“Eğer Rabbin dileseydi, insanları
elbette bir tek ümmet yapardı. Ama birbirleriyle çekişmeye,
tartışmaya, rekabete
devam edeceklerdir..” (Hud-118)
“Allah dileseydi sizi elbette bir tek ümmet yapardı. Ama
size vermiş olduklarıyla sizi imtihana çeksin
diye öyle
yapmamıştır. O halde hayırlarda yarışın.”(Maide-48)
“Yeryüzü/Mülk Allah’ındır. Allah ona, kullarından
dilediğini mirasçı kılar-dilediğine verir.” (Bakara-128)
Yüce Allah yaratılışın düalist- çift kutuplu yapısı gereği insanları ayni-eşit özelliklerle değil; birbirinden
farklı özellik ve kabiliyetle donatarak yaratmıştır. Sahip
olduğumuz fiziksel özellikler ile zeka,
akıl,
beceri kapasitemiz; çalışıp iş ve değer üretme azmimiz
birbirimizden farklıdır.
Ayrıca, özgür irademizle yaptığımız seçimler de farklıdır.
İnsanlar yer yüzünde hem yaratılış
kanunlarına göre hem kendi
seçimlerine göre yaşarken aralarında pek çok farklılıklar meydana
gelmektedir. Bunun
sonucu olarak tarih boyunca insanlar arasında sosyolojik faklılıklar, ekonomik
ve toplumsal sınıflar, tabakalar
oluşmuştur. Bir tek sınıf yok; birbiriyle çekişen, rekabet eden sınıflar
vardır. Sınıfsız bir toplum anlayışı yaratılışın düalist yapısına
ve diyalektik düşünceye aykırıdır.
Sınıflar stabil, sabit olmamalıdır. Sınıflar arası
geçişkenlik, mobilite imkanı olmalıdır. Herkes sarfettiği emekle orantılı
hakettiği yerde olmalıdır... Ayrıca, İslam’da ırk ayrımı, kast sistemi, asil-
avam ayrımı gibi insan onuru ve fıtratıyla çelişen sınıflar, sahte
ayrımlar yoktur..
Kur’an vahşi kapitalizmi; servetin, kapitalin belli
ellerde toplanmasını elbette reddeder. Ama komin anlayışı, kominist ideoloji de
Kur’dan onay almaz. İslam’da sınıfsız
bir toplum anlayışı ve mülkün, servetin mutlak eşit dağılımı da söz konusu
değildir. İslam her konuda olduğu gibi bu konuda da sırati mustakimi, orta,
dengeli, yolu, aşırılıklardan arınmış
yolu işaret eder.
İdeolojilere; sosyal, siyasal, ekonomik sistemlere Kur’an
penceresinden bakmak gerekir; Kur’an rehberliğinde bunları değerlendirmek,
sorgulamak gerekir. İdeolojiler Kur’an kapsamında şu veya bu ölçüde kendilerine
yer bulabilir; ancak, Kur’an hiçbir ideolojinin kalıbına, kapsamına sığmaz.
İdeolojilerin penceresinden Kur’an’a, İslam’a bakılmaz.
Herhangi bir ideolojiyle Kur’an’ı eşitlemeye veya Kur’an’ı ideolojilere
uydurmaya çalışmamalıyız. Hiç kimse benimsediği ideolojiyi Kur’an’a onaylatmaya
çalışmamalıdır. İdeolojiler aklın evrensel birikimleri, değerleridir. Elbette
Kur’an ile uyumlu yönleri olabilir ama farklı yönleri de olabilir. İdeolojiler
Kur’an’la uyumlu oldukları ölçüde insanlığa faydalı olacaktır. “Kur’an falanca
ideolojiyi işaret ediyor” demek yanlıştır. Kur’an bütün beşeri düşüncelerin,
ideolojilerin üstündedir onlara yol gösterir, ışık, vizyon verir.
* * * * *
Zengin-fakir, aklını işleten- işletmeyen, çalışkan-tembel;
bu zıtların birlikteliği insanın imtihan ve tekamül seyrinin araçlarıdır.
“Bilgi, ilim peşinde koşanla, koşmayan; çalışanla, çalışmayan; alın teri
akıtan- emek verenle; yan gelip yatan ayni-eşit
nimete, servete, rahmete sahip olmalıdır” demek
adil değildir. Çalışan, çalışmayan; alın teri akıtan,
akıtmayan ayni-eşit nimete sahip olacaksa insanlar niçin çok çalışsınlar? Bu anlayış, bu düşünce insanlar
üzerinde “afyon etkisi” yapar.
