Kültür, toplum bilimiyle ilgili sosyolojik bir kavramdır. Medeniyetin-uygarlığın
temelidir..
Sahip olunan karakteristik özellikler, değerler insanların
kişilik yapılarını oluşturur.
Toplumların sahip oldukları karakteristik faktörler;
kültürel, sosyal, iktisadi, siyasi özellikler, değerler o toplumun kişilik
yapısını oluşturur.. Kültür, statik-durağan
değil, çağın gereklerine uyum sağlayan dinamik karakterli bir kavramdır. Öz
korunarak çağdaş değişimlere açık olunmalıdır.
Kültür :
Toplumların kişilik yapılarıdır. Medeniyetlerin
kurucu unsurudur.
“Kültür
dediğimiz zaman bir insan cemiyetinin devlet hayatında, fikri hayatında, sosyal
hayatında, iktisat hayatında yapabilecekleri şeylerin tamamını kast ediyoruz
ki, medeniyette bundan başka bir şey değildir...” (Mustafa
Kemal Atatürk)
Tarihsel süreç içinde beşer marifetiyle oluşan, toplumun
ürettiği ve nesilden nesile aktarılarak oluşan
birikimlere, niteliklere, değerlere kültür adı verilir. Kültür supjektiftir.
Toplumların kültürel değerleri birbirinden farklıdır. Kültür yaşanan zaman,
mekan ve coğrafi şartlardan etkilenir.
Her toplumun, milletin kendine özgü edebiyat kültürü,
sanat kültürü, müzik kültürü, mimari kültürü, adetleri, gelenekleri, örfleri vardır; yani
bir kültürel, sosyolojik yapısı vardır.
“Din” ve “Din kültürü” kavramlarını çok iyi anlamak ve
aralarındaki farkı çok iyi bilmek gerekir.
Din, Kur’an’dır. Din adına başka ne varsa kültürdür.
Din ilahi kaynaklıdır, kültür ise beşeri kaynaklıdır. Dinin sahibi
ve kaynağı ilahidir. Allah’ın Kur’an ile bildirdiği hükümler, emir ve yasaklar dinimizin kapsamını
oluşturur. Din kültürünün kaynağı, kapsamı ise, beşeridir. Din kültürü kavramı içine
gelenekler, örfler, adetler; imam, şeyh, alim, müçtehid vb. beşeri
kaynaklı olup din ile ilgili olan her tür düşünce, yorum, tefsir, içtihad,
uygulama ile çeşitli ilmihal, fıkıh/şeriat kuralları, kabulleri ve hadis kitapları konabilir. Din kültürünün Kur’an ile çelişmeyen
bölümünden yararlanılır, okunur, değerlendirilir. Kur’an ile çelişen; hurafe, bid’ad, bâtıl olan kısmı ise
reddedilir..
Din, toplumun kültür değerlerinin bir unsuru, kültürün bir parçası değildir. Mezhep kabulleri, fıkıh kuralları beşeri kaynaklı oldukları için kültürün bir unsurudur denilebilir. "Din felsefedir" demek de yanlıştır; din felsefenin ilgi alanına giren temel konulardan biridir.
“Gözünüzü açıp kendinize gelin!
Arı-duru din yalnız ve yalnız Allah’ındır-Allah’ın
tekelindedir.” (Zümer-3)
Din kültürünü oluşturan beşeri kitaplara mahkum olmamak;
bu kitaplarda yazılanlara körü körüne inanmamak gerekir. Bu kitaplara hakim
olmak, yazılanları Kur’an onayına sunarak sorgulamak gerekir..
Asıl önemli olan:
Din kültürü kapsamında olup Kur’an’dan onay alan veya alamayan hiçbir şey din
veya dinin bir unsuru olarak kabul edilemez. İlahi olan ile beşeri olan harmanlanıp,
sentezlenip “din işte budur” denemez. Kur’an hükümleri ile mezhep kabulleri, tarikat
kuralları yan yana getirilip, karıştırılıp “işte din-İslam budur” denemez. Kur’an
ile çelişmeyen kültürel değerler, düşünce, yorum ve yazılardan sadece
yararlanırız. Din anlayışımızın bir
parçası olarak kabul edemeyiz..
