11 Mart 2015 Çarşamba

AKIL-BİLİM ve İSLÂM


 Rasyonel düşünmeyi; aklı ve özgür iradeyi dışlayan yaklaşımlar İslam’la bağdaşmaz.                                                                                    
Kur’an yaklaşık 700 ayette akla, düşünmeye, ilme atıf yapar; vahiy edilen ve yaratılan ayetleri-evreni, tefekkür etmemizi-derin derin düşünmemizi, anlamamızı, öğrenmemizi ister.

Felsefe: Aklın işletilmesidir; düşünce üretmektir, düşünme sanatıdır. Varoluşu anlama uğraşı, bilgi üretme, mutlu yaşama çabasıdır. Evren, varlık, insan felsefenin temel konularıdır.
Kur’an akletmeyi, düşünmeyi yani felsefe yapmamızı emreder. Bazılarının dediği gibi felsefeyle din çelişmez.
Din felsefenin yolunu; aklı, düşünmeyi işaret eder. Felsefe ve bilimle uğraşanlar ile içtihad yapan alimler, müçtehitler; akleden, düşünen bilge insanlar Kur’an’ın oku, düşün, araştır, anla, öğren emrini yerine getirenlerdir.

‘‘Düşünmez misiniz? Düşünün bakalım. Hâlâ düşünmüyor musunuz? Hâlâ düşünüp ibret almıyor musunuz? Hâlâ akıllarını işletmiyorlar mı? Hâlâ aklınızı işletmeyecek misiniz? Düşünesiniz diye, ama düşünen mi var? Anlamanız için,  anlayan mı var? Aklınızı kullanıp anlamanız için, akledenler için, akıl sahipleri için, hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? Hâlâ aklınızı çalıştırmayacak mısınız? Aklınızı hiç işletmiyor muydunuz? Düşünmediler mi ki? Düşünüp anlamıyor musunuz?” Ve benzeri ifadeler bir çok ayette yer alır. 

Kur’an aklın varlığını yeterli görmez. Kur’an’da akıl ve düşünmek yalın-isim haliyle değil, hep fiil halinde geçer. Kur’an aklı aktif olduğunda var sayar, pasif olduğunda ise yok sayar. Kur’an aktif, işlevsel, fonksiyonel; bilgi, ilim üreten akıl ister.  Aklını işletmeyenler, düşünmeyenler ise kınanır. (Saffat-13)

Eğer iman akla, bilgiye, ilme dayanmazsa onun doğruluğu veya yanlışlığı ortaya konamaz.
Böyle olunca da iman ve İslam adına yapılan yanlışlar veya  dinin maruz kaldığı tahrifatlar düzeltilemez. Kur’an hükümleri,  Allah’ın buyrukları, emir ve yasakları rivayetlerle, hurafelerle, mitalojik efsanelerle değil; rasyonel düşünceyle, akıl, bilgi ve ilimle araştırılmalı, yorumlanmalı, açıklanmalıdır..
Yüce Allah Kur’an mesajından ve bilgiden, ilimden nasipsizlerin kalplerini mühürlemiştir. (Rum-59)

Bilimin temeli özgürlüktür. Ancak özgür toplumlarda düşünce üretilir ve bilimsel gelişmeler olur. 
Felsefe düşünmeyi öğretir ve taklitçiliği yıkar. Filozoflar yetiştirmek bilimin önünü açar. Bilimsel, teknolojik gelişmeyi sağlar. Bilimsel, teknolojik gelişme verimliliği, üretimi arttırır. Verimlilik ve üretimin artması; geliri, hayat standardını dolayısıyla huzuru, mutluluğu arttırır.
Düşünce özgürlüğünün olmadığı ve  eğitimden öğrenimden yoksun bırakılan toplumlar geri kalmaya ve yok olmaya mahkumdur. Filozofu olayan  milletler medeniyet kuramazlar. Filozofu olmayan din de medeniyet dini olamaz. Acı gerçek şudur: İslam dünyasında 12. yüzyıldan sonra bir tek filozof yetişmemiştir. Bunda, Haçlı seferlerinin (1096-1272) ve 1240 lı yıllarda başlayan Moğol istilasının da önemli rolü vardır. 

Tarikatlerin sahneye çıkış tarihi, İslam’da yaratıcı bilim ve düşünce devrinin duraklamasıyla örtüşmektedir. Bu devir, İslam düşünce tarihinde aklı prangalamanın temsilcisi sayılan Gazali’nin açtığı bir devirdirGazali (Ölm:1111) Kur’an’ın söylediğinin tam tersine, aklın Allah’a gidişte bir engel teşkil ettiğini, bunun için de “mistik tecrübe” ile sınırlandırılmasının gerektiğini öne sürmüş ‘Tehafütü’l Felasife’ (filozofların tutarsızlıkları) adıyla kaleme aldığı talihsiz eserinde filozofları (akıl, bilim, felsefe adamlarını)din dışı ilan etmiş ve ne yazık ki bu Kur’an dışı düşünceyi Müslüman dünyaya egemen kılmıştır.....” ( Yaşar Nuri Öztürk- Dincilik-S:475-476)   

".... Bilim tarihçisi ve filozof Eduart Sachau'ya göre; Eşari ve Gazali olmasaydı, Müslümanlar arasında Galilei, Kepler, Newton, düzeyinde bilim insanları çıkabilirdi."  (Zulmün Tarihi- Cumhur Ertekin- S:174)

 Taklitçiler geriye bakar yerinde sayarlar; akılcılar ise, ileriye bakarlar, geleceği inşa ederler.

