26 Nisan 2015 Pazar

DEVLET-MİLLET YÖNETİM İLKELERİ

“Allah’ın  indirdiği ile - Kur’an’ın bildirildiği şekilde hükmetmeyenler-yöneticiler-idareciler kafirlerin, zalimlerin, sapıkların ta kendileridir..” (Maide-44,  45,  47)
“.....O halde onlar arasında Allah’ın indirdiğiyle hükmet. Allah’tan daha güzel hüküm veren kim
   Vardır.?” (Maide-48,  49, 50)
“Biz bu Kitap’ı sana insanlar arasında Allah’ın bildirildiği ile hükmedesin diye indirdik..” 
(Nisa-105)

Yüce Yaratan karar verme, kanun yapma yetkisine sahip yöneticilerin; devleti, toplumu yöneten siyasetçilerin, idarecilerin Kur’an hükümlerine uygun görev yapmalarını emretmiştir.
Kur’an’ın bildirdiği şekilde hükmetmeyenlerin ise; kafir, zalim, sapık-fasık olduklarını bildirmiştir.
Yüce Allah Kur’an’da bildirildiği şekilde hükmetmeyen yöneticilerden başka hiç kimse ve hiçbir zümre için kafir, zalim, fasık nitelemelerini birlikte yapmamıştır. Başka hiç kimseyi, hiçbir zümreyi bu kadar ağır ifadelerle itham etmemiştir.
Kur’an; imanlı, inançlı, ahlaklı, dürüst, onurlu, erdemli , vakur, samimi, düzgün, iyi insan olmamızı ister. Yöneticiler öncelikle Kur’an’ın istediği bu vasıflara sahip olmalıdırlar.
Kur’an’ın yönetim konusunda bildirdiği genel ilkeler, hükümler şunlardır:

“Onların iş ve yönetimleri aralarında ŞURA iledir.” (Şura-38)
“İş ve yönetim konusunda da onlarla ŞURAya  git.” (Aliimran-159)
“Aralarında ADALETLE hükmet. Şüphesiz Allah, adil davrananları sever.” (Maide-42)
“Şunu da söyle: Rabbim bana ADALETİ emretti.’’ (A’raf-29)
“Allah ADALETi …….. emreder.” (Nahl-90)
“Allah, ADALETİ ayakta tutanları sever.” (Mümtahine-8)
“Ey Davut! Seni yeryüzünde yönetici atadık, insanlar arasında adaletle hükmet. Geçici hevese/arzu ve ihtiraslarına uyma ki, seni Allah yolundan saptırmasın." (Sad-26)

“Allah size İŞLERİ EHİL OLANA vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman ADALETLE
 hükmetmenizi emrediyor.” (Nisa-58)

“Ey iman sahipleri! Allah’a itaat edin. Resule ve sizden olan-sizin seçtiğiniz işinin ehli yetki sahiplerine de uyun. Sonra bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz eğer Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, onu Allah’a ve resule arz edin. Böyle yapmanız hem daha hayırlı hem de sonuç bakımından daha güzeldir.”  (Nisa-59)
“İçinizden hayra çağıran, iyiyi, doğruyu emreden-emr-i bil maruf,  kötülük ve çirkinliği belirlenenden alıkoyan bir topluluk olsun. Kurtuluş ve zafere eren işte onlardır.” (Aliimran-104)

Kur’an’ın devlet, millet yönetimiyle ilgili bildirdiği temel ilkeler, hükümler:
Şura esası, liyakat esası, emanetlerin-yönetimin ehline verilmesi, adalet ve seçtiğimiz yöneticilere/kanunlara itaat etmektir.
Kur’an yönetim konusunda bu temel hükümlerden başka; yöneticilerin ikrah-baskı zorlama, despotluk, zalimlik yapmamasını, insanların özgür olmalarını, özgür düşüncenin hakim olmasını, bey’atlaşma -karşılıklı anlaşmayı, uzlaşmayı; aklı, bilimi, çalışmayı, iş yapıp değer üretmeyi; emeğe saygı-emeğin karşılığının verilmesini, imkan ve nimetlerin eşit paylaşımı, milli gelirin adil paylaşımını, sosyal adaleti, insan haklarına saygılı olmayı, dil ve ırk ayrımı yapılmamasını, (Rum-22) toplumun bir ve  bütün olmasını; (Enbiya-92 Muminun-52) din, mezhep, etnik köken ayrımı yapılmamasını ve toplumu,  insanları iyiye, güzele yönlendiren bir öncü kadro, aydınlar topluluğunun olmasını istemiştir.
Kur’an hakça paylaşımdan, refahın topluma eşit yayılmasından, sosyal adaletten yanadır.
Servetin, mülkün belli ellerde toplanmasına; padişahlığa, hanedanlığa, aristokrasiye, monarşiye,
oligarşiye, kapitalizme, emperyalizme karşıdır. Toplum içinde zengin bir sınıf veya zengin Müslüman değil, zengin Müslümanlar olmalıdır. Sahip olunan servet ve nimet tabana, topluma yayılmalıdır.

