1 Nisan 2015 Çarşamba

ÖLMÜŞLERİMİZ İÇİN NE YAPABİLİRİZ..?

Kur’an okumak Allah’ın ilk emri ve bildirdiği ilk ibadettir..
İbadetlerimizi sadece Allah’ın rızasını, şefaatini kazanma umuduyla yapmalıyız. Sevabını şu veya bu kişinin ruhuna transfer etmek, bağışta bulunmak için, ölmüşlerimizin ruhu için Kur'an'dan bir bölüm veya bir sure okunmaz. 
Dinimizde sorumluluk, ceza ve mükafat kişiseldir, herkes kendisinden sorumludur. (Bakara-134, 141 Zümer-70 Tur-21 Müddessir-38 Aliimran-30  Tekvir-14 İnfitar-5)  
Kimse başkalarının günahını yüklenmez, mükafatına da ortak olamaz.  
Günahta ve sevapta veraset, intikal, devir, bağış, ciro söz konusu değildir. (Enam-164 Necm- 38, 39 Fatır-18 Zümer-7 Mümin-17)
Yüce Yaratan ahiret günü herkesin kendi kazandığıyla, kendi ameliyle hesap vereceğini bildirmiştir. Kimse kimsenin ibadetiyle, ameliyle cennete giremez. (İbrahim-51 A’raf-8 )

Ölen kişinin amel etmesi; eylemde bulunması, iş yapması, ibadet etmesi söz konusu olamayacağı için ölümden sonra amel defterine sevap veya günah yazılması söz konusu olamaz. “  Amel defteri kapanmaz, sevap hanesi hep açıktır” şeklindeki gelenekçi yaygın anlayış yanlıştır. Ancak ilahi huzurdaki hesap gününe kadar dua ve af  kapısı hep açıktır. Kendimiz, ölen yakınlarımız ve ümmet için dua etmeliyiz, af dilemeliyiz. Dualar günahların af edilmesine vesile olur inşallah..  

“Kitap açılır..........  Her kişiye işlediği-yaptığı ödenir. Yapıp ettiğinin karşılığı verilir..” 
(Zümer-69, 70)
“Gerçek şu ki, insan için çalışıp didindiğinden-kendi gayretiyle kazandığından başkası yoktur..”
(Necm-39)          

“....Sen, ölülere işittiremezsin.....” (Neml-80)
“Kur’an, diri olanı-yaşayan insanları uyarsın diye indirilmiştir..” (Yasin-70)

Kur’an’ın diriler için indirildiğini bildiren Yasin suresi ne yazık ki genellikle mezarlıklarda ölüler için okunmaktadır. Hz. Peygamberimizin de ölülerin arkasından Kur’an okunmasıyla ilgili bir beyanına, uygulamasına, sünnetine rastlanmaz. Kabirlerin sadece ibret ve ölümü hatırlama amacıyla ziyaret edilmesini istediği bilinmektedir. Ölüler için kabir başlarında, türbelerde, yatırlarda Kur’an okumak, ölen kişinin arkasından hatim indirmek veya  hatim ısmarlamak sonradan uydurulmuş bid’adlardır. Kabir başında da olsa Allah rızası için Kur’an okumalı, sadece Allah rızası için hatim etmeliyiz. Bir başka amaçla Kur’an okur-ibadet edersek o amacı Allah’a eş koşmuş-şirk unsuru yapmış oluruz.

“İbadetlerinizi yalnız O’nun rızası için yaparak Allah’a kulluk ediniz..” (Araf-29)

Hz. Peygamberin ruhuna bağışlamak için veya peygamberimiz bizim için Allah katında şefaatçi olsun diye de Kur’an okunmaz.  ‘‘Şefaat tümden ve yalnız Allah’a aittir..’’ (zümer-44)

Ölenlerin arkasından Süleyman Çelebi'nin Mevlit şiirinin okunması bir başka bid'attır. İsteyen istediği zaman şiir okuyabilir ancak bunun ölülere nispet edilmesini anlamak mümkün değildir. 
Mevlit şiirinde Hz. Peygamberimizin hayatından kesitler anlatılır; ölümle, ölmüşlerimizle bir ilgisi yoktur. 

Ölen yakınlarımız, dostlarımız ve tüm inananlar  için yapabileceğimiz tek ve en hayırlı iş onlar için dua etmektir.. Onlar için Allah’tan rahmet dilemekten, günahlarının affını, mekanlarının cennet olmasını ve Allah’ın onlara şefaat etmesini dilemekten daha önemli, daha değerli ne olabilir ki? Ne yapabiliriz ki ..?
Fatiha suresinin kapsamında  ölümle,  ölmüşlerimizle ilgili bir husus yoktur. Ölmüşlerimiz için aşağıdaki ayetlerde bildirildiği şekilde veya içimizden geldiği gibi; Allah katında kabul edilmesini dileyerek, umarak dua edebiliriz.

