“Allah’ın indirdiği ile - Kur’an’ın bildirildiği
şekilde hükmetmeyenler-yöneticiler-idareciler kafirlerin, zalimlerin, sapıkların ta kendileridir..”
(Maide-44, 45, 47)
“.....O halde onlar arasında Allah’ın
indirdiğiyle hükmet. Allah’tan daha güzel hüküm veren kim
Vardır.?” (Maide-48, 49, 50)
“Biz bu Kitap’ı sana insanlar arasında Allah’ın
bildirildiği ile hükmedesin diye indirdik..”
(Nisa-105)
Yüce Yaratan karar verme, kanun
yapma yetkisine sahip yöneticilerin; devleti, toplumu yöneten siyasetçilerin,
idarecilerin Kur’an hükümlerine uygun görev yapmalarını emretmiştir.
Kur’an’ın bildirdiği şekilde
hükmetmeyenlerin ise; kafir, zalim, sapık-fasık olduklarını bildirmiştir.
Yüce Allah Kur’an’da bildirildiği şekilde hükmetmeyen
yöneticilerden başka hiç kimse ve hiçbir zümre için kafir, zalim, fasık nitelemelerini birlikte yapmamıştır.
Başka hiç kimseyi, hiçbir zümreyi bu kadar ağır ifadelerle itham etmemiştir.
Kur’an; imanlı, inançlı, ahlaklı, dürüst, onurlu, erdemli , vakur, samimi,
düzgün, iyi insan olmamızı ister. Yöneticiler öncelikle Kur’an’ın istediği bu
vasıflara sahip olmalıdırlar.
Kur’an’ın yönetim konusunda
bildirdiği genel ilkeler, hükümler şunlardır:
“Onların iş ve yönetimleri aralarında ŞURA iledir.”
(Şura-38)
“İş ve yönetim konusunda da onlarla ŞURAya git.” (Aliimran-159)
“Aralarında ADALETLE hükmet. Şüphesiz
Allah, adil davrananları sever.” (Maide-42)
“Şunu da söyle: Rabbim bana ADALETİ emretti.’’ (A’raf-29)
“Allah ADALETi …….. emreder.” (Nahl-90)
“Allah, ADALETİ ayakta tutanları sever.” (Mümtahine-8)
“Ey Davut! Seni yeryüzünde yönetici atadık, insanlar
arasında adaletle hükmet. Geçici hevese/arzu ve ihtiraslarına uyma ki, seni Allah yolundan saptırmasın." (Sad-26)
“Allah size İŞLERİ EHİL OLANA vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman ADALETLE
“Allah size İŞLERİ EHİL OLANA vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman ADALETLE
hükmetmenizi
emrediyor.” (Nisa-58)
“Ey iman sahipleri! Allah’a itaat edin. Resule ve sizden
olan-sizin seçtiğiniz işinin ehli yetki sahiplerine de uyun. Sonra bir şeyde
anlaşmazlığa düşerseniz eğer Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, onu
Allah’a ve resule arz edin. Böyle yapmanız hem daha hayırlı hem de sonuç
bakımından daha güzeldir.” (Nisa-59)
“İçinizden hayra çağıran, iyiyi,
doğruyu emreden-emr-i bil maruf, kötülük
ve çirkinliği belirlenenden alıkoyan bir topluluk olsun. Kurtuluş ve zafere
eren işte onlardır.” (Aliimran-104)
Kur’an’ın devlet, millet yönetimiyle ilgili bildirdiği temel ilkeler,
hükümler:
Şura esası, liyakat esası, emanetlerin-yönetimin
ehline verilmesi, adalet ve seçtiğimiz yöneticilere/kanunlara itaat etmektir.
Kur’an yönetim konusunda bu temel
hükümlerden başka; yöneticilerin ikrah-baskı zorlama, despotluk, zalimlik
yapmamasını, insanların özgür olmalarını, özgür düşüncenin hakim olmasını, bey’atlaşma
-karşılıklı anlaşmayı, uzlaşmayı; aklı,
bilimi, çalışmayı, iş yapıp değer üretmeyi; emeğe saygı-emeğin karşılığının
verilmesini, imkan ve nimetlerin eşit paylaşımı, milli gelirin adil paylaşımını,
sosyal adaleti, insan haklarına saygılı olmayı, dil ve ırk ayrımı yapılmamasını, (Rum-22) toplumun bir ve bütün olmasını; (Enbiya-92 Muminun-52) din, mezhep, etnik köken ayrımı yapılmamasını ve toplumu, insanları iyiye, güzele yönlendiren bir öncü
kadro, aydınlar topluluğunun olmasını istemiştir.