İslam dini evrensellik ve zaman, mekan üstü olma özelliğinin gereği olarak bildirilen bu temel hükümler, ilkeler haricinde siyasete karışmaz.
Dinin siyasal egemenlik iddiası yoktur. Her toplumda, her dönemde uygulanmak üzere tüm detaylarıyla tek-bir devlet yönetim şekli sistem, rejim önermez, bildirmez. 
Bildirilen temel hükümlere, ilkelere bağlı kalarak; toplumun ihtiyaçları yaşanan çağın özellikleri, imkanları  dikkate alınarak akıl ve ilim yoluyla yöntemler, politikalar, sistemler belirlemek; laik, demokratik ülkelerde siyaset biliminin, siyasetçilerin, yöneticilerin görevidir.
“Sizleri yeryüzünde halefler/yöneticiler  kılan odur..” (Fatır-39)

Kur’an bildirdiği temel ilkeler haricinde siyaset alanında insan iradesine, tercihine hareket alanı bırakır. Buna karşılık totaliter, dinci yönetimler insana değer vermezler, hür iradeyi dışlarlar.
Siyasete ve yaşamın her alanına egemen olmak isterler. Siyasi yapıyı ve insanların yaşamlarını kendi çıkarlarına göre dizayn etmek isterler. 

Ş U R A -MEŞVERET E S A S I
 Halktan yetki alarak - bey’atlaşarak, sosyal uzlaşı ile karşılıklı danışarak, diyalogla, özgür iradeyle bağlayıcı ortak  kararlar alınmasıdır. Toplumun her kesiminin sorumluluk alarak yönetimde söz sahibi olmasıdır. Toplumu oluşturan fertlerin kendi kaderlerinde söz sahibi olmaları ancak şura esası ile mümkündür. Halkın oylarıyla seçilen milletvekillerinden oluşan meclisler en geniş katılımlı şuralardır.

Kur’an yönetim erk’inin tartışma üstü, kutsiyet atfedilmiş kişiler, kurumlar tarafından değil; şura ile kollektif katılımla, ekip çalışmasıyla, ortak akıl üreterek  kullanılmasını ister. Azınlığın çoğunluğa veya çoğunluğun azınlığa egemenliğini reddeder. Şura anlayışında kişi hegemonyası, despotizim, dikta yoktur. Bir kişi veya zümre toplum üzerinde egemenlik kuramaz. Hiç kimse insanları keyfince yöneteceğini söyleyemez..
Yöneticiler otokrat (buyurgan) değil; demokrat (katılımcı) olmalıdır.
Yöneticilerin  yaptıkları her icraat şeffaf, denetlenebilir, sorgulanabilir olmalıdır.
Dikta rejimlerinde egemenliği elinde bulunduran kişinin danışmanlarından tavsiye niteliğinde fikirler alması, sonra kendi bildiği gibi karar vermesinin dinimizin istediği şura esası ile ilgisi yoktur.

A D A L E T
İslam dini Yaratan ile yaratılanların arasındaki  ilişkinin doğruluk, hak ve adalet üzerine kurulmasına dayanır. Devletin vatandaşı ile ilişkisi de hak ve adalet esaslı olmalıdır. Kur’an müminlerden hak ve adaleti her hal ve şartta, her alanda hassasiyetle korumalarını ister. Hakk’ın hükümlerinin uygulanmadığı yerde haksızlıklar olur. Adil olmak, adaletten ayrılmamak, adaleti korumak Allah’ın emridir. Adaletin olmadığı yerde zulüm vardır. Adil olmayan zalim olur.

“Herkes duysun ki,  Allah’ın laneti zalimler üstünedir..’’ (Hud-18)

Adaletin olmadığı yerde barış, esenlik, güven, huzur, mutluluk olmaz; yani İslam olmaz.
Adil olmayana iman sahibi, adaletten uzak bir topluluğa İslam ümmeti demek mümkün değildir.
Kur’an takva sahibi olabilmek için adil olunması gerektiğini bildirir.
Adalet her şeyi denge noktasında tutmaktır; yerli yerine koymaktır.
İslam’ın, ilahi nizamın temel direği adalettir; dengedir, doğruluktur, eşitliktir..   