Dini, din olarak; kültürü, kültür olarak korumalıyız. Kültürel
değerleri; çeşitli yorum, fıkıh, ilmihal, hadis kitaplarında yazılanları dinin
bir parçası sayarsak bu kitapları Kur’an’a ortak koşmuş oluruz. Dinin ilahi
yapısını bozmuş oluruz. Beşeri olanla ilahi olanı karıştırırsak ortaya ancak
bir garabet çıkar. Mezhepler, tarikatlar işte bu tarz; ilahi olanla, beşeri
olanların; din ile kültürün karıştırıldığı garabet yapılardır.
İçine beşeri unsurlar, gelenekler karıştığı için Yahudilik ve
Hıristiyanlık din olmaktan çıkmış kültür haline gelmiştir.. Kapsamında hiçbir beşeri müdahale, tahrifat olmadığı ve olamayacağı
için “Allah katında din, sadece İslam’dır.” (Ali İmran-19)
"Allah'ın sözlerinin diğer sözlere üstünlüğü; Allah'ın yarattıklarına karşı üstünlüğü gibidir."
(Hadisi Şerif)
"Allah'ın sözlerinin diğer sözlere üstünlüğü; Allah'ın yarattıklarına karşı üstünlüğü gibidir."
(Hadisi Şerif)
Kur’an, dindir. Geri kalan her ne varsa hepsi kültürdür.
Bu ayrımı diğer dinlerde yapmak imkansızdır. Çünkü onların dini metinleri zamanında tespit edilememiş,
belirlenememiştir. Dolayısıyla ilahi vasıfları yoktur. Din adamlarının-ruhbanların sözleri,
görüşleri "din" kabul edilmiştir.
İslam’ın içine
beşeri unsurları, rivayetleri,
kültürleri katma gayretleri; “din, kültürün bir parçasıdır” diyenlerin asıl
amacı: Yüce dinimizin ilahi vasfını yok
etmek ve İslam’ı Hıristiyanlığa benzetmektir.
Kuran’da unutulmuş bir konu yoktur ama “bilinçli suskunluklar” vardır; bunlar insanlar için özgürlük alanlarıdır ve insanların değişik şartlara adaptasyonunu sağlayan esneklik alanlarıdır.
Kuran’ın konuştuğu konular gibi hakkında konuşmadığı konulara da dikkat etmemiz gerektiğine dikkat çekmek istiyorum. Kuran’ın “bilinçli suskunluklarından” kaynaklanan özgürlük alanlarını ne yazık ki bazıları kendi görüşleriyle doldurup yok etmişlerdir.
( CANER TASLAMAN)
Allah katındaki dine, İslam’a tabi olmak isteyenler, sadece
Kur’an hükümlerine tabi olurlar.
İslam’a değil de ecdadın kültürel değerlerine tabi olmak
isteyenler ise, beşeri birikimler olan mezhep kabullerine, tarikat kurallarına,
imamlarının sözlerine, şeyhlerinin zübürlerine
tabi olurlar.
Sadece Allah’a teslim olanlara ve sadece Kur’an’a tabi
olarak O’nun hükümlerine göre amel edenlere-yaşayanlara iman sahibi mümin
denir. Ecdadperestlere; beşeri birikimlere, kültürlere, mezhep imamlarına ve
tarikat şeyhlerine- zübürlerine tabi olan kişilere mümin demek mümkün değildir..
Mezhepler tarih boyunca ümmet içinde fitne kaynağı
olmuştur. Toplumda cepheleşmenin, bölünmenin etken unsuru olmuştur. Din
anlayışında ortaya çıkan derin görüş ayrılıkları toplumda mezhep temelli
kültürel, sosyal, siyasal ayrışmaya, kutuplaşmaya, cepheleşmeye neden olmuştur.
İslam dini mezhepler tarafından siyasallaştırılmıştır; farklı siyasal ideolojilerle
özdeşleştirilerek siyasi çıkarlara alet edilmiştir. İslam ümmeti bir ve bütün
olması gerekirken, ümmetçiklere, fırkalara ayrılmış bölünmüştür. Dinimiz saltanat,
iktidar, egemenlik, makam, statü kazanma aracı haline getirilmiştir. Müslümanlar
daha güçlü medeniyetler kurmak için harcamaları gereken enerjilerini birbirlerine
zarar vermek için harcamışlardır.
Saygılarımla.
VEDAT AKBAŞAK