Taklit aklı tutsak eder, körletir, dondurur. Taklit bilginin, bilimin düşmanıdır. Taklit cehalettir.

Taklidin panzehiri tahkiktir, araştırmadır, sorgulamadır. Tahkikin araçları: Akıl, bilgi, ilimdir.
Eğer bir toplumda akıl, bilim yaşamın etken ana unsuru değilse; o toplum ruhu çıkmış bir ceset gibi kokuşmaya, çürümeye başlar ölüme mahkum olur. Düşünce, yani aklı kullanma fonksiyonu ihmal edilirse geriye bir şey kalmayacaktır. Gelişmenin, ileriye doru değişimin sürekli olması için hayatın temeline aklı koymak gerekir. Vahiyle bütünleşmiş ve ilme, hikmete, hakikate yönelmiş aklı..

Aklı etkin kullanarak bilginin, bilimin gücüyle evrensel ölçekte maruf-iyi, güzel, faydalı değerler üretmek, mamur kentler -medeniyetler kurmak (Hud-61)  Kur’an’ın her Müslümana yüklediği görevdir.
Akılcı-rasyonel davranışlar, eylemler fıtratla uyumludur. İrrasyonel tavırlar, yönelişler fıtratla çelişir.
Müslüman Çağdaş olur, çağ dışı kalmaz. Geçmişe takılıp kalmak, mürtecilik, statükoculuk, taassup, muhafazakarlık Kur’an’dan asla onay almaz. Dindarlık ile muhafazakarlık eş anlamlı değil, zıt anlamlı ifadelerdir. Her an yeni bir iş ve oluşta-faaliyette-değişimde olduğunu söyleyen (Rahman-29) Yüce Allah’a ve O’nun dinine muhafazakarlık-tutuculuk, statükoculuk yakıştırmaları yapmak kabul edilemez. 

“Muhafazakarlık insan faaliyetinin diğer herhangi bir sahasında olduğu kadar dinde de kötüdür. muhafazakarlık egonun yaratıcı özgürlüğünü imha eder ve yeni manevi girişim yollarını kapatır..”
(Muhammed İkbal – İslam’da Dini Düşüncenin Yeniden İnşaası – S:221 )

 ‘‘.......  Tanrı’nın indirdiği din ile Tanrı’nın yarattığı evrenin bilgisi olan bilim çatışmaz. Eğer bir çatışma var ise, ya insani uydurmalar din ile karıştırılmıştır, ya da bilim adına yanlış bir bulgu bulunmuş veya yanlış bir yorum yapılmıştır.. Bilim, evrenin bilimsel yasaları takip eden, matematiksel formüllerle ifade edilebilen gerçek bir varlık olduğunu göstermiştir. Bu sağduyunun (aklın) bilimin ve dinin gerçek bir buluşmasıdır..’’
(Caner Taslaman - Big Bang ve Tanrı - S:162)
Dinden geleneği, bilimden doğalcılığı ayırırsanız, din ile bilim arasında hiçbir çelişki olmadığını görürsünüz.”

(Enis Doko)

Akıl, fıtrat ve vahiy bir bütündür. Akleden bir kalbin ürünü olan bilim, fıtrat-tabiat ve bir de vahiy. İşte sıtati mustakim’in-dosdoğru yolun klavuzları bunlardır. Kur’an akıl sahiplerine, düşünen insana ve toplumlara  hitap eder. Onlardan övgüyle bahseder.  Aklını kullanmayanları ise kınanır.

“Allah, hikmeti dilediğine verir. Bunu ancak AKIL sahipleri anlar..” (Bakara-269)
“Allah katında yaratılanların en kötüsü, akıllarını işletmeyenlerdir..” (Enfal-22)
“Allah azabı-pisliği-kötülüğü aklını kullanmayanların üzerine bırakır..” (Yunus-100)

Kur’an, kendisine verilen emaneti; akıl ve irade sorumluluğunu taşıyabilecek nitelikte insan ister.
Kur’an sayısal çokluk yarışını kınamıştır. (Tekasür-1-5)
Yüce Allah aklını kullanan, düşünen, ilim sahibi, vasıflı, eğitimli, artı değer üretebilen, yaşadığı
topluma katkıları, faydaları olan; güzel düşünüp, barışa, hayra dönük güzel işler yapan insanlar istiyor. Kalabalık, vasıfsız, eğitimsiz fertlerden oluşan bir toplum istemiyor. Sayısal çokluk-nicelik değil;
nitelik, kalite istiyor. Nitelikli  insanlardan oluşan toplum istiyor..
Bazı siyasetçilerin ailelere üç-beş çocuk sahibi olmaları yönünde telkinde bulunmaları ancak cahiliye devri özlemiyle açıklanabilir. Müslümana yakışan sağlıklı, eğitimli, nitelikli yetiştirebileceği kadar çocuk sahibi olmaktır.

Saygılarımla.




Hiç yorum yok:

SADECE İSLAM DİNDİR..

  Su insanlar için en önemli nimetlerden biridir; elbette temiz, doğal olan su. Suyu içeriz, yemek çorba yaparız, temizlik işlerimizde vs....