“Adalet mülkün-yönetimin-devletin temelidir.” (Hz. Ömer.)
Adalet, hukuk çöktüğü zaman, devlet ayakta duramaz; devlet sistemi de çöker.
Hukukun, sistemin çökmeye başlamasıyla toplumda huzursuzluk,  kaos ve  anarşi başlar. Anarşi sonuçtur, sebebi hukuk sisteminin çökmesidir, yöneticilerin adaletten ayrılıp zulme sapmalarıdır.
Devletlerin bekâsı idarecilerin ve yargıçların adil olmaları ile doğru orantılıdır. 
Yargı sistemi bağımsız ve tarafsız olmalıdır. Bağımsızlık hakimlerin, tarafsızlık vatandaşın güvencesidir.

Adil olmayan yönetimler baskı ve zulüm yönetimleridir. Adaletin zıttı zulümdür, baskıdır, sömürüdür. Hakk’ın gözetilmediği, adaletin olmadığı yerde baskı, zulüm ve sömürü vardır; İnsanlık,  iman ve İslam yoktur.. İlahi, tam ve mutlak adalet ahiret günü yüce Allah’ın huzurunda sağlanacaktır. Ahirete iman adalete imandır; hesap gününe imandır.

“Kuşkusuz, Allah adalette titiz davrananları sever.” (Hucurat-9)
“Zulmedenlere eğilim göstermeyin! Yoksa ateş sizi de sarmalar.” (Hud-113)

EMANETİN EHLİNE VERİLMESİ
Kur’an emanetlerin ehline; liyakat sahibi olana; elit, aydın sıfatına hakkıyla layık olanlara verilmesini emreder. Bir ülkeyi o ülkenin liyakat sahibi; bilgili, birikimli, dürüst, çağdaş aydınları yönetmelidir.
Halka/seçmene büyük sorumluluk düşmektedir. İdarecileri seçerken tek ölçü; etnik köken, mezhep, hemşerilik, hısımlık vb unsurlar değil sadece liyakat olmalıdır..
Demokrasilerde egemenlik halka aittir; asıl olan halktır.  Yöneticiler milletin vekilidir, temsilcisidir, görevlerini vekaleten, emaneten icra ederler. Teokrasilerde ise, yöneticiler Tanrı’nın vekili, temsilcisi olduklarını söylerler..
Bir milleti, devleti yönetme, o milletin değerlerine, mallarına, haklarına sahip çıkma sorumluluğu
Allah’ın en kıymetli aziz emanetidir. Yönetim erkine sahip olmak, bir sulta ve egemenlik aracı değildir.
Mülk ve saltanatın asıl sahibi Allah’tır. Allah’ın egemenliği, gökleri ve yeri kuşatmıştır.
İslam anlayışına göre devletin malı milletin-halkın malıdır. Demokratik yönetimlerde de devlet malı kamunun, halkın malıdır. Padişahlık, krallık gibi dikta yönetimlerinde ise, devlet malı bir kişinin veya bir zümrenin mülkü sayılır. Bu sahipleniş onları din dairesinin dışına çıkarır..
Emanete saygılı yöneticiler liyakat ve ehliyet sahibi, adil, dürüst ve  çalışkan olmalıdır.
Görevlerinin gerektirdiği bilgi ve deneyime sahip olmalıdır.
Kendilerine verilen yetki ile elde ettikleri gücü, kendisine o yetkiyi  verenlere karşı kullanmamalıdır.
Kendisinin en nihayet vekil-temsilci olduğunu asıl olanın halk olduğunu unutmamalıdır.
Halkın verdiği yetkiyi ve kamu imkanlarını yine halkın çıkarları için; halkın, huzuru, sağlığı, güvenliği, mutluluğu için kullanmalıdır. Kendisinin ve avanesinin çıkarları için kullanmamalıdır.. 
Hz.Peygamberimizin şöyle bir sözü-hadisi olduğu rivayet edilmiştir:
‘‘Emanetler/görevler layık olmayanlara-ehil olmayanlara verildiğinde kıyameti bekle.’’
Aliimran suresi 161. ayetinde ise: ‘‘Kim emanete (Allah’ın ve milletin malına) hıyanet ederse kıyamet günü günahı boynuna asılı olarak gelir’’ buyurulmuştur.

