Rasyonel
düşünmeyi; aklı ve özgür iradeyi dışlayan yaklaşımlar İslam’la bağdaşmaz.
Kur’an yaklaşık 700 ayette akla, düşünmeye, ilme atıf yapar; vahiy
edilen ve yaratılan ayetleri-evreni, tefekkür etmemizi-derin derin düşünmemizi,
anlamamızı, öğrenmemizi ister.
Felsefe: Aklın işletilmesidir; düşünce üretmektir, düşünme
sanatıdır. Varoluşu anlama uğraşı, bilgi üretme, mutlu yaşama çabasıdır. Evren,
varlık, insan felsefenin temel konularıdır.
Kur’an akletmeyi, düşünmeyi yani felsefe yapmamızı emreder.
Bazılarının dediği gibi felsefeyle din çelişmez.
Din felsefenin
yolunu; aklı, düşünmeyi işaret eder. Felsefe ve bilimle uğraşanlar ile içtihad
yapan alimler, müçtehitler; akleden, düşünen bilge insanlar Kur’an’ın oku,
düşün, araştır, anla, öğren emrini yerine getirenlerdir.
‘‘Düşünmez misiniz? Düşünün bakalım. Hâlâ düşünmüyor musunuz? Hâlâ
düşünüp ibret almıyor musunuz? Hâlâ akıllarını işletmiyorlar mı? Hâlâ aklınızı
işletmeyecek misiniz? Düşünesiniz diye, ama düşünen mi var? Anlamanız
için, anlayan mı var? Aklınızı kullanıp
anlamanız için, akledenler için, akıl sahipleri için, hâlâ aklınızı
kullanmayacak mısınız? Hâlâ aklınızı çalıştırmayacak mısınız? Aklınızı
hiç işletmiyor muydunuz? Düşünmediler mi ki? Düşünüp anlamıyor musunuz?” Ve
benzeri ifadeler bir çok ayette yer alır.
Kur’an aklın varlığını yeterli
görmez. Kur’an’da akıl ve
düşünmek yalın-isim haliyle değil, hep fiil halinde geçer. Kur’an aklı aktif
olduğunda var sayar, pasif olduğunda ise yok sayar. Kur’an aktif, işlevsel,
fonksiyonel; bilgi, ilim üreten akıl ister.
Aklını işletmeyenler, düşünmeyenler ise kınanır. (Saffat-13)
Eğer iman
akla, bilgiye, ilme dayanmazsa onun doğruluğu veya yanlışlığı ortaya konamaz.
Böyle olunca da iman ve İslam adına yapılan yanlışlar veya dinin maruz kaldığı tahrifatlar düzeltilemez.
Kur’an hükümleri, Allah’ın buyrukları,
emir ve yasakları rivayetlerle, hurafelerle, mitalojik efsanelerle değil; rasyonel
düşünceyle, akıl, bilgi ve ilimle araştırılmalı, yorumlanmalı, açıklanmalıdır..
Yüce Allah Kur’an
mesajından ve bilgiden, ilimden nasipsizlerin kalplerini mühürlemiştir.
(Rum-59)
Bilimin temeli özgürlüktür. Ancak özgür toplumlarda düşünce
üretilir ve bilimsel gelişmeler olur.
Felsefe düşünmeyi öğretir ve taklitçiliği yıkar. Filozoflar
yetiştirmek bilimin önünü açar. Bilimsel, teknolojik gelişmeyi sağlar.
Bilimsel, teknolojik gelişme verimliliği, üretimi arttırır. Verimlilik ve
üretimin artması; geliri, hayat standardını dolayısıyla huzuru, mutluluğu
arttırır.
Düşünce özgürlüğünün olmadığı ve
eğitimden öğrenimden yoksun bırakılan toplumlar geri kalmaya ve yok
olmaya mahkumdur. Filozofu olayan
milletler medeniyet kuramazlar. Filozofu olmayan din de medeniyet dini
olamaz. Acı gerçek şudur: İslam dünyasında 12. yüzyıldan sonra bir tek filozof
yetişmemiştir. Bunda, Haçlı seferlerinin (1096-1272) ve 1240 lı yıllarda başlayan Moğol istilasının da önemli rolü vardır.
