Koyduğu esas kanunlar cümlemizce malumdur ki, Kur’an’daki naslardır-hükümlerdir. İnsanlara feyiz ruhu vermiş olan dinimiz son dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa hakikate uymamış olsaydı bununla diğer ilahi ve tabi kanunlar arasında ayrılıklar olması gerekirdi.
Çünkü bütün kanunları yapan Cenab-ı Haktır............. Camiler yalnız birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak için değildir. Camiler bilhassa din ve dünya için neler yapmak mecburiyetinde olduğumuzu düşünmek, fikir alışverişinde bulunmak içindir. Her şey ancak fikir alışverişiyle iyi yola sevk edilir.......................  Efendiler! Hutbe demek halka hitap etmek, yani söz söylemek demektir. Hutbenin manası budur. Hutbe denildiği zaman bundan bir takım kavram ve manalar çıkarılmamalıdır. Gerek peygamber efendimiz ve gerek ilk dört halifenin hutbelerini okuyacak olursanız görürsünüz ki, söylenen sözler o günün meseleleridir. O günün askeri, idari, mali, siyasi ve sosyal konularıdır............... Hutbeden maksat halkın aydınlatılması ve doğru yolun gösterilmesidir. Başka şey değildir........ 
Hutbeler tamamen Türkçe ve zamanımızın ihtiyaçlarına uygun olmalıdır ve olacaktır. .”
(Balıkesir Zağanos Paşa Cami  -  07.Şubat.1923)     
                                                                                        
‘‘ Türkler, Müslüman oldukları halde bozulmaya, yoksulluğa, gerilemeye maruz kaldılar.
Geçmişin batıl alışkanlık ve inançlarıyla İslamiyeti karıştırdıkları ve bu suretle gerçek İslamiyetten uzaklaştıkları için kendilerini düşmanlarının esiri yaptılar. Gerçek İslam’ın çok yüce, çok kıymetli gerçeklerini olduğu gibi anlamamakta inatçı bulundular. İşte gerilememizin belli başlı sebeplerini
bu nokta teşkil ediyor..’’

‘‘ Türk, Kur’an’ın arkasından koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor.  İçinde neler var bilmiyor. Benim maksadım, arkasında koştuğu Kitap’ta neler olduğunu-Kur’an’ın hükümlerini, emir ve yasaklarını Türk anlasın. Bunun için Kur’an Türkçe olmalıdır..’’

‘‘ İlahi öğütler Kur’an içindedir. Biz Kur’an’ı duvara asmışız ancak tören olarak okuyoruz.
Vaazlarda, din derslerinde, mukabelelerde, ölmüşlerimizin ruhları için onu hep musiki ile
duygulanmak için okuyoruz. Aklımızla anlayıp davranış geliştirmek için ise  başkalarının bize anlattıklarına bağlanıyoruz.  Türk insanı Kur’an’ı kendi ana dili ile okursa daha dindar ve de asıl benimsediği dinin yüceliğini derinden ve şuurla kavramış olacaktır..’’

‘‘ Bilhassa bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin bu dine uygun
olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa, halkın menfaatlerine (fıtrata) uygundur; biliniz ki o bizim dinimize de uygundur. Bir şey akıl ve mantığa, milletin menfaatine uygunsa kimseye sormayın. O şey dinidir. Eğer bizim dinimiz aklın, mantığın uyduğu bir din olmasaydı mükemmel olmazdı, son din olmazdı..’’

‘‘ Bütün Müslümanlar Allah’ın son peygamberi Hz. Muhammed (sav)’in gösterdiği yolu takip
etmeli ve verdiği talimatları tam olarak tatbik etmeli. Tüm Müslümanlar Hz. Muhammed (sav)’i
örnek almalı ve kendisi gibi hareket etmeli, İslam’ın hükümlerini olduğu gibi yerine getirmeli.
Zira ancak bu şekilde insanlar kurtulabilir  ve kalkınabilirler..’’

