‘‘Şeytan insanlardan ve cinden olur (En’am-112 Nas-6) Cinden olanını kovmak için Allah’a
sığınmak yeterli olur. Ama
insan şeytanı ile mücadele zordur. En zoru da dini söylemle
karşımıza çıkanlardır. İlahi
dinleri bozanların tamamı, bu işi, dindar gözükerek yapmışlardır.’’
(Doğru Bildiğimiz Yanlışlar-
Süleymaniye Vakfı Yayınları- S:18)
“Allah’ın yanında hahamlarını ve ruhbanlarını da rabler edindiler. Meryem oğlu Mesih’i de öyle.
Oysa
kendilerine, tek olan Allah’tan başkasına ibadet-kulluk etmemeleri emredilmişti.
“(Tevbe-31)
“Bir bid’ad olarak
ortaya çıkardıkları ruhbaniyeti, onlar üzerine biz yazmamıştık..” (Hadid-27)
“Ey iman sahipleri! Şu
bir gerçek ki, din adamlarından; hahamlardan ve rahiplerden birçoğu halkın
mallarını uydurma yollarla tıkabasa yerler ve Allah’ın yolundan geri
çevirirler..” (Tevbe-34)
Kur’an ruhbanlığın bid’ad olduğunu
yani sonradan uydurulduğunu dine eklendiğini bildirmiştir.
Allah’ın dininde dini kurum veya Yaratan’la,
yaratılanların arasına giren ruhban=din adamları sınıfı
ruhani lider, dini lider, dinin
yetkilisi sıfatları, makamları yoktur; aracılar, erdiriciler, şefaatçiler yoktur.
Allah’ın oluşturmadığı veya yetkili
kılmadığı hiçbir kişi ve kurum dini temsil edemez..
Ruban=Din adamları sınıfı Allah’ın
temsilcileri olarak yeryüzünde yöneticilik yaptıklarını söylerler.
Devletin bütün imkanlarından,
nimetlerinden yararlanırlar. Milleti sömürürler, zulüm yaparlar. İnsanları
Allah’ın yolundan, gerçek dinden uzaklaştırırlar, kendi çıkarlarına uygun din
anlayışını empoze ederler. Allah’a hesap sormak söz konusu olamayacağı için
Allah’ın sözde temsilcilerine de hesap sorulamaz. Ruhban sınıfının yönetime
hakim olduğu yerde teokrasi vardır, dikta vardır; sömürü ve zulüm vardır. Dünya tarihinde bunun istisnası sayılabilecek
hiçbir yer, hiçbir dönem yoktur.
Ruhban sınıfı ve teokrasi bazılarının
iddia ettiği gibi sadece Hıristiyanlığın sorunu değildir. Hıristiyanlıkta ruban
sınıfını kilise temsil eder. Mezheplerin, tarikatların dinimize monte etmeye
çalıştığı Kur’an dışı dini kurumlar ve sıfatlarla oluşturulan din adamları
sınıfı ile İslam dünyasında da adeta bir ruhban sınıfı yaratılmıştır. Devlet
yönetiminde etkin kılınan hilafet makamı, şeyhülislamlık kurumu ve mezhep
imamları, tarikat şeyhleri ile şianın imamet anlayışı ile oluşturulan din
dışı din adamları sınıfı, Hıristiyanlıktaki ruhban sınıfının karşılığıdır. Din adına insanlar
üzerinde egemenlik, otorite, baskı kuran ve dini saltanat, sömürü
aracı yapanların sıfatları, ünvanları
ne olursa olsun ruhban sınıfının, teokrasinin temsilcileridirler.
Allah’a inanmak: O’nun varlığına, birliğine ve bildirdiği,
vahiy ettiği sözlerine inanmayı kapsar.
Allah’ın Kur’an ayetleriyle bizlere
bildirdiği sözlerine inanmayan kişi “ben Allah’a inanıyorum”
diyebilir mi? Dese bile ona kim inanır.
