29 Nisan 2015 Çarşamba

TEVHİD:İnsanın Yaratılış Gayesi

Bakara suresi 30. ayetinde Yüce Allah Yeryüzünde kendi iradesini temsil edecek halife; yönetici, 
görevli atayacağını bildirmiştir.
Zariyat suresi 56. ayetine göre yaşam gayemiz, görevimiz: Kendi irademizle yeryüzünde Allah’ın 
iradesini gerçekleştirmek olmalıdır. Yeryüzünde ilahi iradeyi egemen kılmak için, O’nun yolunda 
çaba göstermek, sadece O’nun otoritesine boyun eğmek, O’na kul olma bilinciyle hareket etmek; 
yani tevhide mutlak sadakat yaratılış-varoluş gayemizdir. 
Bakara suresi 30. ayetinde yeryüzüne görevli atayacağını bildiren Yüce Allah, Zariyat suresi 56. 
ayetinde görev tanımı yapmaktadır.
Saff suresi 14. ve Muhammed suresi 7. ayetlerinde müminlerin Allah’ın yardımcıları oldukları/olmaları gerektiği bildirilmiştir.

Kuvveden fiile; İlahi gücün hükmünü tahakkuk ettirmek, yaşama aktarmak, işlevsel kılmak insanın asli gayesi olmalıdır.  
Allah aklı ve iradeyi insana dünyayı imar, ihya, ıslah etmek, adaleti, barışı tesis etmek, medeniyet oluşturmak velhasıl yaşanabilir bir dünya kurmak üzere bahşetmiştir. İnsanlar ortak iyi, ortak akılla bu amaca ulaşacaktır. 
Kur’an’ın bu konudaki ifadesi son derece açıktır:
 "Allah, sizi yeryüzünde var etti ve sizden orayı imar etmenizi/ömür sürmeye değer yer haline getirmenizi  istedi." (Hud-61)                                                                      "
Sizi yeryüzünün halifeleri/görevlisi/yetkilisi yapan,... O'dur.." (En'am-165)

Fecr suresi 27-30. ayetlerine göre görevini yerine getirme sorumluluğu ile yaşayan nefisler Allah’ın hoşnutluğunu  kazanmayı ve ebedi mutluluğu umarlar.. 

Bu konuda yöneticiler elbette birinci derece sorumludur. Halktan yetki alan,seçilen yöneticiler ilahi iradeye uygun halka hizmet ederler. Ülkelerini, toplumu barış, esenlik, mutluluk yurdu yapmak üzere iş ve icraatlarda bulunurlar. halka/seçmene düşen de liyakat sahibi, adil, ahlaklı yöneticileri iş başına getirmektir. 

Burada üzerinde durulması gereken önemli konu: Bakara suresi 30. ayete göre tüm insanlar halifedir, görevlidir. Yani halifelik bazı kişilere özel bir ünvan değildir. Tüm insanlar/müminler yeryüzünde kendi aklı, iradesi, gayreti ile Allah'ın iradesin yerine getirmekle; dünyayı barış huzur,esenlik yurdu yapmakla sorumlu,  görevlidir. Allah'ın/Kur'an'ın bildirdiği halifelik anlayışı, İslam tarihi boyunca Müslümanlar tarafından anlanan, uygulanan halife, hilafet uygulamasından tamamen farklıdır. Bir kişiye tahsis edilmiş halife ünvanı ve hilafet makamı Kur'andan onay almaz. Hilafet, Emevi uydurması, papalık özentili kötü bir taklittir.....

Sadece Allah’a kul olma bilinci ve mükellefiyeti her türlü beşeri, dünyevi boyunduruktan 
kurtulmayı, özgür olarak yaşamayı gerektirir. Allah’tan başkasının otoritersine tabi olmadan özgür olarak 
yaşayan insanlar Allah’ın istediği gibi kul olurlar; O’nun iradesine uygun bir kişilik, bir toplum ve 
medeniyet oluştururlar. Barış ve özgürlük temelinde ahlak ve adalete dayalı sosyal bir düzen 
kurarlar.