“ Biz dine saygı gösteririz ve düşünceye de muhalif değiliz. Biz sadece din işlerini, ulus, devlet ve dünya işleriyle karıştırmamaya çalışıyoruz. Kasti ve fiili dinci hareketlerden sakınıyoruz, müsaade etmiyoruz. Gericilere asla fırsat vermeyeceğiz..”

‘‘ Laiklik yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Tüm yurttaşların vicdan, ibadet ve
din özgürlüğü demektir.... Laiklik asla dinsizlik olmadığı gibi, sahte dindarlıkla mücadele kapısını
açtığı için, gerçek dindarlığın gelişme imkanını temin etmiştir. Türkiye cumhuriyetinde her yetişkin dinini seçmekte hür olduğu gibi, belirli bir dinin merasimi de serbesttir........’’

‘‘Laiklik prensibinde ısrar ediyoruz. .... İnanıp bağlanmakta mutlu olduğumuz İslam dinini, yüzyıllardan beri alışıla geldiği gibi bir siyaset aracı haline düşmekten kurtarıp yüceltmenin pek gerekli olduğu gerçeğini görüyor ve biliyoruz.. Kutsal olan inançlarımızı her türlü çıkarlarla hırsların kıpırdanışlarından kurtarmak, korumak gerekir..’’
                                                                                 
‘‘Din ile hilafeti birbirinden ayırt etmek lazımdır. Din ne kadar faydalı ise hilafet o kadar lüzumsuz bir hal almıştır. Hilafeti kaldırdığımız günden bugüne kadar kimsenin buna sahip çıkmaması, Müslüman dünyasının halifesiz de yürüyeceğine ve yürümekte olduğuna en güzel misal değil midir.?’’

‘‘ Ölülerden yardım istemek, medeni bir toplum için ayıptır.... Bugün ilmin fennin bütün genişliğiyle medeniyetin alevi karşısında filan veya falan şeyhin yol göstermesiyle maddi  ve manevi mutluluk
arayacak kadar ilkel insanların Türkiye toplumunda varlığını asla kabul etmiyorum...
Efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler memleketi olamaz. En doğru ve en gerçek tarikat-yol, medeniyet tarikatıdır-yoludur..’’

‘‘Her şeyden evvel şunu en basit bir dini gerçek olarak bilelim ki, bizim dinimizde bir özel sınıf yoktur. Ruhbaniyeti reddeden bu din, inhisarı (ruhban sınıfının otoritesini) kabul etmez.
Mesela din alimleri; mutlaka toplumu aydınlatmak vazifesi bu bilginlere ait olmadıktan başka dinimizde bunu katiyetle meneder. O halde biz diyemeyiz ki, bizde bir özel sınıf vardır, diğer kişiler dinen aydınlatmak hakkından mahrumdur. Böyle düşünürsek kabahat bizdedir..
Hoca olmak için yani dini gerçekleri halka öğretmek için, mutlaka ilmi kıyafet şart değildir. Bizim yüce dinimiz her Müslüman erkek ve kadına araştırmayı farz kılıyor ve her Müslüman bu dine bağlananları aydınlatmakla vazifelidir.. Bir fikri daha düzeltmek isterim.  Milletimizin içinde gerçek din alimleri, alimlerimiz içinde milletimizin gerçekten iftihar edebileceği din bilginlerimiz vardır. Fakat bunlara mukabil, ilim gerçeğinden uzak, gereği kadar okuyup öğrenmemiş, ilim yolunda yeteri kadar ilerleyememiş hoca kıyafetli cahiller de vardır.  Bunların ikisini birbirine karıştırmamalıyız.’’