SEÇTİĞİMİZ YÖNETİCİLERE, KANUNLARA İTAAT
“…sizin içinizden olan/sizin seçtiğiniz ...”(Nisa-59) Seçme ve seçilme hakkı Kur’an’ın bildirdiği temel insan haklarındandır. Halk yöneticilerini kendi milleti içinden özgür iradesiyle belirleyecektir. Bu ilke ile Kur’an, cumhuriyet rejimini işaret etmiştir. Devletin en üst makamındaki yöneticinin halk tarafından veya halkın temsilcileri (TBMM) tarafından seçildiği rejim Cumhuriyettir. 
Seçme ve seçilme hakkına yapılan müdahaleler, kısıtlamalar aslında Kur’an hükmüne müdahaledir. Millet vekili adaylarını; muhtemel yöneticileri parti başkanları değil, halk seçmelidir..
Nisa suresi 59. ayeti “sizden olan” yöneticiler vurgusu yaparak yöneticilerin ümmetin bireyleri arasından olmasını-seçilmesini işaret etmiştir. Kur’an Müslüman toplumların sömürge olmasını, başka bir milletin, dinin mensupları tarafından yönetilmesini istememiştir. Müslüman ülkelerin yöneticileri egemen Haçlı güçlerin sömürge valisi gibi davranmamalıdır, onlardan emir ve görev almamalıdır.
İslam toplumda kargaşa, kaos, düzensizlik istemez; emniyet ve intizam ister. Allah’ın bildirdiği ilkelere bağlı kalarak görev yapan iman sahibi, adil, işinin ehli ve iyiliğe, faydalı işlere özendiren yöneticilere itaat etmemiz, kanunlara uymamız, bozgunculuk yapmamamız bildirilmiştir. (Aliimran-104  Araf-85, 86)
Ancak diğer taraftan ilgili ayet “...eğer anlaşmazlığa düşerseniz ... onu Allah’a ve elçisine götürün”
diyerek, yöneticilerle, halk arasında anlaşmazlıklar olabileceğini bu durumda Kur’an ilkelerinin  esas alınması gerektiği bildirilmiştir.
Allah’ın indirdiği hükümlere göre hükmetmeyen; adil ve ehil olmayan, sahip olduğu makamı şahsi ihtiraslarına alet eden, yolsuzluk yapan, devlet malına emanet gözüyle değil ganimet gözüyle bakan   yöneticiler meşruiyetlerini kaybetmiş demektir. Bunlara itaat etmek söz konusu değildir. Tam tersi bu imansız zalimlere  karşı gelmek; zulümle, sömürüyle,  mücadele-cihat etmek her Müslümanın görevidir.
Toplumların yegane helak sebebi zulmün yaygınlaşmasıdır.
“Biz ülkeleri-medeniyetleri, halkları zulme sapmadıkları sürece helâk etmeyiz.” (Kasas-59)
                                                                                                * * * * *
 “Ey iman edenler!  ‘Raina’ demeyin, ‘unzurna’ deyin. - ‘Bizi güt’ demeyin. ‘Bize kulak ver, bizi duy, haklarımızı gözet’ deyin ve dinleyin.” (Bakara-104)

Bu ayet İslam’ın yönetim anlayışını; yönetici, halk ilişkisini belirleyen en önemli ayetlerden biridir.
Bu ayetteYüce Allah İslam ümmetinden, Hz. peygambere “raina” bizi güt dememelerini  “unzurna”bizi duy, gözet, yönet demelerini istemiştir.
Halk, yöneticilerden kendisini insan haklarına saygılı, demokratik kurallarla, adaletten ayrılmadan,
hakkını, hukukunu gözeterek, ihtiyaçlarını dikkate alarak  yönetmesini  istemelidir. Yöneticiler çağdaş, ehil, birikimli, dürüst, adil olmalıdır. Halkı dinleyerek onların beklentilerini, ihtiyaçlarını dikkate alarak, hak ve hukuklarını gözeterek Kur’an hükümlerine ve insan onuruna, fıtratına uygun olarak yönetmelidir. Halkı davar sürüsü güder gibi hoyratça, despotlukla, baskıyla, buyurgan-otokratik tavırla yönetmemelidir.  

İbrahim 28, 29 ve İsra suresi 16. ayetlerinde: Yüce Allah helak etmek-yok etmek istediği medeniyetlerin, toplumların başına öncelikle Kur’an’a nankörlük eden-Kur’an hükümlerine uygun hükmetmeyen servet ve nimetle şımarmış, doğru yoldan, adaletten ayrılmış, zulmeden yöneticilerin geldiğini, getirildiğini bildirmektedir. Yöneticileri ‘‘bozuk gidişler sergileyen ülkeler aleyhine hüküm hak olur’’ buyurulmuştur.