Yaratan “dininizi tamamladım” diyor. “Kur’an’da hiçbir
şeyi eksik bırakmadım” diyor. “hükmün sahibi benim” diyor. “hükmüme kimseyi
ortak etmem” diyor. “Bana eş, yardımcı koşanları asla affetmem” diyor.. Allah’ın bu ayetlerine rağmen, toplumda saygı
duyulan prof. ünvanlı diyanet, ilahiyat mensubu bazı alimler de dahil olmak
üzere birileri çıkıyor “sadece Kur’an okuyarak İslam’ı öğrenemeyiz, yaşayamayız”
diyor; “İslam’ı öğrenmek için Kur’an ile birlikte benim tefsirimi de okumak
lazım” diyor; bir başkası “benim yazdığım
şu kitabı okumadan Kur’an mümini olamazsınız” diyor, adeta yeni bir iman şartı
ihdas ediyor. Başka biri “mezhep kabulleri, kuralları ve ecdadın mirası olmasaydı biz dini
nasıl anlardık, nasıl uygulardık” diyebiliyor.. "Allah, kuluna Kafi değil mi,
yetmiyor mu?" Zümer-36
“ Sizin
dininiz tek bir dindir ve Ben de Rabbinizim.
Artık sadece Bana kulluk edin..” (Enbiya-92)
Bir kişinin İslam’ın esasını, tevhid ilkesini anlayıp,
anlamadığını; Kur’an ehli olup, olmadığını anlamanın pratik kolay bir yolu
vardır. Konuşmalarında “ İslam’ın kaynakLARI” ifadesini kullanan veya yazılarında
bu ifadeye yer veren kişi tevhid ilkesini anlamamış, özümsememiş demektir. Kelime-i
Şahadet’in anlamını bilmiyor demektir. Bu kişi : Allah’ın sözüne inanmıyor
demektir. Yaratan “Kur’an’da herhangi bir şeyi eksik bırakmadım” ve “dininizi
tamamladım” demesine rağmen Kur’an’ı
eksik ve yetersiz buluyor demektir.. İslam’da tesniye: İkil, ikilik anlayışına
yer yoktur. Bu anlayış şirk kapısını ardına kadar açar. İslam’ın kaynakları olmaz, olamaz; kaynağı olur. O
kaynakta Kur’an’ı Kerim’dir.
“Dinin kaynakları” demekle, “dinin hüküm koyucuları, dinin sahipleri” ve “dinin Rableri” demek arasında hiçbir fark yoktur. Dinin
sahibi kim ise, dinde hüküm koyma yetkisi kim de ise, dinin kaynağı da O’dur. Dinin
kaynağı, dinin sahibinin koyduğu hükümlerden oluşur. Din konusunda söylenen sözler, beşer ürünü
olan ilmihal, fıkıh, icma vb. kitaplarda yazılanlar İslam’ın kaynağı olmaz,
olamaz.
İslam dışı dini kurumlara ve kerametleri, yetkileri kendilerinden
menkul “din adamları”na bir çok
yetki ve
görevler verilmiştir. Bunlardan bazıları şunlardır:
*Din adamı
sıfatlı beşerler kutsallık kılıfı giydirilerek Allah’a varmak için, günahlardan
arınmak için,
kurtarıcı,
aracı-vesile yapılmışlardır. “Şeyh’ten el (olur) almadan cennete giremezsin”
denilmiştir.
*Yeni
doğan çocukların kulaklarına “din adamları” tarafından ezan ve isim okunur.
*Erkek
çocukların sünnet merasimlerinde “din adamları” tarafından mevlit şiiri okunur.
*Evlenen
çiftler resmi nikâhtan başka bir de din adamlarına nikâh kıydırırlar. “Din
adamı” nikâh
kıymadan gelin hanım gerdeğe girmez.
*Defin
işleminden sonra “din adamları” müteveffa ile konuşarak (!) ona telkinde
bulunur. Sorgu
meleklerine(!)
doğru cevaplar vermeleri için onlara kopya verirler, bir tür suflörlük
yaparlar.