‘‘Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur. Yalnız şurası var ki,
Din Allah ile kul arasındaki bağlılıktır. Softa (din adamı sıfatlı  dinci ) sınıfının din simsarlığına
müsaade edilmemelidir. Dinden menfaat elde edenler iğrenç kimselerdir. İşte biz bu vaziyete
karşıyız. Bu gibi din ticareti yapan insanlar masum halkımızı aldatmışlardır. Bizim ve  sizlerin asıl
mücadele edeceğimiz ve ettiğimiz bu kimselerdir..’’
                                               
‘‘ Allah’ın emri çok çalışmaktır. İtiraf ederim ki, düşmanlarımız çok çalışıyor. Bizde onlardan
ziyade çalışmaya mecburuz. Çalışmak demek,  boşuna yorulmak, terlemek değildir. Zamanın icaplarına göre ilim, fen ve her türlü medeniyet buluşlarından azami derecede istifade etmek zorunludur. Hepimiz itirafa mecburuz ki, bu husustaki hatalarımız, eksiklerimiz çok büyüktür.’’
                                                                             
‘‘Tekkeler mutlaka kapanmalıdır. Hiç birimiz tekkelerin uyarmasına muhtaç değiliz.
Biz medeniyetten ilim ve fenden kuvvet alıyoruz. Doğru yoldan sapmışların gayesi,
halkı kendinden geçmiş ve abdal yapmaktır...  Biz dünya ailesi içinde medeniyiz.
Her görüş noktasından medeniyetin gereklerini tatbik edeceğiz..’’

‘‘ Bizi yanlış yola sevk eden habisler bilirsiniz ki, çok kere din perdesine bürünmüşler, saf ve
temiz halkımızı hep şeriat sözleriyle aldata gelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz görürsünüz ki
milleti mahveden, esir eden, harap eden fenalıklar hep din kisvesi altındaki küfür ve kötülükten
gelmiştir. Onlar her türlü hareketi dinle karıştırırlar. Halbuki elhamdülillah hepimiz Müslümanız.
Hepimiz dindarız; artık bizim, dinin gereklerini öğrenmek için şundan bundan derse ve akıl
hocalığına ihtiyacımız yoktur. Analarımızın, babalarımızın kucaklarında bize verdiği dersler bile
dinimizin esaslarını anlamaya kafidir..’’

‘‘ Müslümanlıkla ruhbanlık yoktur. Medreseler, taassubun elinde ıslah olmayacak kadar
 bozulmaya uğramış harabeleridir. Bunları ne ıslah ne de idame ettirmek kabil değildir. Dört beş
yüzyıl birbirini tutmayan uygulamalar, esen rüzgara göre verilmiş fetvalarla insanların inançlarıyla oynanmıştır..... Türk milletinin din duygularını bir süre daha  bağnaz cahilin eline bırakamayız..”

"Efendiler, açık ve kesin olarak söylemeliyim ki, Müslümanları hâlâ bir halife hayaliyle oyalamaya ve aldatmaya çabalayanlar, ancak Müslümanların ve özellikle Türkiye'nin düşmanlarıdır. Böyle bir oyuna kapılıp hayal kurmak da ancak bilgisizlik ve aymazlık belirtisi olabilir." ATATÜRK-NUTUK

‘‘ Her fert dinini, din duygusunu, imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır. Orası da mekteptir.
Nasıl ki her hususta yüksek meslek ve ihtisas sahipleri yetiştirmek lazım ise, dinimizin felsefi
gerçeğini inceleme, araştırma ve telkin bakımından ilmi ve fenni kudrete sahip olacak seçkin ve
hakiki din bilginleri de yetiştirecek yüksek müesseselere malik olmalıyız..’’

‘‘ Din vardır ve lazımdır. Temeli çok sağlam bir dinimiz var. Malzemesi iyi fakat bina uzun
asırlardır ihmale uğramış. Harçlar döküldükçe yeni harç yapıp binayı takviye etmek lüzumu
hissedilmemiş. Aksine olarak bir çok yabancı unsur- bid’adlar, hurafeler binayı daha fazla
hırpalamış. Bugün bu yapı dokunulmaz, tamir edilmez ilan edilmiş. Ancak zamanla çatlaklar
derinleşecek ve sağlam temeller üstünde yeni bir bina kurmak lüzumu hasıl olacaktır..’’

