25 Mart 2015 Çarşamba

İSLAM'DA SOSYOEKONOMİK YAPI

“Eğer Rabbin dileseydi, insanları elbette bir tek ümmet yapardı. Ama birbirleriyle çekişmeye,
   tartışmaya, rekabete devam edeceklerdir..” (Hud-118)
“Allah dileseydi sizi elbette bir tek ümmet yapardı. Ama size vermiş olduklarıyla sizi imtihana çeksin
  diye öyle yapmamıştır. O halde hayırlarda yarışın.”(Maide-48)

“Yeryüzü/Mülk Allah’ındır. Allah ona, kullarından dilediğini mirasçı kılar-dilediğine verir.” (Bakara-128)

Yüce Allah yaratılışın düalist- çift kutuplu yapısı gereği insanları ayni-eşit özelliklerle değil; birbirinden
farklı özellik ve kabiliyetle donatarak yaratmıştır. Sahip olduğumuz fiziksel  özellikler ile zeka, akıl,
beceri kapasitemiz; çalışıp iş ve değer üretme azmimiz birbirimizden farklıdır.
Ayrıca, özgür irademizle yaptığımız seçimler de farklıdır. İnsanlar yer yüzünde hem yaratılış kanunlarına göre hem kendi seçimlerine göre yaşarken aralarında pek çok farklılıklar meydana gelmektedir. Bunun sonucu olarak tarih boyunca insanlar arasında sosyolojik faklılıklar, ekonomik ve toplumsal sınıflar, tabakalar oluşmuştur. Bir tek sınıf yok; birbiriyle çekişen, rekabet eden sınıflar vardır. Sınıfsız bir toplum anlayışı yaratılışın düalist yapısına ve diyalektik düşünceye aykırıdır.

Sınıflar stabil, sabit olmamalıdır. Sınıflar arası geçişkenlik, mobilite imkanı olmalıdır. Herkes sarfettiği emekle orantılı hakettiği yerde olmalıdır... Ayrıca, İslam’da ırk ayrımı, kast sistemi,  asil-  avam ayrımı gibi insan onuru ve fıtratıyla çelişen sınıflar, sahte ayrımlar yoktur..

Kur’an vahşi kapitalizmi; servetin, kapitalin belli ellerde toplanmasını elbette reddeder. Ama komin anlayışı, kominist ideoloji de Kur’dan onay almaz.  İslam’da sınıfsız bir toplum anlayışı ve mülkün, servetin mutlak eşit dağılımı da söz konusu değildir. İslam her konuda olduğu gibi bu konuda da sırati mustakimi, orta, dengeli,  yolu, aşırılıklardan arınmış yolu işaret eder. 

İdeolojilere; sosyal, siyasal, ekonomik sistemlere Kur’an penceresinden bakmak gerekir; Kur’an rehberliğinde bunları değerlendirmek, sorgulamak gerekir. İdeolojiler Kur’an kapsamında şu veya bu ölçüde kendilerine yer bulabilir; ancak, Kur’an hiçbir ideolojinin kalıbına, kapsamına sığmaz.
İdeolojilerin penceresinden Kur’an’a, İslam’a bakılmaz. Herhangi bir ideolojiyle Kur’an’ı eşitlemeye veya Kur’an’ı ideolojilere uydurmaya çalışmamalıyız. Hiç kimse benimsediği ideolojiyi Kur’an’a onaylatmaya çalışmamalıdır. İdeolojiler aklın evrensel birikimleri, değerleridir. Elbette Kur’an ile uyumlu yönleri olabilir ama farklı yönleri de olabilir. İdeolojiler Kur’an’la uyumlu oldukları ölçüde insanlığa faydalı olacaktır. “Kur’an falanca ideolojiyi işaret ediyor” demek yanlıştır. Kur’an bütün beşeri düşüncelerin, ideolojilerin üstündedir onlara yol gösterir, ışık, vizyon verir.
                                                                                         * * * * *                                                                       
Zengin-fakir, aklını işleten- işletmeyen, çalışkan-tembel; bu zıtların birlikteliği insanın imtihan ve tekamül seyrinin araçlarıdır. “Bilgi, ilim peşinde koşanla, koşmayan; çalışanla, çalışmayan; alın teri akıtan- emek verenle; yan gelip yatan ayni-eşit  nimete, servete, rahmete sahip olmalıdır”  demek
adil değildir. Çalışan, çalışmayan; alın teri akıtan, akıtmayan ayni-eşit nimete sahip olacaksa insanlar niçin çok çalışsınlar? Bu anlayış, bu düşünce insanlar üzerinde “afyon etkisi” yapar.
Çalışan, emek veren, ter akıtan, işinin ehli olan kişi; yan gelip yatan tembel bir kişeye göre dünya nimetlerinden elbette daha fazla yararlanacaktır.
İnsanlar birbirleriyle çekişmeseydi, rekabet etmeseydi halen taş evrinde; avcı, toplayıcı dönemdeki gibi yaşıyor olabilirdik; gelişme, ilerleme olmazdı. Günümüzde yararlandığımız evrensel maruf değerlerin;  bilginin, kültürün, medeniyetin, teknolojinin üretilmesi mümkün olmazdı.
                                                                                   