“Yöneticiye itaat şahıslara itaat değildir, şahısların da, temsil ettikleri  kurumların da boyun eğecekleri anayasa ve kanunlara itaat demektir. İslami öğretiye göre yöneticilerin İSLAMA AYKIRI karar ve uygulamalarına itaat söz konusu değildir. İtaat sadece hukuka uygun kararlaradır.”
(M. Hayri Kırbaşoğlu)

Seçme hakkımızı kullanmadaki sorumluluğumuz sadece bireysel değildir. Ülkemizin geleceği ile ilgili toplumsal sorumluluktur. Allah’ın gazabına, ülkemizin helak edilmesine sebep olacak; servet düşkünü, adaletten, ahlaktan uzak, şahsi çıkar ve ihtiraslarını toplum, ülke çıkarlarının üzerinde gören, dünya nimetlerini ahirete tercih eden, ehil olmayan  yöneticiler seçmemeliyiz.
Yöneticiler adaletten uzaklaşırsa “bozuk” işler sergilemeye başlarsa toplumun kollektif bilinci, kamuoyu, sistemin savunma mekanizmaları bozuk gidişler, işler yapan bu yöneticileri bozuk gidişattan sakındırmalı, onlara engel olmalıdır. (Maide-79) İyiye, güzele yönlendirmelidir. (Alimran-104)  Gerekirse onları görevden uzaklaştırmalıdır. Toplumun bu ilahi görevine siyasi litaratürde direnme hakkı; sivil itaatsizlik denir. Başka bir anlatımla; direnme hakkı savsaklanması büyük sakıncalar doğurabilecek ilahi bir görevdir..

 “içinizde sizi kötülükten alıkoyacak ergin, erdemli kişi-kişiler yok mudur? (Hud-78)                            “Sizden önceki kuşakların içinde akıllı olanların yeryüzünde bozgunculuğa engel olmaları gerekmez miydi?  Ancak, onlardan pek azı bunu yaptı. Zulme sapanlar ise,  kendilerine verilen servete, görkeme kapılıp azdılar ve suçlu oldular.”  (Hud-116)

Allah’ın yolunu terk edenlere uyanlar da Allah’ın yolundan ayrılmış olurlar, fasık olurlar.
Zuhruf suresi 54-56 ve Hud suresi 59. ayetlerinde: Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyen diktatörlerin, yani Allah’ın yolunu, ilkelerini terk eden diktatörlerin izini, yolunu takip eden; zalim, zorba, baskıcı, otoriter; hırsızlık, yolsuzluk yapan soysuz idarecilere, yönetimlere itaat ve biat eden, onlara karşı çıkmak yerine destek olan kişilerin ve toplumların da  fasıklar-doğru yoldan sapanlar-Allah’ın ilkelerinden sapanlar olarak nitelendirildikleri  ve cezalandırıldıkları-cezalandırılacakları, lanete uğrayacakları bildirilmiştir.
                                                                                   
Günümüzde emperyalist sömürgeci güçlerle işbirliği yapanlar, onların projelerinin eş başkanı olanlar ve bunların taraftarları, destekçileri, yetmez ama evetçiler, çakma aydınlar, sözde liberaller ile adaletsizliğe, zulme sessiz kalan, karşı çıkmayan herkes bu ayet hükmüne göre fasıktır, lanetlidir. “Sakın hainlere yardakçı/yardımcı olma.” (Nisa-105)

Kur’an’ın yönetim konusunda bildirdiği hükümlerle ilgili  yaptığımız bu açıklamalardan sonra şunu rahatlıkla söyleyebiliriz:
 Dini-İslam’i esaslara dayalı devlet düzeni; Kur’an hükümlerine en uygun yönetim şekli:
Kur’an’ın bildirdiği temel hükümleri-ilkeleri esas alan ve detayların evrensel objektif kurallara,  zamanın şartlarına, toplumun ihtiyaçlarına göre belirlendiği, dinin ve dindarların istismar edilmediği adil yönetimlerdir.  
Cumhuriyet Rejimi; demokratik, laik, sosyal, hukuk devleti; dini esaslara, Kur’an hükümlerine  ve insan fıtratına en uygun yönetim şeklidir.

Mezhep şeriatlarına, Emevi fıkhına en uygun yönetim şekli ise, Kur’an hükümlerine tamamen zıt olan
saltanat ve hilafet sistemidir. Teokratik diktadır; padişahlık, krallık, sultanlık, emirlik rejimleridir.  

Saygılarımla.
VEDAT AKBAŞAK








SADECE İSLAM DİNDİR..

  Su insanlar için en önemli nimetlerden biridir; elbette temiz, doğal olan su. Suyu içeriz, yemek çorba yaparız, temizlik işlerimizde vs....