Aklı, iradesi, özgürlüğü bir yerlere bağımlı olanlar, bağımlı oldukları otoriteye tabi olurlar. Onların 
kulu,kölesi olurlar. Onların buyruklarına boyun eğerler.
Kişi ya sadece Allah’ın otoritesine tabi olarak, O’na boyun eğerek, O’nun iradesine uygun özgürce
yaşayacak; ya da özgürlüğünden feragat edecek, başka bir kişinin, makamın otoritesine tabi 
olacak veona boyun eğecek.Kişi Allah’tan başka kime, neye boyun eğerse, o kişinin ilahı-putu 
artık o olur.     

Yaşam gayesinin öznesi kişinin ilahıdır. Kişi sadece Allah kul olma amacıyla yaşar veya başka 
amaçlar için yaşar.. Yaşam amacı para kazanmak ise, o kişinin ilahı-putu paradır. Dünyevi 
zevkleri, menfaatleri, makam ve servet sahip olmayı; binlerce odası olan saraylarda oturmayı, 
haksız kazanç ile evine paraları yığmayı, kendi arzu ve ihtiraslarını tatmin etmeyi yaşam gayesi 
haline getirenler; ihtiraslarını, dünyevi menfaatleri, zevkleri ilah-put edinmiş olurlar.

"Sermaye çağımızın en büyük putudur.." (Ali Şeriati)

"İmanın sahiciliği sevdiğin şeylerden vazgeçmen gerektiğinde ortaya çıkar." (Caner Taslaman)

Uluslararası egemen emperyal güç odaklarının otoritesi altına giren, onlara boyun eğen kişi 
onları putlaştırmış olur. Bir ideolojinin, mezhebin, düşünce akımının kural ve kabullerini 
uygulamayı yaşam amacı haline getirenler bu akımlara kulluk etmiş olurlar. Allah’tan başkasına, 
başka bir şeye boyun eğen, kul, köle olanlar şirk yoluna girenlerdir. Şirk yoluna giren kişinin 
varoluş gayesine uygun yaşaması mümkün değildir.O’nun içindir ki şirk affedilmez en büyük 
günahtır.

Ahireti gereği gibi kavrayamayanlar, tüm güzellikleri bu dünyada arzularlar. 
Şu bilinmelidir ki, dünya hayatı bütün arzuların, ihtirasların tatmin yeri değildir. Bu gerçek aslında ahiretin
akli-felsefi kanıtlarından biridir. Bütün arzuların, isteklerin karşılanacağı yer cennettir. Arzular,
ihtiraslar,sonsuz istekler, egolar bu dünyada imtihan aracıdır. 
Dünyevi arzularını, ihtiraslarını, egolarını, kibirlerini dizginleyenler;şeytanın vesveselerine 
aldanmayıp nesiflerini olgunlaştıranlar ahirette cennet ile ödüllendirilmeyi umarlar.  

"Yoksa insanın arzu ettiği her şeye sahip olabileceğini mi sanıyorsunuz?" (Necm-24)
“Dünya çıkarını gözetene ondan veririz; ahiret yararını gözetene de ondan 
veririz. Şükredenleri ödüllendireceğiz biz.”  (Aliimran-145)

Nefsine uyarak tüm arzularını, ihtiraslarını bu dünyada tatmin etmeye çalışanlar; küresel 
kapitalizmin teşvik ettiği tüketim çılgınlığına kapılanlar, dünyevi zevkleri ve servet, şöhret;
makam, mevki sahibi olmayı yaşam amacı haline getirenler fıtratlarından, varoluş gayelerinden 
uzaklaşırlar ve ahiretlerini tehlikeye atarlar. 
Kur'an, insanın dünyevi nimetlere olan zaafına dikkat çeker. Hz. Adem'de bu konuda şeytanın 
vesvesesine uymuş sonra af dilemiştir. Kur'an'da insanın doymazlığına, azgınlığına atıf yapan ve 
kınayan bir çok ayet vardır..
Dünya nimetlerinden sıratı müstakim esasına uygun, aşırılıklardan arınmış olarak, meşru sınırlar 
içinde yararlanmalıyız. 