Kur’an hakça paylaşımdan, refahın topluma eşit yayılmasından,
sosyal adaletten yanadır.
Servetin, mülkün belli ellerde toplanmasına; padişahlığa,
hanedanlığa, aristokrasiye, monarşiye,
oligarşiye, kapitalizme, emperyalizme karşıdır. Toplum içinde
zengin bir sınıf veya zengin Müslüman değil, zengin Müslümanlar olmalıdır. Sahip olunan servet ve
nimet tabana, topluma yayılmalıdır.
İslam dini evrensellik ve zaman, mekan üstü olma
özelliğinin gereği olarak bildirilen bu temel hükümler, ilkeler haricinde
siyasete karışmaz.
Dinin siyasal egemenlik iddiası yoktur. Her toplumda, her
dönemde uygulanmak üzere tüm detaylarıyla tek-bir devlet yönetim şekli sistem, rejim önermez,
bildirmez.
Bildirilen temel hükümlere, ilkelere bağlı kalarak;
toplumun ihtiyaçları yaşanan çağın özellikleri, imkanları dikkate alınarak akıl ve ilim yoluyla yöntemler, politikalar, sistemler belirlemek; laik, demokratik
ülkelerde siyaset biliminin, siyasetçilerin, yöneticilerin görevidir.
“Sizleri
yeryüzünde halefler/yöneticiler kılan
odur..” (Fatır-39)
Kur’an bildirdiği temel ilkeler haricinde siyaset alanında
insan iradesine, tercihine hareket alanı bırakır. Buna karşılık totaliter,
dinci yönetimler insana değer vermezler, hür iradeyi dışlarlar.
Siyasete ve yaşamın her alanına egemen olmak isterler.
Siyasi yapıyı ve insanların yaşamlarını kendi çıkarlarına göre dizayn etmek
isterler.
Ş U R A -MEŞVERET E S A S I
Halktan yetki alarak - bey’atlaşarak, sosyal uzlaşı ile
karşılıklı danışarak, diyalogla, özgür iradeyle bağlayıcı ortak kararlar alınmasıdır. Toplumun her kesiminin
sorumluluk alarak yönetimde söz sahibi olmasıdır. Toplumu oluşturan fertlerin kendi kaderlerinde söz sahibi
olmaları ancak şura esası ile mümkündür. Halkın oylarıyla seçilen milletvekillerinden oluşan
meclisler en geniş katılımlı şuralardır.
Kur’an yönetim erk’inin tartışma üstü, kutsiyet atfedilmiş
kişiler, kurumlar tarafından değil; şura ile kollektif katılımla, ekip
çalışmasıyla, ortak akıl üreterek
kullanılmasını ister. Azınlığın çoğunluğa veya çoğunluğun azınlığa
egemenliğini reddeder. Şura anlayışında kişi hegemonyası, despotizim, dikta
yoktur. Bir kişi veya zümre toplum üzerinde egemenlik kuramaz. Hiç kimse
insanları keyfince yöneteceğini söyleyemez..
Yöneticiler otokrat (buyurgan) değil; demokrat (katılımcı)
olmalıdır.
Yöneticilerin
yaptıkları her icraat şeffaf, denetlenebilir, sorgulanabilir olmalıdır.
Dikta rejimlerinde egemenliği elinde bulunduran kişinin
danışmanlarından tavsiye niteliğinde fikirler alması, sonra kendi bildiği gibi karar vermesinin dinimizin istediği şura
esası ile ilgisi yoktur.
A D A L E T
İslam dini Yaratan ile
yaratılanların arasındaki ilişkinin
doğruluk, hak ve adalet üzerine kurulmasına dayanır. Devletin vatandaşı ile
ilişkisi de hak ve adalet esaslı olmalıdır. Kur’an müminlerden hak ve
adaleti her hal ve şartta, her alanda hassasiyetle korumalarını ister. Hakk’ın hükümlerinin uygulanmadığı
yerde haksızlıklar olur. Adil olmak, adaletten ayrılmamak, adaleti korumak
Allah’ın emridir. Adaletin olmadığı yerde zulüm vardır. Adil olmayan zalim
olur.
“Herkes duysun ki, Allah’ın laneti zalimler üstünedir..’’
(Hud-18)
Adaletin
olmadığı yerde barış, esenlik, güven, huzur, mutluluk olmaz; yani İslam olmaz.
Adil olmayana iman sahibi, adaletten uzak bir topluluğa
İslam ümmeti demek mümkün değildir.
Kur’an takva sahibi olabilmek için adil olunması
gerektiğini bildirir.
Adalet her şeyi denge noktasında tutmaktır; yerli yerine
koymaktır.
