21 Nisan 2015 Salı

ŞEFAAT MESELESİ

Şefaat konusu Kur’an’da yaklaşık 25  ayette geçer. Bu ayetlerden bazıları şunlardır:

“O gün Rahman’ın izin vereceği ve sözünden hoşnut olacağı kimsenin dışında aracılık-şefaat 
   fayda vermez.” (Ta Ha-109)
“O’nun katında, bizzat kendisinin izin verdiği kimseden başkasının şefaatı-kendisinin izin verdiği
   kimseden başkası için şefaat yarar sağlamaz.” (Sebe-23)
“...O’nun izni olmadıkça hiçbir şefaatçı devreye giremez.” (Yunus-3)

Bu ayetlerde Yüce Allah, sadece kendisinin izin verdiği, yetkili kıldığı kişilerin yine sadece kendisinin
izin verdiği, uygun gördüğü kişilere şefaat edebileceğini bildirmektedir.
Zira insanların gönüllerindekini sadece Allah bilir; kimin salih iman ve takva sahibi olduğunu, kimin şefaate layık olduğunu sadece Allah bilir.

“Göklerde nice melekler var ki, şefaatleri hiçbir işe yaramaz. Allah’ın dilediği ve hoşnut olduğu
   kimseler için izin vermesinden sonraki durum müstesna.” (Necm-26)
Yüce Allah bu ayetinde meleklerin sadece kendisinin izin verdiği, uygun gördüğü, hoşnut olduğu kişilere şefaat edebileceğini bildirmektedir.

“Rahman katından söz almış-Allah’ın rızasını, hoşnutluğunu kazanmış olandan başkaları, şefaat
  imkanı bulamazlar-şefaatten pay alamazlar - Allah onlara şefaat etmez.” (Meryem-87)

Bu ayette de şefaate nayil olabilmek için Allah’ın hoşnutluğunu kazanmamız gerektiği bildiriliyor.

İbn  Teymiyye’ye göre,  bu ayetlerdeki “izin verme”  ifadesi basit bir şekilde kelime anlamında alınamaz. Bilakis bu ayetler sadece merhameti olmaksızın huzurunda her kesin çaresiz ve aciz kaldığı Allah’ın haşmet ve azametini tasvir etmek için kullanılmış ifadelerdir.

Şimdi şefaatle ilgili birkaç ayet daha okuyalım.
Bakara suresi 255. ayet: ‘‘O’nun huzurunda bizzat O’unu izni olmadıkça kim şefaat edebilir.?’’
Bakara suresi   48. ayet: “Hesap gününde Hiçbir benlikten şefaat kabul edilmez.’’
Rum suresi        13. ayet: ‘‘Allah’a ortak tuttukları arasından kendileri için şefaatçiler çıkmayacaktır.’’
En-Am suresi     51. ayet: “Onların  Allah’tan başka ne bir dostu vardır ne de şefaatçisi.”  
Secde suresi       4. ayet: “O’nun dışında size ne bir dost vardır ne de şefaatçi.”
 İnfitar suresi    19. ayet: "Hesap günü kimsenin kimseye yardım etmeye gücünün yetmeyeceği bir                                                      gündür; karar vermek bütünüyle Allah'a aittir."    

Cahiliye döneminde yaygın inanca göre hesap günü geldiğinde şefaatçilerin, aracıların, ast ilahların günahların affı konusunda şefaat edecekleri, aracı olacakları kabul edilirdi. Kur’an-İslam aslında bu inancı yıkmak için gelmiştir.. “Nasıl olsa şefaat edilecek, böyle bir imkan var” diyerek insanlar tembelliğe, günaha sapmamalıdır. İnsan, şefaatle-aracılarla değil, ancak kendi amelleri ile cennete girebilir.

Şefaat konusundaki ayetler topluca incelendiğinde:
Şefaatin Allah’ın iznine, rızasına bağlı olduğunu, Yüce Allah’tan başka şefaatçimizin olmadığını,
Allah’ın şefaatine nayil olmanın tek yolunun O’nun hoşnutluğunu kazanmak olduğunu, şefaat konusunda mutlak tek otoritenin Yüce Allah olduğunu ve Allah’ın berisinden edinilen şefaatçilerin, şirk unsurlarının ahiret günü kimseye yarar sağlayamayacağını anlıyoruz, öğreniyoruz.
Mutlak irade sahibi Yüce Allah’ın tek ilah, tek söz, tek hüküm sahibi olduğu tevhid dininde bunun aksini düşünmek zaten mümkün değildir.

Hafızların yetmiş kişiye, hac ibadetlerini yaparken ölenlerin elli kişiye şefaat edecekleri yönündeki rivayetler tamamen Kur’an dışı uydurmalardır.
Camilerde hocalar hemen her hutbelerinde, vaazlarında Hz. peygamberimizin şefaatinden bahsederler, ahiret günü Allah katında Hz. peygamberin ümmetine şefaat edeceğini söylerler.
Ancak Peygamberler sadece Yüce Allah’ın hoşnut olduğu ve olur, izin verdiği kullara şefaat edebileceklerdir.  Hz. peygamberlerin Allah’ın izni dışında kendi belirleyecekleri kişilere şefaat etme yetkisi  olmadığını Kur’an bizlere  bildirmektedir. 