*Vefattan
sonra 7. 40. ve 52. gecelerde “din adamları” okudukları duaların, hatimlerin ve
mevlit
şiirlerinin sevaplarını ölen kişinin ruhuna bağışlar
böylece onlara cennetin kapılarını aralarlar. (!)
* Ölen
kişinin namaz ve oruç borçlarına karşılık olarak, muteveffanın akrabalarından
ıskat-bedel alırlar.
*Kur’an’dan
hüküm çıkarma ve dini insanlara öğretme konularında kendilerini tek yetkili
görürler.
Yukarıda
sıraladığımız örnekler ve günlük hayatta karşılaştığımız “din adamları”nın
diğer bir çok icratları, uygulamaları Kur’an’da yer almaz. Bunlar mezhep
uydurmalarıdır, kültürlerdir.
“Din
adamı” kavramı din dışı olduğuna göre, din adamı sıfatlı kişilerin yaptıkları
uygulamaların pek
çoğunun da
din dışı olması doğaldır. Bu uygulamalar İslam’ın gereği değil; uydurulmuş din
anlayışının, mezhep kabullerinin, adetlerin, örflerin; kültürün gereğidir.
Bunları dinleştirmemek gerekir..
Kur’an
hiçbir ayrım yapmaksızın bütün müminleri
dinini öğrenmek ve uygulamakla sorumlu tutmuştur. Müminler Kur’an okuyarak;
Allah’ın hükümlerini, emir ve yasaklarını öğrenerek, uygulayarak ve Hz.
peygamberin dini yaşama şekline- sünnetine uyarak dinlerini yaşarlar. Kur’an
herhangi bir sınıfa-zümreye “dini öncelikle siz öğrenin sonra da başkalarına
öğretin” diye bir emir, görev, yetki, sorumluluk vermemiştir. Müslüman bir toplumda “din adamları” diye bir sınıfın ve
dini kurumların varlığı en azından bid’adtır. Bu kişilere dini, ilahi yetkiler
vermek, görevler yüklemek ise şirk yoluna girmektir.
Yahudilikte, hahamların kahinlere isnat ederek yaptıkları tahribatı
ve Hıristiyanlıkta, havarilere isnat edilen rivayetlerle papaların, papazların yaptığı tahrifatı; İslam’da, Hz.
Peygambere ve sahabeye isnat edilen rivayetlerle, yalanlarla dinciler; mezhepçiler,
tarikatçılar, cemaatçiler, imamlar, şeyhler,
şıhlar, hocaefendiler, muhteremler yapmışlardır ve yapmaktadırlar.
İnsanlık için en büyük tehdit
dinciliktir, teokrasidir. Dinin saltanat ve servet aracı yapılmasıdır.
Tarih boyunca insanlara en büyük
zulümleri teokrasinin mensupları şirk ehli dinciler yapmışlardır.
“Son kral, son ruhbanın-dincinin bağırsaklarıyla asılmadıkça,
insanlık özgürlüğe kavuşamaz.” (Diderot)
‘‘Şu bir gerçek ki, bütün dinler
tarihi boyunca, hemen her coğrafyada, gerçek dine karşı en büyük
belayı sergilediği halde kendini o dinin
peygamberi yerine koyan bir dinci sınıf olagelmiştir. Esasında, Kuran
penceresinden bakarsak, din adamları sınıfının bizatihi kendisi dinciliğin bir
numaralı temsilcisidir.
Din adamları sınıfı dindar olamaz, dinci olur. Din
sınıfının dindar olması eşyanın tabiatına aykırıdır.
Bunun içindir ki Kur’an bu sınıfın
ıslahıyla uğraşmamış, onu toptan ve tümden yok edip tarihe gömmüştür. Din
sınıfının insanlığı götüreceği yer, dinci dehşetidir. Bunun tarihte en tipik ve
zalim örneği engizisyondur....’’ (Yaşar Nuri Öztürk-Dincilik-S:461)
Saygılarımla.
VEDAT AKBAŞAK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.