"Yeterli olanı az bulan insan için hiç bir şey yeterli değildir." (Epıkuros- Ölm:MÖ-270)
"Mutluluğun sırrı; daha çok olanı aramakta değil, daha az olanın tadını çıkarmakta saklıdır."(Sokrates)
"Yoksulluk Pek çok şeyin olmayışıdır. Ama açgözlülük hiçbir şeyin olmayışıdır!.." (Karl Marx)
"Gözlerimiz midelerimizden, arzularımız ihtiyaçlarımızdan daha büyük!" (Tolstoy)

Tüketim insana geçici mutluluk verir. Varoluş amacından uzak yaşayan kişi ilah edindiği dünyevi 
değerlere ne kadar çok sahip olursa olsun manevi doygunluk hissedemez. Ne kadar çok servet, 
şöhret sahibi olursa olsun mutlu olamaz. Daima bir tatminsizlik,eksiklik, boşluk hisseder.
Bu tatminsizliğini, mutsuzluğunu gidermek için daha çok ve ölçüsüz-sınırsız tüketmeye, israfa, 
gösterişe, aşırılığa, gayri meşruluğa yönelir.. Tüketmek için kazanmak gerekir, kazanmak için her 
yolu mubah görürler. Bazı insanlar uyuşturucunun, alkolün, kumarın müptelası, kölesi olur. 
Böylece fıtratından, yaratılış amacından daha da uzaklaşmış olurlar, kısır döngüye girmiş olurlar.. 

"Dediler ki: Ne varsa şu dünya hayatımızdadır, başka bir şey yoktur. Yaşarız, ölürüz...." (Casiye-24)
Bu zihniyete göre, mutlak gerçek şimdiye yani dünyaya aittir ve burada var olmanın gayesi de zevk almaktır. 
Bu tutum kelimenin tam anlamıyla hedonizmdir yani dünyada var olmayı zevk almaya indirgeyen bir dünyevileşmedir. 
Bu önce bireysel huzursuzluğu, ardından toplumsal anomiyi/kaosu doğurur. Dinin reddettiği de budur."
(Şaban Ali Düzgün-Sarp Yokuşun Eteğinde İnsan- S:174)

"Gözünüzü açın/Haberiniz olsun; kalpler yalnızca Allah'ın zikriyle mutmain/tatmin olur". 
(Ra'd Suresi, 28)

Tarih boyunca yaşanan bütün acıların, kötülüklerin, zulümlerin; savaşların, sömürünün, emperyal 
zihniyetin temelinde başkasının hakkını gasp etme ve böylece dünya nimetlerinden daha fazla 
yararlanma, daha fazla tüketme arzusu vardır. 
Yeryüzünde küçük bir zümre adeta cenneti yaşarken; geniş kitleler ise adeta cehenneme mecbur 
kalır. Bir tarafta mutlu azınlık sefaat sürerken, diğer tarafta toplumlar açlık, kıtlık sorunları 
yaşarlar. 

Hayatta en önemli şey kazanmaktır” (Winner takes it all) ve pazar ekonomisi anlayışının egemen olduğu ortamlar, başkalarını düşünmek (altruizm) ve topluma hizmet etmek düşüncesini ortadan kaldırmaktadır. Ödömonik hayat anlayışına kıyasla, bireyciliğin hâkim olduğu ve herkesin kendi çıkarını düşündüğü ekonomilerde zevk ve hazza dayalı kendini iyi hissetme anlayışı kapitalist etikle uyumlu gözükmektedir. Ancak bu anlayışla yaşayanlar, paranın satın alabileceği maddi değerlerin peşinde koşarak mutlu olacakları yanılgısını yaşayarak, deniz suyu içerek susuzluklarını gidermeye çalışmaktadır. Yine bu anlayışla yetişen çocuklar, kendi kendine yetmekten uzak, dış değerlendirmelere bağımlı olarak mutsuz bir yaşam süren ve giriştikleri işlerde kişisel çıkarlarını toplumun önüne koyan yetişkinliklere dönüşmektedir." Acar Baltaş

“Dünya hayatına meyledenler deniz suyu içenlere benzerler. İçtikçe susarlar, susadıkça içerler.
(Muhittin Arabi)
VEDAT AKBAŞAK


.
  


SADECE İSLAM DİNDİR..

  Su insanlar için en önemli nimetlerden biridir; elbette temiz, doğal olan su. Suyu içeriz, yemek çorba yaparız, temizlik işlerimizde vs....