İslam’ın, ilahi nizamın temel direği adalettir; dengedir,
doğruluktur, eşitliktir..
“Adalet mülkün-yönetimin-devletin temelidir.” (Hz.
Ömer.)
Adalet, hukuk çöktüğü zaman, devlet ayakta duramaz; devlet
sistemi de çöker.
Hukukun, sistemin çökmeye başlamasıyla toplumda
huzursuzluk, kaos ve anarşi başlar. Anarşi sonuçtur, sebebi hukuk
sisteminin çökmesidir, yöneticilerin adaletten ayrılıp zulme sapmalarıdır.
Devletlerin bekâsı idarecilerin ve yargıçların adil olmaları
ile doğru orantılıdır.
Yargı sistemi bağımsız ve tarafsız olmalıdır. Bağımsızlık
hakimlerin, tarafsızlık vatandaşın güvencesidir.
Adil olmayan yönetimler baskı ve zulüm yönetimleridir. Adaletin
zıttı zulümdür, baskıdır, sömürüdür. Hakk’ın gözetilmediği, adaletin olmadığı
yerde baskı, zulüm ve sömürü vardır; İnsanlık,
iman ve İslam yoktur.. İlahi, tam ve mutlak adalet ahiret günü yüce
Allah’ın huzurunda sağlanacaktır. Ahirete iman adalete imandır; hesap gününe imandır.
“Kuşkusuz, Allah adalette titiz
davrananları sever.” (Hucurat-9)
“Zulmedenlere eğilim göstermeyin! Yoksa
ateş sizi de sarmalar.” (Hud-113)
EMANETİN EHLİNE VERİLMESİ
Kur’an emanetlerin ehline; liyakat sahibi olana; elit,
aydın sıfatına hakkıyla layık olanlara verilmesini emreder. Bir ülkeyi o
ülkenin liyakat sahibi; bilgili, birikimli, dürüst, çağdaş aydınları
yönetmelidir.
Halka/seçmene büyük sorumluluk düşmektedir. İdarecileri seçerken tek ölçü; etnik köken, mezhep, hemşerilik, hısımlık vb unsurlar değil sadece liyakat olmalıdır..
Demokrasilerde egemenlik halka aittir; asıl olan
halktır. Yöneticiler milletin vekilidir,
temsilcisidir, görevlerini vekaleten, emaneten icra ederler. Teokrasilerde ise,
yöneticiler Tanrı’nın vekili, temsilcisi olduklarını söylerler..
Bir milleti, devleti yönetme,
o milletin değerlerine, mallarına, haklarına sahip çıkma sorumluluğu
Allah’ın en kıymetli aziz emanetidir. Yönetim erkine sahip
olmak, bir sulta ve egemenlik aracı değildir.
Mülk ve saltanatın asıl sahibi Allah’tır. Allah’ın
egemenliği, gökleri ve yeri kuşatmıştır.
İslam anlayışına göre devletin malı milletin-halkın
malıdır. Demokratik yönetimlerde de devlet malı kamunun, halkın malıdır.
Padişahlık, krallık gibi dikta yönetimlerinde ise, devlet malı bir kişinin veya
bir zümrenin mülkü sayılır. Bu sahipleniş onları din dairesinin dışına çıkarır..
Emanete saygılı yöneticiler liyakat ve ehliyet sahibi,
adil, dürüst ve çalışkan olmalıdır.
Görevlerinin gerektirdiği bilgi ve deneyime sahip
olmalıdır.
Kendilerine verilen yetki ile elde ettikleri gücü,
kendisine o yetkiyi verenlere karşı kullanmamalıdır.
Kendisinin en nihayet vekil-temsilci olduğunu asıl olanın
halk olduğunu unutmamalıdır.
Halkın verdiği yetkiyi ve kamu imkanlarını yine halkın
çıkarları için; halkın, huzuru, sağlığı, güvenliği, mutluluğu için
kullanmalıdır. Kendisinin ve avanesinin çıkarları için kullanmamalıdır..
Hz.Peygamberimizin şöyle bir sözü-hadisi olduğu rivayet
edilmiştir:
‘‘Emanetler/görevler layık olmayanlara-ehil olmayanlara
verildiğinde kıyameti bekle.’’
Aliimran suresi 161. ayetinde ise: ‘‘Kim
emanete (Allah’ın ve milletin malına) hıyanet ederse kıyamet günü günahı
boynuna asılı olarak gelir’’ buyurulmuştur.
