Kur’an okumak Allah’ın ilk emri ve bildirdiği ilk ibadettir..
İbadetlerimizi sadece Allah’ın rızasını, şefaatini kazanma
umuduyla yapmalıyız. Sevabını şu veya bu kişinin ruhuna transfer etmek, bağışta
bulunmak için, ölmüşlerimizin ruhu için Kur'an'dan bir bölüm veya bir sure okunmaz.
Dinimizde sorumluluk, ceza ve mükafat kişiseldir, herkes kendisinden sorumludur. (Bakara-134, 141 Zümer-70 Tur-21 Müddessir-38 Aliimran-30 Tekvir-14 İnfitar-5)
Kimse başkalarının günahını yüklenmez, mükafatına da ortak olamaz.
Günahta ve sevapta veraset, intikal, devir, bağış, ciro söz konusu değildir. (Enam-164 Necm- 38, 39 Fatır-18 Zümer-7 Mümin-17)
Dinimizde sorumluluk, ceza ve mükafat kişiseldir, herkes kendisinden sorumludur. (Bakara-134, 141 Zümer-70 Tur-21 Müddessir-38 Aliimran-30 Tekvir-14 İnfitar-5)
Kimse başkalarının günahını yüklenmez, mükafatına da ortak olamaz.
Günahta ve sevapta veraset, intikal, devir, bağış, ciro söz konusu değildir. (Enam-164 Necm- 38, 39 Fatır-18 Zümer-7 Mümin-17)
Yüce Yaratan ahiret
günü herkesin kendi kazandığıyla, kendi ameliyle hesap vereceğini bildirmiştir. Kimse kimsenin
ibadetiyle, ameliyle cennete giremez. (İbrahim-51 A’raf-8 )
Ölen kişinin
amel etmesi; eylemde bulunması, iş yapması, ibadet etmesi söz konusu
olamayacağı için ölümden sonra amel defterine sevap veya günah yazılması söz
konusu olamaz. “ Amel defteri kapanmaz,
sevap hanesi hep açıktır” şeklindeki gelenekçi yaygın anlayış yanlıştır. Ancak ilahi
huzurdaki hesap gününe kadar dua ve af kapısı hep açıktır. Kendimiz,
ölen yakınlarımız ve ümmet için dua etmeliyiz, af dilemeliyiz. Dualar
günahların af edilmesine vesile olur inşallah..
“Kitap açılır.......... Her kişiye işlediği-yaptığı ödenir. Yapıp ettiğinin karşılığı verilir..”
(Zümer-69, 70)
“Gerçek şu
ki, insan için çalışıp didindiğinden-kendi gayretiyle kazandığından başkası
yoktur..”
(Necm-39)
“....Sen,
ölülere işittiremezsin.....” (Neml-80)
“Kur’an,
diri olanı-yaşayan insanları uyarsın diye indirilmiştir..” (Yasin-70)
Kur’an’ın diriler için indirildiğini bildiren Yasin suresi
ne yazık ki genellikle mezarlıklarda ölüler için okunmaktadır. Hz. Peygamberimizin
de ölülerin arkasından Kur’an okunmasıyla ilgili bir beyanına, uygulamasına,
sünnetine rastlanmaz. Kabirlerin sadece ibret ve ölümü hatırlama amacıyla
ziyaret edilmesini istediği bilinmektedir. Ölüler için kabir başlarında,
türbelerde, yatırlarda Kur’an okumak, ölen kişinin arkasından
hatim indirmek veya hatim ısmarlamak sonradan
uydurulmuş bid’adlardır. Kabir başında da olsa Allah rızası için Kur’an okumalı,
sadece Allah rızası için hatim etmeliyiz. Bir başka amaçla Kur’an okur-ibadet edersek o amacı
Allah’a eş koşmuş-şirk unsuru yapmış oluruz.
“İbadetlerinizi yalnız O’nun rızası için yaparak Allah’a
kulluk ediniz..” (Araf-29)
Hz. Peygamberin ruhuna bağışlamak için veya peygamberimiz
bizim için Allah katında şefaatçi olsun diye de Kur’an okunmaz. ‘‘Şefaat
tümden ve yalnız Allah’a aittir..’’ (zümer-44)
Ölenlerin arkasından Süleyman Çelebi'nin Mevlit şiirinin okunması bir başka bid'attır. İsteyen istediği zaman şiir okuyabilir ancak bunun ölülere nispet edilmesini anlamak mümkün değildir.
Mevlit şiirinde Hz. Peygamberimizin hayatından kesitler anlatılır; ölümle, ölmüşlerimizle bir ilgisi yoktur.
Ölen yakınlarımız, dostlarımız ve tüm inananlar için yapabileceğimiz tek ve en hayırlı iş onlar için dua etmektir.. Onlar için Allah’tan rahmet dilemekten, günahlarının affını, mekanlarının cennet olmasını ve Allah’ın onlara şefaat etmesini dilemekten daha önemli, daha değerli ne olabilir ki? Ne yapabiliriz ki ..?
Mevlit şiirinde Hz. Peygamberimizin hayatından kesitler anlatılır; ölümle, ölmüşlerimizle bir ilgisi yoktur.
Ölen yakınlarımız, dostlarımız ve tüm inananlar için yapabileceğimiz tek ve en hayırlı iş onlar için dua etmektir.. Onlar için Allah’tan rahmet dilemekten, günahlarının affını, mekanlarının cennet olmasını ve Allah’ın onlara şefaat etmesini dilemekten daha önemli, daha değerli ne olabilir ki? Ne yapabiliriz ki ..?