 “ Bizim dinimiz en makul ve en tabii bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur.
Bir dinin tabii olması için akla, fenne, ilme ve mantığa (fıtrata)  tetabuk etmesi lazımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen mutabıktır. Türk Milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalı demek istiyorum. Dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam öyle inanıyorum.
Şuura-akla aykırı, ilerlemeye mani hiçbir şey ihtiva etmiyor. Bizim dinimiz milletimize aşağılık, miskin
ve hor görülmeyi tavsiye etmez. Aksine Allah da Peygamber de insanların ve milletlerin yücelik
ve şereflerini  muhafaza etmelerini emreder..”

“ Bizim dinimiz, hiçbir vakit kadınların erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir. Allah’ın
emrettiği şey, erkek ve kadının beraber olarak bilim ve bilgiyi kazanmasıdır. Kadın ve erkek
bu bilim ve bilgiyi aramak ve nerede bulursa oraya gitmek ve onunla donanmak mecburiyetindedir. İslam dini tetkik edilirse görülür ki, bugün kendimizi bin türlü kayıtlarla bağlı zannettiğimiz şeyler yoktur..”

“Bazı yerlerde kadınlar, görüyorum ki, başına bir bez veya bir peştamal veya buna mümasil bir şey atarak yüzünü, gözünü örter ve yanından geçen erkeklere karşı ya arkasını çevirir veya yere oturarak yumulur. Bu tavrın manası nedir? Efendiler, medeni bir millet anası, millet kızı bu garip şekle, bu vahşi vaziyete girer mi?”

“Orta çağ düşünceleriyle, iptidai hurafelerle yürümeye çalışan milletler mahvolmaya veya hiç olmazsa esir ve zelil olmaya mahkumdur. Fikrimiz, zihnimiz medeni olacaktır. Bütün Türk ve İslam alemine bakınız ne büyük felaketler ne büyük ıstıraplar içindedirler..... Artık duramayız. Behemehal ileri gideceğiz...”
                                                                                
 “ Allah (cc) kullarının lazım olan olgunlaşma noktasına erişinceye kadar içlerinden vasıtalarla
dahi kullarıyla meşgul olmayı tanrılık özelliklerinin gereklerinden saymıştır. Onlara Hz. Adem’den
İtibaren bilinen ve bilinmeyen çok sayıda nebiler, peygamberler, elçiler göndermiştir.
Fakat peygamberimiz vasıtasıyla en son dini, medeni gerçekleri verdikten sonra artık insanlıkla
elçi ile temasta bulunmaya lüzum görmemiştir. İnsanlığın kavrayış, aydınlanış ve olgunlaşma derecesi, her kulun doğrudan doğruya, Tanrısal ilhamlarla temas kabiliyetine eriştiğini kabul buyurmuştur ve bu sebepledir ki, cenabı peygamber, peygamberlerin sonuncusu olmuştur ve tebliğ ettiği Kitap-Kur’an, en eksiksiz Kitap’tır..” 

“ Geçmiş asırlarda olduğu gibi, bugün de milletlerin bilgisizliğinden istifade ederek bin türlü siyasi
ve şahsi maksat ve menfaat temini için, dini alet ve vasıta olarak kullanmak teşebbüsünde
bulunanların varlığı bizi bu konuda söz söylemek ve tedbirli olmak lüzumunda bırakıyor.
Din hakkındaki  bilgi ve anlayış, her türlü hurafeden sıyrılarak gerçek akıl, bilim ve fen ışıklarıyla aydınlanmış oluncaya kadar, din oyunu aktörlerine-dincilere her yerde tesadüf olunacaktır......”
                                                                          