Sadece ekonomik anlamda değil yaşamın her alanında insanlar ve toplumlar arasında rekabet olmalıdır ve vardır. Bilim, teknoloji, kültür, sanat, spor ve benzeri alanlarda da ilerlemenin, gelişmenin ana itici gücü rekabettir. İnsanlar daha iyi, daha güzel, daha mutlu yaşamak için daha çok çalışmalıdır.  Daha çok çalışan daha başarılı olacaktır ve maddi, manevi olarak bunun karşılığını alacaktır.  Başarılı sporcu daha çok kazanır, başarılı sanatçı daha çok alkışlanır.
 Herkese sadece emeğinin, alın terinin karşılığı vardır.

“İnsan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur..” ( Necm-39)
“...kişinin kendi emegi ile kazandığı lehine, başkalarının sırtından kazandığı aleyhinedir. 
    (Bakara-286)                                                                    

İnsanların alın teri, el emeği karşılığı elde ettikleri artı - katma değerler kendilerine helaldir.
Bedensel ve düşünsel emeğimiz karşılığı meşru yollardan kazandığımız bizimdir.

“Ey insanlar! Yeryüzündeki nimetlerden temiz ve helal olmak şartıyla yiyin..” (Bakara-168,  172)

Ancak, insanların fiziki, akli kapasiteleri arasında elli kat, yüz kat farklılıklar yoktur. Dolayısıyla insanların sahip oldukları servet miktarları arasında elli kat, yüz kat, hatta binlerce kat farklılıklar olmasının; oluşan bu artı değerin İslami, iktisadi, akli ve vicdani açıdan izahı mümkün değildir.
İhtiyaç fazlası infak edilmelidir. Kur’an mal yığmayı,  çokluk yarışını, üretim araçlarını atıl vaziyette tutmayı yasaklamıştır. (Bakara-219)
                                                                             * * * * *
İslam, insanların sahip oldukları mallarını  koruma altına almıştır.  Çeşitli hileler, yolsuzluklar düzenbazlıklar yaparak insanların mallarına el koymayı yasaklamıştır.                                                              

“Mallarınızı aranızda haksız ve uydurma yollara baş vurarak yemeyin; bilip durduğunuz halde insanların mallarından bir kısmını günaha saparak yemek için onları yargıçlara aktarmayın-rüşvet vermeyin..”  (Bakara-188)
“Ey inananlar! Mallarınızı aranızda gayri meşru bir yolla-çeşitli bahanelerle yemeyin..” (Nisa-29)

Başka birisinin evine-mülküne sahibinden habersiz girilmemelidir. Sahibi izin verirse “selam” ile; barış, esenlik, amacıyla, iyi dileklerle girilmelidir. Girmemize izin verilmeyen evlere-mülklere  ise, girilmemelidir. (Nur-27, 28 ) Bu ayetler özel mülkiyeti güvence altına alan ayetlerdir.

Hz. Muhammed Veda Hutbesinde  “canlarınız, mallarınız, namuslarınız  mukaddestir; her türlü tecavüzden korunmuştur.” Buyurmuştur.                                                         
                                                                             * * * * *
“Allah’ın, bir kısmınıza bir kısmınızdan farklı olarak lütfettiği şeyleri isteyip durmayın..” (Nisa-32)
“ Dünya hayatının süsü olarak kendilerini imtihan için üst üste nimetler verdiğimiz kişilere
   gözlerini dikme. Rabbinin verdiği rızık daha hayırlı ve daha kalıcıdır..” (Ta Ha-131)

Bu ayetlerle kıskançlık, haset duygularından uzak olmamız gerektiği bildirilmiştir.
Bizden daha fazla mal mülk sahibi olanların malına, mülküne göz dikmemeliyiz.
                                                                                    