Çalışan, emek veren, ter akıtan, işinin ehli olan kişi;
yan gelip yatan tembel bir kişeye göre dünya nimetlerinden elbette daha fazla
yararlanacaktır.
İnsanlar birbirleriyle çekişmeseydi, rekabet etmeseydi
halen taş evrinde; avcı, toplayıcı dönemdeki gibi yaşıyor olabilirdik; gelişme,
ilerleme olmazdı. Günümüzde yararlandığımız evrensel maruf değerlerin; bilginin, kültürün, medeniyetin, teknolojinin
üretilmesi mümkün olmazdı.
Sadece ekonomik anlamda değil yaşamın her alanında
insanlar ve toplumlar arasında rekabet olmalıdır ve vardır. Bilim, teknoloji, kültür, sanat, spor ve
benzeri alanlarda da ilerlemenin, gelişmenin ana itici gücü rekabettir. İnsanlar daha iyi, daha güzel, daha mutlu
yaşamak için daha çok çalışmalıdır. Daha çok çalışan daha başarılı olacaktır ve maddi, manevi
olarak bunun karşılığını alacaktır. Başarılı sporcu daha çok kazanır, başarılı sanatçı daha
çok alkışlanır.
Herkese sadece emeğinin, alın terinin karşılığı vardır.
“İnsan
için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur..” ( Necm-39)
“...kişinin
kendi emegi ile kazandığı lehine, başkalarının sırtından kazandığı aleyhinedir.
(Bakara-286)
İnsanların alın teri, el emeği karşılığı elde ettikleri
artı - katma değerler kendilerine helaldir.
Bedensel ve düşünsel emeğimiz karşılığı meşru yollardan
kazandığımız bizimdir.
“Ey
insanlar! Yeryüzündeki nimetlerden temiz ve helal olmak şartıyla yiyin..”
(Bakara-168, 172)
Ancak, insanların fiziki, akli kapasiteleri arasında elli
kat, yüz kat farklılıklar yoktur. Dolayısıyla insanların sahip oldukları servet
miktarları arasında elli kat, yüz kat, hatta binlerce kat farklılıklar
olmasının; oluşan bu artı değerin İslami, iktisadi, akli ve vicdani açıdan
izahı mümkün değildir.
İhtiyaç fazlası infak edilmelidir. Kur’an mal
yığmayı, çokluk yarışını, üretim
araçlarını atıl vaziyette tutmayı yasaklamıştır. (Bakara-219)
* * * * *
İslam, insanların sahip oldukları mallarını koruma
altına almıştır. Çeşitli hileler,
yolsuzluklar düzenbazlıklar yaparak insanların mallarına el koymayı
yasaklamıştır.
“Mallarınızı aranızda haksız ve uydurma
yollara baş vurarak yemeyin; bilip durduğunuz halde insanların mallarından bir
kısmını günaha saparak yemek için onları yargıçlara aktarmayın-rüşvet
vermeyin..” (Bakara-188)
“Ey inananlar! Mallarınızı aranızda
gayri meşru bir yolla-çeşitli bahanelerle yemeyin..” (Nisa-29)
Başka birisinin evine-mülküne sahibinden habersiz
girilmemelidir. Sahibi izin verirse “selam” ile; barış, esenlik, amacıyla, iyi
dileklerle girilmelidir. Girmemize izin verilmeyen evlere-mülklere ise, girilmemelidir. (Nur-27, 28 ) Bu ayetler özel mülkiyeti güvence altına alan
ayetlerdir.
Hz. Muhammed Veda Hutbesinde “canlarınız, mallarınız,
namuslarınız mukaddestir; her türlü
tecavüzden korunmuştur.” Buyurmuştur.
*
* * * *
“Allah’ın, bir kısmınıza
bir kısmınızdan farklı olarak lütfettiği şeyleri isteyip durmayın..” (Nisa-32)
“ Dünya hayatının süsü olarak
kendilerini imtihan için üst üste nimetler verdiğimiz kişilere
gözlerini dikme. Rabbinin verdiği rızık daha hayırlı ve daha kalıcıdır..”
(Ta Ha-131)
Bu ayetlerle
kıskançlık, haset duygularından uzak olmamız gerektiği bildirilmiştir.
Bizden daha
fazla mal mülk sahibi olanların malına, mülküne göz dikmemeliyiz.
“Hiç kuşkusuz, zenginlik veren de
O’dur, nimete boğan da..”
(Necm-48)
“Allah
dilediği kimse için rızkı alabildiğine açar da sınırlayıp kısar da..”
