Bazı kişiler Kur'an'ın bir tür anayasa kitabı olduğunu iddia
ederler. Onlara göre Kur'an bir yönetim sistemi bildirir. İnsanların anayasa
veya kanun yapmaları Allah'ın egemenlik yetkisine müdahaledir. Bu kişiler
Kur'an'ı beşeri metinler olan anayasalarla eşitlemiş olurlar. Oysa Kur'an'ın
yeri, konumu sistemlerin, ideolojilerin, anayasaların üstündedir, Kur'an
yönetim sistemlerine, ideolojilere ışık verir, yol gösterir ancak doktriner
anlamda sistematik, detaylı bir siyasi sistem önermez; İslam’a özgü bir ideoloji,
devlet-millet yönetim şekli bildirmez. Evrensel rehber olma özelliğinin gereği
olarak sadece temel, genel ilkeler bildirir. Bu ilkelere uymayanların kafir,
zalim olduğunu ilan eder. (Maide 44-47) Detayı, uygulamayı ise insana; akla ve
iradeye bırakır..
Hüküm Tanrı`ya aittir; Peki öyle ise Tanrı`nın hükmü nedir ? Yönetim konusunda bildirilen temel hükümler: Şura esası, liyakat-işin ehline verilmesi, adalet, eşitlik, insan haklarına saygı ve özgürlüktür... (Şura-38 Aliimran-159 Maide-42 Nahl-90 Nisa-58, 59 Kaf-45 Gaşiye-22 Zariyat-19 Aliimran-134) Şura ilkesi tek adam yönetimlerine kapıyı kapatır.
Dinin ideoloji haline getirilip siyasallaşması, siyasete, saltanat çıkarlarına alet edilmesi Emeviler zamanında başlamıştır. Günümüzde Emevi
fıkhının/şeriatının takipçileri siyasal İslamcılar Kur’an’ı bir anayasa metni
konumuna indirgeyerek İslam’ı siyasal emellerin alet etmeye devam ederler…
Dinin siyasallaşması radikal akımlara yol açar. Din adına baskı ve zulme neden
olur.
Mezhepçi gelenekçi
İslamcılar; Kur’an’ın yönetimle ilgili şura, liyakat, adalet gibi ilkelerine
uygun toplumsal iradeye, halk egemenliğine dayalı, katılımcı adil
demokratik sistemleri küfür rejimleri ilan ederken; padişahlık, sultanlık,
emirlik, krallık vb. Kur’an ilkeleriyle çelişen batıl yönetimleri, şirk ehli kişilerin egemenliğine dayalı
padişah+hilafet sistemini/teokratik idareleri dine uygun görürler ve baş tacı ederler. Onlara göre
halk egemenliği/demokrasi, siyasi partiler ve seçimlerin yapılması Allah’ın
hükmetme yetkisine müdahaledir ama bir kişinin veya bir zümrenin
egemenliği, diktatörlüğü Allah’ın hükmetme yetkisine müdahale değildir.
Demokratik sistemlerde anayasaların olması, meclisin kanun yapması dine
aykırıdır ama padişahlık/sultanlık rejimlerinde bir kişinin sözlerinin kanun
sayılması dine aykırı değildir.!? Bu yaman çelişkiyi anlamak mümkün değildir..
Gelenekçi İslamcılara, Hz. Peygamberin hazırladığı Medine Sözleşmesi’nin de bir tür anayasa
olduğunu ve Nisa suresi 59. Ayetinin “sizden
olan “Ulu’l-Emr’e” yani liyakat sahibi adil yöneticilerin yaptığı
yasalara/anayasalara itaati emrettiğini hatırlatmak gerekir.
Hiç yorum yok:
Yeni yorumlara izin verilmiyor.