“Hiç kuşkusuz, zenginlik veren de O’dur, nimete boğan da..” (Necm-48)
“Allah dilediği kimse için rızkı alabildiğine açar da sınırlayıp kısar da..” (Rad-26  Rum-37 Ankebut-62)
“Allah rızıkta kiminizi kiminize üstün kılmıştır..” (Nahl-71)
“Bak nasıl, kimini kimine üstün kıldık..” (İsra-21)
Rabbinin rahmetini onlar mı bölüştürüyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında
   biz paylaştırdık. Ve onların kimini kimine derecelerle üstün kıldık ki, bazısı bazısını tutup
  çalıştırsın-İş gördürsün. Rabbinin rahmeti, onların derleyip topladıklarından daha
  hayırlıdır.”(Zuhruf-32)
“ Verdiği nimetlerle sizi denemek için kiminizi kiminiz üzerine derecelerle yükseltmiştir.” (Enam-165)
“Şu da bir gerçek ki, mallarınız ve çocuklarınız bir imtihan aracıdır.” (Teğabün-15)
  “De ki: Rabbim, kullarından dilediğine rızkı bolca-genişçe verir, dilediğinede kısarak verir.
    Bir şey infak ederseniz-bağışlarsanız,  O’ onun yerine başka bir şey lütfeder. Rızık verenlerin
    En hayırlısıdır O..” (Sebe-39)

Bu ayetlerle Yüce Yaratan dünyada insanlar arasında rahmetin , nimetin eşit olarak değil, farklı oranlarda bölüştürüldüğünü; bunu deneme-imtihan için yaptığını ve Zuhruf 32. ayetinde toplumda işçi, işveren sınıflarının olduğunu, olacağı açıkça bildirmiştir.

Zuhruf suresi 33-35. ayetlerinde ise, aşırı zenginliğin, servetin insanı yanlış yollara, şeytani yönelişlere sevk edebileceği, dünya nimetlerinin geçici olduğu, kalıcı olanın ahiret hayatı olduğu; ahiret hayatını düşünerek dünya hayatının geçici nimetlerine aşırı meyletmememiz ve sahip olunan imkanlardan infakta bulunmamız bildirilmiştir.

"Allah  insanı dünya ve dünyalıklarla sınar. İnsan bu sınavı yüz akıyla vermek istiyorsa, dünya ve dünyalıklara, üzerinde canının istediğini yapacak bir  'mülkiyet' değil,  Allah'a hesabını vereceği  bir 'emanet'  olarak bakmalıdır. .......  Kur'an  dünyayı ve dünyalıkları kötülemez. Kur'an'ın sakındırdığı şey biriktirme-çoğaltma- yığma tutkusudur......... (Nefsin ihtirası, doymazlığıdır;  azgınlıktır.)
Mülk Allah'ındır. Peki, ya insanın mülkten payına ne demeli? Şu bir hakikat ki bu pay insana emanet olarak verilmiştir. Zira insan bu cihana sahip olmak için değil, şahit olmak için gelmiştir. Serveti imana şahit kılmak lazımdır. Bu ise, servete mülkiyet değil emanet gözüyle bakmakla gerçekleşir. ................ serveti ferdin değil toplumun mülkü gören komünizim mahiyet itibarıyla kapitalizim ile servete bakışta aynı özde buluşurlar. Buluştukları o öz servetin-mülkün emanet değil, mülkiyet olduğu fikridir.. 
(Mülk, ne kişilerin ne toplumundur; Allah'ındır. Kaldı ki, toplum da fertlerden oluşur. Mülk ümmetindir, toplumundur demekle; mülk kişilere aittir demek arasında temel anlayış olarak fark yoktur.    " (Mustafa İslamoğlu – İslam Nedir? S:79)

“İnsanlar standart yani tek ayar ve kalıpta olmadıkları gibi, toplumlarda tek ayar ve kalıpta olamazlar. Standartlık yani tek düzelik insan tabiatına aykırıdır. Bir insan, kendi içinde bile yaşam süreci boyunca tekdüze ve tek ayarda olamaz. Bütün bu değişliklikleri ve çeşitlilikleri kapsamak ve kuşatmak Kur’an’da birbirine zıt ve muhalif görülen ayetlerle sağlanmıştır. ..........   Kur’an bütün toplumlara ve zamanlara uygulanabilecek nitelik ve özelliktedir. Kur’an’ın her ayeti geçerlidir ve hükmü bakidir.
Kur’an tek tip insan ve tek tip toplum yaratma peşinde olmayıp her toplumda yaşama niyetinde ve emelindedir....”  (Hüseyin Atay – Kur’an’a Göre Araştırmalar 1 – S:28)

Saygılarımla.
VEDAT AKBAŞAK
 kuranpenceresinden@hotmail.com


                                                                                    

Hiç yorum yok:

SADECE İSLAM DİNDİR..

  Su insanlar için en önemli nimetlerden biridir; elbette temiz, doğal olan su. Suyu içeriz, yemek çorba yaparız, temizlik işlerimizde vs....