“ Ey arkadaşlar! Tanrı birdir, büyüktür; tanrısal inanışların belirtilerine bakarak diyebiliriz ki: İnsanlar iki sınıfta, iki devirde mütalâa olunabilir. İlk devir insanlığın çocukluk ve gençlik devridir. İkinci devir, beşeriyetin erginlik ve olgunluk devridir. 
Muhammed’i bana, cezbeye tutulmuş sönük bir derviş gibi tanıttırmak gayretine kapılan bu gibi cahil adamlar, onun yüksek şahsiyetini ve başarılarını asla kavrayamamışlardır. Anlamaktan da çok uzak görünüyorlar. Cezbeye tutulmuş bir derviş, Uhud Muharebesinde en büyük bir komutanın yapabileceği bir planı nasıl düşünür ve tatbik edebilir?
Tarih, hakikatleri tahrif eden bir sanat değil, belirten bir ilim olmalıdır. Bu küçük harpte bile askeri dehası kadar siyasi görüşüyle de yükselen bir insanı, cezbeli bir derviş gibi tasvire yeltenen cahil serseriler, bizim tarih çalışmamıza katılamazlar. Muhammed bu harp sonunda çevresindekilerin direnmelerini yenerek ve kendisinin yaralı olmasına bakmayarak, galip düşmanı takibe kalkışmamış olsaydı, bugün yeryüzünde Müslümanlık diye bir varlık görülemezdi...
(Şemsettin Günaltay  Ülkü Dergisi  Cilt: 9  Sayı: 100 1945  S. 3)

“ Büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla alâkası olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler zamanın yeniliklerine uymayı kafir olmak sanıyorlar. Asıl küfür onların bu zannıdır. Bu yanlış yorumu yapanların amacı, Müslümanların kafirlere esir olmasını istemek değil de nedir.? Her sarıklıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil, beyinledir..”

“ Milletimiz din ve dil gibi kuvvetli iki fazilete maliktir. Bu faziletleri hiçbir kuvvet, milletimizin kalp ve vicdanından çekip alamamıştır ve alamaz..” 
“ Adi ve alçak hilelerle hükümdarlık yapan halifeler ve onlara dini alet yapmaya tenezzül eden sahte ve imansız bilginler, tarihte daima rezil olmuşlar, rezil edilmişler ve daima cezalarını görmüşlerdir. Dini kendi tutkularına alet yapan hükümdarlar ve onlara yol gösteren hoca isimli hainler, hep bu sonuca sürüklenmişlerdir. Böyle yapan halife ve din bilginlerinin arzularına kavuşamadıklarını, tarih bize sayısız örneklerle açıklamakta ve kanıtlamaktadır. Artık bu milletin ne öyle hükümdarlar, ne öyle bilginler görmeye katlanması olasılığı yoktur. Artık kimse, öyle hoca kılıklı sahte bilginlerin yalan dolanına önem verecek değildir. En bilgisiz olanlar bile o gibi adamların niteliğini gerektiği gibi anlamaktadır. Fakat bu konuda tam bir güven sahibi olmak için bu uyanıklığı, bu dikkati, onlara karşı bu nefreti, gerçek kurtuluş anına kadar bütün kuvvetiyle, hatta artan bir kararlılıkla korumalı ve sürdürmeliyiz. Eğer onlara karşı, benim kişiliğimden bir şey anlamak isterseniz, derim ki, ben kendim onların düşmanıyım. Onların olumsuz yönde atacakları bir adım, yalnız benim kişisel imanıma değil, yalnız benim amacıma değil, o adım benim milletimin yaşamıyla ilgili, o adım milletimin yaşamına karşı bir kötü niyet, o adım milletimin kalbine yöneltilmiş zehirli bir hançerdir. Benim ve benimle aynı fikirde arkadaşlarımın yapacağı şey, kesinlikle ve kesinlikle o adımı atanı tepelemektir.
Şüphe yok ki, millet birçok özveri, birçok kan pahasına, en sonunda elde ettiği vazgeçilmez ilkesine kimseyi saldırtmayacaktır. Bugünkü hükümetin, meclisin, yasaların, Anayasanın nitelik ve sebebi hep bundan ibarettir. Sizlere bunun da üstünde bir söz söyleyeyim. Sayalım ki, eğer bunu temin edecek yasalar olmasa, bunu temin edecek meclis olmasa, öyle olumsuz adım atanlar karşısında herkes çekilse ve ben kendi başıma yalnız kalsam, yine tepeler ve yine öldürürüm..”