SEÇTİĞİMİZ
YÖNETİCİLERE, KANUNLARA İTAAT
“…sizin içinizden
olan/sizin seçtiğiniz ...”(Nisa-59) Seçme ve seçilme hakkı Kur’an’ın bildirdiği temel
insan haklarındandır. Halk yöneticilerini kendi milleti
içinden özgür iradesiyle belirleyecektir. Bu ilke ile Kur’an, cumhuriyet
rejimini işaret etmiştir. Devletin en üst makamındaki yöneticinin halk tarafından veya halkın temsilcileri (TBMM) tarafından seçildiği rejim Cumhuriyettir.
Seçme ve seçilme hakkına yapılan müdahaleler, kısıtlamalar
aslında Kur’an hükmüne müdahaledir. Millet vekili adaylarını; muhtemel yöneticileri parti
başkanları değil, halk seçmelidir..
Nisa suresi 59. ayeti “sizden olan”
yöneticiler vurgusu yaparak yöneticilerin ümmetin bireyleri arasından
olmasını-seçilmesini işaret etmiştir. Kur’an Müslüman toplumların sömürge
olmasını, başka bir milletin, dinin mensupları tarafından yönetilmesini istememiştir. Müslüman
ülkelerin yöneticileri egemen Haçlı güçlerin sömürge valisi gibi
davranmamalıdır, onlardan emir ve görev almamalıdır.
İslam toplumda kargaşa, kaos, düzensizlik istemez; emniyet
ve intizam ister. Allah’ın bildirdiği ilkelere bağlı kalarak görev yapan iman
sahibi, adil, işinin ehli ve iyiliğe, faydalı işlere özendiren yöneticilere
itaat etmemiz, kanunlara uymamız, bozgunculuk yapmamamız bildirilmiştir.
(Aliimran-104 Araf-85, 86)
Ancak diğer taraftan ilgili ayet “...eğer
anlaşmazlığa düşerseniz ... onu Allah’a ve elçisine götürün”
diyerek, yöneticilerle, halk arasında anlaşmazlıklar
olabileceğini bu durumda Kur’an ilkelerinin
esas alınması gerektiği bildirilmiştir.
Allah’ın indirdiği hükümlere göre hükmetmeyen; adil ve
ehil olmayan, sahip olduğu makamı şahsi ihtiraslarına alet eden, yolsuzluk
yapan, devlet malına emanet gözüyle değil ganimet gözüyle bakan yöneticiler meşruiyetlerini kaybetmiş demektir.
Bunlara itaat etmek söz konusu değildir. Tam tersi bu imansız zalimlere karşı gelmek; zulümle, sömürüyle, mücadele-cihat etmek her Müslümanın
görevidir.
Toplumların yegane helak sebebi zulmün yaygınlaşmasıdır.
“Biz ülkeleri-medeniyetleri,
halkları zulme sapmadıkları sürece helâk etmeyiz.” (Kasas-59)
* * * * *
“Ey iman edenler! ‘Raina’ demeyin, ‘unzurna’ deyin. - ‘Bizi
güt’ demeyin. ‘Bize kulak ver, bizi duy, haklarımızı gözet’ deyin ve dinleyin.”
(Bakara-104)
Bu ayet
İslam’ın yönetim anlayışını; yönetici, halk ilişkisini belirleyen en önemli
ayetlerden biridir.
Bu ayetteYüce Allah İslam ümmetinden, Hz. peygambere “raina” bizi
güt dememelerini “unzurna”bizi duy,
gözet, yönet demelerini istemiştir.
Halk, yöneticilerden kendisini insan haklarına saygılı, demokratik
kurallarla, adaletten ayrılmadan,
hakkını, hukukunu gözeterek, ihtiyaçlarını dikkate alarak yönetmesini
istemelidir. Yöneticiler çağdaş, ehil, birikimli, dürüst, adil olmalıdır. Halkı dinleyerek onların
beklentilerini, ihtiyaçlarını dikkate alarak, hak ve hukuklarını gözeterek Kur’an hükümlerine ve insan onuruna,
fıtratına uygun olarak yönetmelidir. Halkı davar sürüsü güder gibi hoyratça, despotlukla, baskıyla,
buyurgan-otokratik tavırla yönetmemelidir.
İbrahim
28, 29 ve İsra suresi 16. ayetlerinde: Yüce Allah helak etmek-yok etmek
istediği medeniyetlerin, toplumların başına öncelikle Kur’an’a nankörlük
eden-Kur’an hükümlerine uygun hükmetmeyen servet ve nimetle şımarmış, doğru yoldan, adaletten ayrılmış,
zulmeden yöneticilerin geldiğini, getirildiğini bildirmektedir. Yöneticileri
‘‘bozuk gidişler sergileyen ülkeler aleyhine hüküm hak olur’’ buyurulmuştur.
