Allah’ın sözlerini, Kur’an’ın
hükümlerini insanlar değiştiremez.
Dinde güncelleme, reform-değiştirerek yeniden
yapılandırma söz konusu olamaz.
İslam’ın reforma ihtiyacı yoktur. İslam’ın
kitabı Kur’an’da bir deformasyon-değişme, bozulma
söz konusu değildir ki, dinde
reformasyon-restarasyon yeniden yapılandırma söz konusu olsun.
Ayni şekilde dinini sadece Kur’an’a bağlı
olarak yaşayan müminlerin de inançlarında, iman anlayışlarında reforma veya
restarasyona ihtiyaç yoktur.
Ancak, İslam dünyasında yaşanan Allah’ın
emirleri hilafında mezheplere bölünme; mezhep kabullerinin, örflerin, adetlerin,
bid’adların dine ilave edilmesi. Emevilerin dini saltanat çıkarlarının,
sömürünün aracı yapması. Mistik, politeist - panteist kültürlerin ve kadim
felsefelerin tasavvuf aracılığıyla yaptığı tahribat ile sasani, şaman kalıntısı
hurafeler, aslında asırlar önce başlayıp günümüze kadar süren Kur’an’dan
uzaklaşma ve İslam ümmetinin dini algılamasında, inanç anlayışında yaşanan NEGATİF
anlamda bir değişim-reforum sürecidir..
İslam’da, Kur’an’da değil; Müslüman
ümmetin din- inanç anlayışında büyük ölçüde bir deformasyon, tahrifat, bozulma
söz konusudur. Din anlayışlarını sadece Kur’an hükümlerine göre oluşturmayan mezhepçi;
tarikatçi, cemaatçi Müslümanların din- inanç anlayışlarında güncellemeye, reforma ihtiyaç
vardır.
Bazı kafaların Kur’an endeksli restorasyona; yeniden yapılanmaya,
yenilenmeye, ıslaha, ihyaya ve nihayet Kur’an’a dönüşe ihtiyaç vardır.
Beşeri unsurların dine müdahalesi
devam ettiği sürece ümmetin din anlayışındaki deformasyon
süreci devam edecektir. İslam ümmeti
bu olumsuz süreci bir an önce sonlandırmalı ve sadece
Kur’an’a tabi olmalıdır.
“Bunların içlerinden bir
fırka vardır ki, Allah’ın kelamını dinliyorlar, sonra onu, akletmelerinin
ardından, bilip durdukları halde tahrif
ediyorlardı..” (Bakara-75)
Yapmamız gereken: Din anlayışımızı tevhid inancına
göre yeniden yapılandırmaktır.
Din anlayışımızı sadece Kur’an
hükümlerine ve Hz. peygamberimizin
sünnetine-dini yaşama şekline göre oluşturmaktır. Dinimizi hurafelerden
ve cehaletin dayanışmasından korumaktır.
Rivayetleri, mezhep kabullerini, Arap
kültürünü, şeriatını, eski toplumların adetlerini, örflerini,
fıkhını dinin bir parçası saymamaktır.
Her türlü hurafe ve bid’adlar ile şirk
unsurları yok saymaktır.
Öze, Kur’an’a dönüş yaparak, Hz.
peygamberimizin yaptığı gibi dini sadece
Kur’an hükümlerine tabi olarak ve Allah’a teslim olarak
yaşamaktır..
Bizlerin inancını istismar etmek
isteyen siyasetçilere, dincilere, yobazlara fırsat vermemeliyiz.
İslam’ın, Kur’an’ın öğrenilmesi,
sevilmesi, yayılması için gayret sarfetmeliyiz..
Bu yöndeki gayretler popülist bir
hareket veya dinde reform arayışı değildir.
Müslümanların din anlayışında,
yaşayışında ortaya çıkan defarmasyonu, tahrifatı, bozulmayı düzeltme, reforme
etme amacıyla yapılan çalışmalardır. Rivayetlere ve mezhep şeriatlarına endeksli
din anlayışından Kur’an hükümlerine endeksli din anlayışına dönme çabasıdır.
‘‘Kur’an’a yönelmek bir fantezi ya da bir moda değildir. Evrensel
ve kalıcı boyutları olan ciddi bir iştir..’’ (Abdülaziz Bayındır-Din ve Devlet İlişkileri
S: 34)
Eskinin yanına yeniyi koymak reform
değildir. Yeni fikirleri eskilerin yanına koyarak, eskileri yenilerle
desteklemek, yeniyi eskiye göre anlamak eskinin devamı olur. Oysa din
anlayışında reform yapılmak isteniyorsa, eskiyi yeniye göre anlamaya çalışmak
gerekir. Ancak bu şekilde eskinin yanlışı anlaşılır ve düzeltilir.
“Dinde yeniden yapılanmanın
zorunlu ilk adımı, dine sokulmuş yalanların ve dinleştirilmiş örflerin din
bünyesinden temizlenmesidir. Bu temizleme gerçekleştirilmeden işe yarar bir
içtihat veya tecdit mümkün değildir. Çünkü geniş anlamlarıyla içtihat da tecdit
de dinsel vahiylerin yorumundan ibarettir. Bu yorumun hayır getirmesi için
öncelikle din adı verilecek temel verilerin ortaya çıkarılması gerekir. Din
patenti yapıştırılmış ama aslında din olmayan kabullerin din diye
yorumlanmasının götüreceği sonuç ağır bir aldanıştan başka ne olabilir?" (Yaşar Nuri Öztürk - Yurt
Gazetesi – 31 03. 2013)
Saygılarımla,
VEDAT AKBAŞAK..