“O’nun hak peygamber olduğundan şüphe edenler, Bedir destanını okusunlar. 
Hz. Muhammed’in bir avuç imanlı Müslümanla kalabalık ve alabildiğine zengin Kureyş ordusuna karşı Bedir meydan muharebesinde kazandığı zafer, fâni-sıradan insanların kârı değildir. 
Hz. Muhammed’in peygamberliğinin en kuvvetli delili Bedir savaşı’dır..”

“ Bütün Türk ve İslam alemine bakın; düşüncelerini medeniyetin emrettiği değişiklik ve yükselmeye uydurmadıklarından ne büyük felaket ve ızdırap içindedirler..... Millet açıkça bilmelidir. Medeniyet öyle kuvvetli bir ateştir ki, ona kayıtsız olanları yakar, mahveder..”
                                                                                                  * * * * *
Bu düşüncelerinden, sözlerinden anlıyoruz ki, Atatürk bazılarının dediği gibi dine karşı olan biri değildir.
Tam tersi İslam tarihini ve dini çok iyi bilen inançlı bir kişidir.  Atatürk’ü din karşıtı gibi göstermek isteyenler, Atatürk üzerinden laik demokrasiye, çağdaşlığa, özgürlüğe saldırmak isteyenlerdir.
Onun kurduğu demokratik, laik cumhuriyeti din dışı-kafir rejim ilan ederek yıkmak isteyen ve yerine
dinci dikta rejimi kurmak isteyenlerdir.

Atatürk, Türk halkıyla birlikte Arap kültürü ve mezhep şeriatları tahakkümü altında deforme olmuş din anlayışını yıkarak gerçek dinin toplum üzerinde egemen olması için çalışmıştır.
Dini siyasallaştıran papalık kurumunun eş değeri olan din adamları sınıfının başı hilafeti kaldırmıştır.
Dini yozlaştıran bid’ad ve şirk unsurların kaynağı  olan; toplumu bölen, fitne  fucür yuvaları haline gelen tekkeleri,  zaviyeleri, dergahları, cemevlerini  kapatmıştır. Din dışı şeyh, şıh, molla, seyyit gibi ünvanların kullanılmasını yasaklayarak dini ve dindarları din bezirganlarının elinden kurtarmıştır.
Din dışı dinci “din adamları” sınıfının hakimiyeti yerine milletin hakimiyetini tesis etmiştir.
Teokrasiden demokrasiye geçmiştir.
Akla, bilime, çağdaş evrensel değerlere, insan onuruna ve ayni zamanda Kur’an hükümlerine en uygun sistem olan laik, demokratik, sosyal, hukuk devletini; Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur.
                                                                                                        * * * * *
Muhammed Mustafa’nın mirasıyla, Mustafa Kemal’in mirası arasında çelişki yoktur.
Atatürk’ün önderliğinde Türk halkının yaptığı devrimler bazılarının iddia ettiği gibi İslam’a karşı değil; mezhep şeriatlarını esas alan uydurulmuş, çıkarlara uygun aranje dilmiş din anlayışına ve bu anlayışın temsilcilerine karşı yapılan devrimlerdir. İşte bunun içindir ki,  Emevi şeriatının takipçileri olan dinci dikta heveslileri din sömürüsünü, inanç istismarını siyasi emellerine sermaye yapan siyasal İslamcı, hilafetçi faşist dinciler Atatürk’ü sevmezler.

Saygılarımla.
VEDAT AKBAŞAK

kuranpenceresinden@hotmail.com



SADECE İSLAM DİNDİR..

  Su insanlar için en önemli nimetlerden biridir; elbette temiz, doğal olan su. Suyu içeriz, yemek çorba yaparız, temizlik işlerimizde vs....