“Yöneticiye itaat şahıslara itaat değildir, şahısların da, temsil
ettikleri kurumların da boyun eğecekleri
anayasa ve kanunlara itaat demektir. İslami öğretiye göre yöneticilerin İSLAMA AYKIRI karar ve
uygulamalarına itaat söz konusu değildir. İtaat sadece hukuka uygun
kararlaradır.”
(M. Hayri Kırbaşoğlu)
Seçme hakkımızı kullanmadaki sorumluluğumuz sadece
bireysel değildir. Ülkemizin geleceği ile ilgili toplumsal sorumluluktur.
Allah’ın gazabına, ülkemizin helak edilmesine sebep olacak; servet düşkünü, adaletten, ahlaktan uzak,
şahsi çıkar ve ihtiraslarını toplum, ülke çıkarlarının üzerinde gören, dünya
nimetlerini ahirete tercih eden, ehil olmayan
yöneticiler seçmemeliyiz.
Yöneticiler
adaletten uzaklaşırsa “bozuk” işler sergilemeye başlarsa toplumun kollektif
bilinci, kamuoyu, sistemin savunma mekanizmaları bozuk gidişler, işler yapan bu
yöneticileri bozuk gidişattan sakındırmalı, onlara engel olmalıdır. (Maide-79)
İyiye, güzele yönlendirmelidir. (Alimran-104) Gerekirse onları
görevden uzaklaştırmalıdır. Toplumun bu ilahi görevine siyasi litaratürde
direnme hakkı; sivil itaatsizlik denir. Başka bir anlatımla; direnme hakkı
savsaklanması büyük sakıncalar doğurabilecek ilahi bir görevdir..
“içinizde sizi kötülükten alıkoyacak ergin, erdemli kişi-kişiler yok mudur? (Hud-78) “Sizden önceki kuşakların içinde akıllı olanların yeryüzünde bozgunculuğa engel olmaları gerekmez miydi? Ancak, onlardan pek azı bunu yaptı. Zulme sapanlar ise, kendilerine verilen servete, görkeme kapılıp azdılar ve suçlu oldular.” (Hud-116)
Allah’ın
yolunu terk edenlere uyanlar da Allah’ın yolundan ayrılmış olurlar, fasık
olurlar.
Zuhruf suresi 54-56 ve Hud suresi 59. ayetlerinde:
Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyen diktatörlerin, yani Allah’ın yolunu,
ilkelerini terk eden diktatörlerin izini, yolunu takip eden; zalim, zorba,
baskıcı, otoriter; hırsızlık, yolsuzluk yapan soysuz idarecilere, yönetimlere
itaat ve biat eden, onlara karşı çıkmak yerine destek olan kişilerin ve
toplumların da fasıklar-doğru yoldan
sapanlar-Allah’ın ilkelerinden sapanlar olarak nitelendirildikleri
ve cezalandırıldıkları-cezalandırılacakları, lanete uğrayacakları
bildirilmiştir.
Günümüzde emperyalist sömürgeci güçlerle işbirliği
yapanlar, onların projelerinin eş başkanı olanlar ve bunların taraftarları, destekçileri, yetmez ama
evetçiler, çakma aydınlar, sözde liberaller ile adaletsizliğe, zulme sessiz
kalan, karşı çıkmayan herkes bu ayet hükmüne göre fasıktır, lanetlidir. “Sakın
hainlere yardakçı/yardımcı olma.” (Nisa-105)
Kur’an’ın yönetim konusunda bildirdiği hükümlerle
ilgili yaptığımız bu açıklamalardan
sonra şunu rahatlıkla söyleyebiliriz:
Dini-İslam’i esaslara dayalı devlet
düzeni; Kur’an hükümlerine en uygun
yönetim şekli:
Kur’an’ın
bildirdiği temel hükümleri-ilkeleri esas alan ve detayların evrensel objektif
kurallara, zamanın şartlarına, toplumun
ihtiyaçlarına göre belirlendiği, dinin ve dindarların istismar edilmediği adil
yönetimlerdir.
Cumhuriyet Rejimi; demokratik, laik, sosyal, hukuk devleti; dini
esaslara, Kur’an hükümlerine ve insan
fıtratına en uygun yönetim şeklidir.
Mezhep şeriatlarına, Emevi fıkhına en uygun yönetim şekli ise, Kur’an
hükümlerine tamamen zıt olan
saltanat ve hilafet sistemidir. Teokratik diktadır; padişahlık, krallık,
sultanlık, emirlik rejimleridir.
Saygılarımla.
VEDAT AKBAŞAK