Fatiha suresinin kapsamında ölümle, ölmüşlerimizle ilgili bir husus yoktur. Ölmüşlerimiz için aşağıdaki ayetlerde bildirildiği şekilde
veya içimizden geldiği gibi; Allah katında kabul edilmesini dileyerek, umarak dua
edebiliriz.
‘‘Rabbim, hesabın görüleceği gün beni,
anne, babamı ve inananları bağışla..’’ (İbrahim-41)
‘‘Rabbimiz, Şüphesiz biz inandık,
günahlarımızı bağışla ateş azabından koru bizi..’’ (Aliİmran-16)
“Rabbim, onlara; anneme, babama merhametli davran, tıpkı küçüklüğümde onların bana davrandığı gibi.” (İsra-24)
"İnsanlara hayat bahşetmek, ölü ruhları diriltmek için indirilmiş bulunan Kur'an'ı Kerim, ne yazık ki, bu gün insanlar kolay can versinler diye başlarında (veya öldükten sonra arkalarından) okunmaktadır." (Aliya İzzetbegoviç)
“ Cenaze defnedildikten sonra Kur’an
okunması ve ölüye Müslüman olduğunun hatırlatılması (halk arasındaki ifadesiyle
telkin-talkın) şeklindeki uygulama, keza kabristana girildiğinde veya normal
zamanlarda ölülerin ruhuna “Fatiha” okunması, zararlı bir şey olmamakla
beraber, bunun Kur’an ve sünnette yer
almayan, tamamen halk kültürünün ürünü bir uygulama olduğunu bilmekte yarar
vardır. Zira Hz. peygamberin konuyla ilgili
uygulamalarına dair kaynaklarda yer alan bilgilere göre, ölenin
arkasındakilerin yapmalara gereken şey, ölenin günahlarının bağışlanması için Allah’a
DUA etmek, varsa vasiyetlerini yerine getirmek, miras bırakmışsa bu mirastan
–varsa- borçlarını ödemektir..
Vefat edenin yakınlarının ölene olan
sevgi ve saygılarını ifade etmek için ölenin ardından yedi, kırk, elli iki, vs. gün geçince, ya da
vefatının sene-i devriyesinde mevlit oku(t)mak,
hatim indir(t)mek, lokma dökmek şeklinde uygulamalar toplumumuzda yaygın
olmakla beraber, bunlarında Kur’an ve sünnette yer almayan, sadece adet
türünden uygulamalar olduğunu bilmekte yarar vardır.
Kanaatimizce ölenin arkasından bir
şeyler yapma arzusu bizatihi güzel olmakla beraber, bunun Kur’an ve sünnet
çerçevesinde gerçekleştirilmesine çalışmak daha isabetli olacaktır. Kur’an ve
sünnete göre ise, bir insan öldükten sonra yakınlarının onun arkasından, onun adına
yapacakları salih amellerin, iyiliklerin ölene hiçbir faydası dokunmaz; zira
İslam’da salih amellerin ve iyiliklerin bizzat vefat eden tarafından hayatta
iken yapılmasının bir anlamı vardır.... Öldükten sonra en yakınları dahi olsa
başkalarının onun yerine İslami görevleri yerine getirmesi, ölenin de bu
suretle sorumluluktan kurtulması kesinlikle söz konusu değildir.... Ölene vefatından sonra da faydası dokunacak
olanlar, yine bizzat onun çabasının ürünü olan, ancak yararı kendisinin
vefatından sonra da devam edecek olan işlerdir.
Salih (iyi ve güzel Müslüman) evlatlar
yetiştirmek, insanların sürekli faydalanacağı ilmi, fikri, edebi eserler
vermek. İnsanların ihtiyaçlarını
karşılamak üzere, han, hamam, yol, çeşme, okul, hastane, yetimhane, huzur evi açmak
vb.
Bu amaçla vakıflar tesis etmek gibi
kalıcı hayır, hasenat işleri bu konuda verilebilecek bazı örneklerdir.
Ölenin bu gibi hayır-hasenat işlerinden
dolayı sevap kazanması ise, hem bunlardan yararlananların hayır duaları
sebebiyle, hem de ölen Müslümanın bu dünyada yaptığı iyiliklerin nesiller
boyunca devam edecek kadar kalıcı olması, ama asıl önemlisi, bunların bizzat
ölenin Allah’ın rızasına uygun olarak hayatta iken sergilediği kendi çabasının
ürünü olması sebebiyledir. Bu açıdan
bakıldığında, ölenin yakınları, özellikle de evlatları, vefat eden ana-babaları
için bir şey yapmak isterlerse, ilk atmaları gereken adım, bizzat kendilerinin iyi birer Müslüman olmaya
çalışmalarıdır.
Eğer bu şekilde Kur’an ve sünnetin
yolundan gidecek olurlarsa, hem kendilerinin dünya ve ahiret saadetlerini
teminat altına almış olurlar, hem de yapmış oldukları hayır-hasenat ve diğer
salih amellerden dolayı ebeveylerine uhrevi açıdan yararları dokunmuş olur.”
(Hayri
Kırbaşoğlu-Ahir Zaman İlmihali- S:388)
Açarız nazmı celilin bakarız yaprağına.
Yahut üfler geçeriz, ölünün toprağına.
İnmemiştir hele Kur’an, bunu hakkıyla
bilin,
Ne
mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için..
(Mehmet Akif Ersoy)
Saygılarımla.
VEDAT AKBAŞAK
Hiç yorum yok:
Yeni yorumlara izin verilmiyor.