“Onlar, (peygamberler) O’nun (Yüce Allah’ın) rızasına ulaşmış - hoşnut olduklarından başkasına
  şefaat etmezler. Ve onlar, O’nun korkusundan titrerler.” (Enbiya-28)
 De ki: “Ben kendime bile Allah’ın istediği dışında bir zarar verme yahut yarar sağlama gücünde değilim.” (A’raf-188, Yunus-49)

Şii/aleviler de ehli beyt mensuplarının kendilerine şefaatçi olacaklarına inanırlar. Ehli beyt mensuplarının bu hayattan göçeli yaklaşık 13 asır olmuş. Asırlar boyu yaşamış olan ve günümüzde yaşayan alevilerin nasıl insanlar oldukları hakkında olumlu, olumsuz fikir sahibi olma imkanları yoktur. Ehli beyt şefaate layık olanları neye göre nasıl bilecektir, belirleyecektir? 

"şefaat  ya resulallah/Medet ya resulallah” sözleri veya ehli beyt mensuplarından şefaat beklemek  tevhid inancıyla bağdaşmaz.
Allah’ın şefaatine layık olmaya, nayil olmaya çalışmalıyız.

Şefaat konusu tevhid inancına uygun olarak en güzel şekilde Zümer suresinin 44. ayetinde  
Yüce Allah tarafından ifade edilerek bizlere bildirilmiştir. 

‘‘ŞEFAAT TÜMDEN VE SADECE ALLAH’INDIR - ALLAH’A  AİTTİR.’’
                                                                          * * * * *                                                                     
Maide suresinin 35. ayetinde:  ‘‘O’na varmaya vesile arayın...’’  diye buyurulmuştur.
Ecdatperestler, Arapperestler, Emevi, Arap geleneğinin taklitçileri, tasavvufçular, mezhepçiler, tarikatçiler, cemaatçiler, evliyalar, sufiler, pirler, şeyhler, dervişler, imamlar, hocefendiler bu ayete atıf yaparak kendilerinin ‘’vesile’’ veya ‘’şefaatçi’’ olduklarını iddia ederler. Ortak koşucu müritleri, cemaatleri de bunlara itibar ederler. Bazı kişiler de günahları affedecek, affedilmesine vesile olacak mesih veya mehdi gelmesini beklerler. Bunlar başka kültürlerden İslam'a bulaştırılmaya çalışılan illetlerdir. 
 Unutulmamalıdır ki  şirk, vesile ve şefaat kavramının saptırılmasından oluşmuş bir illettir.
Yanlış vesilelerden, şefaatçilerden  yardım ve yarar beklemek şirk yoluna girmemize, cehennemin
daimi konukları olmamıza neden olur.

“Kendilerine yardım edilir ümidiyle Allah’tan başka ilahlar edindiler. Oysaki, o ilahlar bunlara yardım edemezler. Tam aksine, bunlar, o ilahlara hizmet eden ordular durumundadır.” 
(Yasin-74, 75)

Bu tür Allah’ın berisinden evliyalar, aracılar, şefaatçiler edinme yolu ile şirke sapanlar mürşit olarak kabul ettikleri kişileri Allah’ın yakın dostu kabul ederler. onlara hayali yetkiler, insanüstü nitelikler vererek  Allah’a onun aracılığı ile ulaşmaya çalışılar. Mürşitlerine “ara kablo” fonksiyonu yüklerler.
 Bu kişiler imanlarından emin olmayan, zayıf kişilikli, Allah’ın rızasını kazanmak için başkalarının desteğine, aracılığına ihtiyaç duyan kişilerdir.
Bazı kişiler de kendilerini mürşitlik mertebesinde görürler ve mürit edinmek için insanları yanlışa, günaha yönlendirirler. “Mürşiti olmayan mümin olamaz, cennete giremez” veya “mürşiti olmayanın mürşiti şeytandır” derler. Bu gibi yalanlarla “şefaat sektörü” oluşturarak “cennet simsarlığı” yaparlar. İnsanları sömürürler; maddi, manevi, dünyevi menfaatler elde ederler.
Mürşit görünümlü müşriklerden; evliya görünümlü iblislerden Yüce Allah hepimizi korusun.

“Eğer Rahman bana bir zorluk-zarar dilerse onların şefaati benden hiçbir şeyi savamaz; beni
 kurtaramazlar.” (Yasin-23)

Saygılarımla.
VEDAT AKBAŞAK


















SADECE İSLAM DİNDİR..

  Su insanlar için en önemli nimetlerden biridir; elbette temiz, doğal olan su. Suyu içeriz, yemek çorba yaparız, temizlik işlerimizde vs....