‘‘Rabbim, hesabın görüleceği gün beni, anne, babamı ve inananları bağışla..’’ (İbrahim-41)
‘‘Rabbimiz, Şüphesiz biz inandık, günahlarımızı bağışla ateş azabından koru bizi..’’ (Aliİmran-16)

“Rabbim, onlara; anneme, babama merhametli davran, tıpkı küçüklüğümde onların bana davrandığı gibi.” (İsra-24)

   
"İnsanlara hayat bahşetmek, ölü ruhları diriltmek için indirilmiş bulunan Kur'an'ı Kerim, ne yazık ki, bu gün insanlar kolay can versinler diye  başlarında (veya öldükten sonra arkalarından) okunmaktadır." (Aliya İzzetbegoviç)                                                                  

“ Cenaze defnedildikten sonra Kur’an okunması ve ölüye Müslüman olduğunun hatırlatılması (halk arasındaki ifadesiyle telkin-talkın) şeklindeki uygulama, keza kabristana girildiğinde veya normal zamanlarda ölülerin ruhuna “Fatiha” okunması, zararlı bir şey olmamakla beraber, bunun Kur’an ve sünnette  yer almayan, tamamen halk kültürünün ürünü bir uygulama olduğunu bilmekte yarar vardır. Zira Hz. peygamberin konuyla ilgili uygulamalarına dair kaynaklarda yer alan bilgilere göre, ölenin arkasındakilerin yapmalara gereken şey, ölenin günahlarının bağışlanması için Allah’a DUA etmek, varsa vasiyetlerini yerine getirmek, miras bırakmışsa bu mirastan –varsa- borçlarını ödemektir..
Vefat edenin yakınlarının ölene olan sevgi ve saygılarını ifade etmek için ölenin ardından  yedi, kırk, elli iki, vs. gün geçince, ya da vefatının sene-i devriyesinde mevlit oku(t)mak,  hatim indir(t)mek, lokma dökmek şeklinde uygulamalar toplumumuzda yaygın olmakla beraber, bunlarında Kur’an ve sünnette yer almayan, sadece adet türünden uygulamalar olduğunu bilmekte yarar vardır.
Kanaatimizce ölenin arkasından bir şeyler yapma arzusu bizatihi güzel olmakla beraber, bunun Kur’an ve sünnet çerçevesinde gerçekleştirilmesine çalışmak daha isabetli olacaktır. Kur’an ve sünnete göre ise, bir insan öldükten sonra yakınlarının onun arkasından, onun adına yapacakları salih amellerin, iyiliklerin ölene hiçbir faydası dokunmaz; zira İslam’da salih amellerin ve iyiliklerin bizzat vefat eden tarafından hayatta iken yapılmasının bir anlamı vardır.... Öldükten sonra en yakınları dahi olsa başkalarının onun yerine İslami görevleri yerine getirmesi, ölenin de bu suretle sorumluluktan kurtulması kesinlikle söz konusu değildir....  Ölene vefatından sonra da faydası dokunacak olanlar, yine bizzat onun çabasının ürünü olan, ancak yararı kendisinin vefatından sonra da devam edecek olan işlerdir.  Salih (iyi ve güzel Müslüman) evlatlar  yetiştirmek, insanların sürekli faydalanacağı ilmi, fikri, edebi eserler vermek.  İnsanların ihtiyaçlarını karşılamak üzere, han, hamam, yol, çeşme, okul, hastane, yetimhane, huzur evi açmak vb.
Bu amaçla vakıflar tesis etmek gibi kalıcı hayır, hasenat işleri bu konuda verilebilecek bazı örneklerdir.
Ölenin bu gibi hayır-hasenat işlerinden dolayı sevap kazanması ise, hem bunlardan yararlananların hayır duaları sebebiyle, hem de ölen Müslümanın bu dünyada yaptığı iyiliklerin nesiller boyunca devam edecek kadar kalıcı olması, ama asıl önemlisi, bunların bizzat ölenin Allah’ın rızasına uygun olarak hayatta iken sergilediği kendi çabasının ürünü olması sebebiyledir.  Bu açıdan bakıldığında, ölenin yakınları, özellikle de evlatları, vefat eden ana-babaları için bir şey yapmak isterlerse, ilk atmaları gereken adım,  bizzat kendilerinin iyi birer Müslüman olmaya çalışmalarıdır.
Eğer bu şekilde Kur’an ve sünnetin yolundan gidecek olurlarsa, hem kendilerinin dünya ve ahiret saadetlerini teminat altına almış olurlar, hem de yapmış oldukları hayır-hasenat ve diğer salih amellerden dolayı ebeveylerine uhrevi açıdan yararları dokunmuş olur.”    
(Hayri Kırbaşoğlu-Ahir Zaman İlmihali- S:388)

 Açarız nazmı celilin bakarız yaprağına.
Yahut üfler geçeriz, ölünün toprağına.
İnmemiştir hele Kur’an, bunu hakkıyla bilin,
Ne  mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için..  
(Mehmet Akif Ersoy)

Saygılarımla.
VEDAT AKBAŞAK   


                                                                   
                                                                                          

Hiç yorum yok:

SADECE İSLAM DİNDİR..

  Su insanlar için en önemli nimetlerden biridir; elbette temiz, doğal olan su. Suyu içeriz, yemek çorba yaparız, temizlik işlerimizde vs....