(Rad-26 Rum-37 Ankebut-62)
“Allah
rızıkta kiminizi kiminize üstün kılmıştır..” (Nahl-71)
“Bak nasıl, kimini kimine üstün
kıldık..” (İsra-21)
“Rabbinin rahmetini onlar mı
bölüştürüyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında
biz paylaştırdık. Ve onların kimini kimine derecelerle üstün kıldık ki,
bazısı bazısını tutup
çalıştırsın-İş gördürsün.
Rabbinin rahmeti, onların derleyip topladıklarından daha
hayırlıdır.”(Zuhruf-32)
“ Verdiği nimetlerle sizi denemek için kiminizi kiminiz üzerine
derecelerle yükseltmiştir.” (Enam-165)
“Şu da bir gerçek ki, mallarınız ve çocuklarınız bir imtihan
aracıdır.” (Teğabün-15)
“De ki: Rabbim, kullarından dilediğine
rızkı bolca-genişçe verir, dilediğinede kısarak verir.
Bir şey
infak ederseniz-bağışlarsanız, O’ onun
yerine başka bir şey lütfeder. Rızık verenlerin
En hayırlısıdır O..” (Sebe-39)
Bu ayetlerle Yüce
Yaratan dünyada insanlar arasında rahmetin , nimetin eşit olarak değil, farklı
oranlarda bölüştürüldüğünü; bunu deneme-imtihan için yaptığını ve Zuhruf 32.
ayetinde toplumda işçi, işveren
sınıflarının olduğunu, olacağı açıkça bildirmiştir.
Zuhruf suresi 33-35. ayetlerinde ise, aşırı zenginliğin,
servetin insanı yanlış yollara, şeytani yönelişlere sevk edebileceği, dünya
nimetlerinin geçici olduğu, kalıcı olanın ahiret hayatı olduğu; ahiret hayatını
düşünerek dünya hayatının geçici nimetlerine aşırı meyletmememiz ve sahip
olunan imkanlardan infakta bulunmamız bildirilmiştir.
"Allah
insanı dünya ve dünyalıklarla sınar.
İnsan bu sınavı yüz akıyla vermek istiyorsa, dünya ve dünyalıklara, üzerinde
canının istediğini yapacak bir 'mülkiyet'
değil, Allah'a hesabını vereceği bir 'emanet' olarak bakmalıdır. ....... Kur'an
dünyayı ve dünyalıkları kötülemez. Kur'an'ın sakındırdığı şey
biriktirme-çoğaltma- yığma tutkusudur......... (Nefsin ihtirası,
doymazlığıdır; azgınlıktır.)
Mülk
Allah'ındır. Peki, ya insanın mülkten payına ne demeli? Şu bir hakikat ki bu
pay insana emanet olarak verilmiştir. Zira insan bu cihana sahip olmak için
değil, şahit olmak için gelmiştir. Serveti imana şahit kılmak lazımdır. Bu ise,
servete mülkiyet değil emanet gözüyle bakmakla gerçekleşir. ................
serveti ferdin
değil toplumun mülkü gören komünizim mahiyet itibarıyla kapitalizim ile servete
bakışta aynı özde buluşurlar. Buluştukları o öz servetin-mülkün emanet değil,
mülkiyet olduğu fikridir..
(Mülk, ne
kişilerin ne toplumundur; Allah'ındır. Kaldı ki, toplum da fertlerden oluşur.
Mülk ümmetindir, toplumundur demekle; mülk kişilere aittir demek arasında temel
anlayış olarak fark yoktur. " (Mustafa
İslamoğlu – İslam Nedir? S:79)
“İnsanlar
standart yani tek ayar ve kalıpta olmadıkları gibi, toplumlarda tek ayar ve
kalıpta olamazlar. Standartlık
yani tek düzelik insan tabiatına aykırıdır. Bir insan, kendi içinde bile yaşam
süreci boyunca tekdüze ve tek ayarda olamaz. Bütün bu değişliklikleri ve
çeşitlilikleri kapsamak ve kuşatmak Kur’an’da birbirine
zıt ve muhalif görülen ayetlerle sağlanmıştır. .......... Kur’an bütün toplumlara ve zamanlara
uygulanabilecek nitelik ve özelliktedir. Kur’an’ın her ayeti geçerlidir ve
hükmü bakidir.
Kur’an tek
tip insan ve tek tip toplum yaratma peşinde olmayıp her toplumda yaşama
niyetinde ve emelindedir....” (Hüseyin
Atay – Kur’an’a Göre Araştırmalar 1 – S:28)
Saygılarımla.
VEDAT AKBAŞAK
kuranpenceresinden@hotmail.com
Hiç yorum yok:
Yeni yorumlara izin verilmiyor.