“Tarikatlerin
sahneye çıkış tarihi, İslam’da yaratıcı bilim ve düşünce devrinin
duraklamasıyla örtüşmektedir. Bu devir, İslam düşünce tarihinde aklı
prangalamanın temsilcisi sayılan Gazali’nin açtığı bir devirdir. Gazali (Ölm:1111) Kur’an’ın söylediğinin tam tersine,
aklın Allah’a gidişte bir engel teşkil ettiğini, bunun için de “mistik tecrübe”
ile sınırlandırılmasının gerektiğini öne sürmüş ‘Tehafütü’l Felasife’
(filozofların tutarsızlıkları) adıyla kaleme aldığı talihsiz eserinde
filozofları (akıl, bilim, felsefe adamlarını)din dışı ilan etmiş ve ne yazık ki
bu Kur’an dışı düşünceyi Müslüman dünyaya egemen kılmıştır.....” ( Yaşar Nuri Öztürk- Dincilik-S:475-476)
".... Bilim tarihçisi ve filozof Eduart Sachau'ya göre; Eşari ve Gazali olmasaydı, Müslümanlar arasında Galilei, Kepler, Newton, düzeyinde bilim insanları çıkabilirdi." (Zulmün Tarihi- Cumhur Ertekin- S:174)
Taklitçiler
geriye bakar yerinde sayarlar; akılcılar ise, ileriye bakarlar, geleceği inşa
ederler.
Taklit aklı tutsak eder, körletir, dondurur. Taklit bilginin,
bilimin düşmanıdır. Taklit cehalettir.
Taklidin
panzehiri tahkiktir, araştırmadır, sorgulamadır. Tahkikin araçları: Akıl,
bilgi, ilimdir.
Eğer bir toplumda akıl, bilim yaşamın etken ana unsuru değilse; o
toplum ruhu çıkmış bir ceset gibi kokuşmaya, çürümeye başlar ölüme mahkum olur.
Düşünce, yani aklı kullanma fonksiyonu ihmal edilirse geriye bir şey
kalmayacaktır. Gelişmenin, ileriye doru değişimin sürekli olması için hayatın
temeline aklı koymak gerekir. Vahiyle bütünleşmiş ve ilme, hikmete, hakikate
yönelmiş aklı..
Aklı etkin kullanarak bilginin, bilimin gücüyle evrensel ölçekte
maruf-iyi, güzel, faydalı değerler üretmek, mamur kentler -medeniyetler kurmak
(Hud-61) Kur’an’ın her Müslümana yüklediği
görevdir.
Akılcı-rasyonel davranışlar, eylemler fıtratla uyumludur.
İrrasyonel tavırlar, yönelişler fıtratla çelişir.
Müslüman
Çağdaş olur, çağ dışı kalmaz. Geçmişe takılıp kalmak, mürtecilik, statükoculuk,
taassup, muhafazakarlık Kur’an’dan asla onay almaz. Dindarlık ile
muhafazakarlık eş anlamlı değil, zıt anlamlı ifadelerdir. Her an yeni bir iş ve
oluşta-faaliyette-değişimde olduğunu söyleyen (Rahman-29) Yüce Allah’a ve
O’nun dinine muhafazakarlık-tutuculuk, statükoculuk yakıştırmaları yapmak kabul
edilemez.
“Muhafazakarlık insan
faaliyetinin diğer herhangi bir sahasında olduğu kadar dinde de kötüdür.
muhafazakarlık egonun yaratıcı özgürlüğünü imha eder ve yeni manevi girişim
yollarını kapatır..”
(Muhammed
İkbal – İslam’da Dini Düşüncenin Yeniden İnşaası – S:221 )
‘‘.......
Tanrı’nın indirdiği din ile Tanrı’nın yarattığı evrenin bilgisi olan
bilim çatışmaz. Eğer bir çatışma var ise, ya insani uydurmalar din ile
karıştırılmıştır, ya da bilim adına yanlış bir bulgu bulunmuş veya yanlış bir
yorum yapılmıştır.. Bilim, evrenin bilimsel yasaları takip eden, matematiksel
formüllerle ifade edilebilen gerçek bir varlık olduğunu göstermiştir. Bu
sağduyunun (aklın) bilimin ve dinin gerçek bir buluşmasıdır..’’
(Caner Taslaman - Big Bang ve Tanrı - S:162)
“Dinden geleneği, bilimden
doğalcılığı ayırırsanız, din ile bilim arasında hiçbir çelişki olmadığını
görürsünüz.”
(Enis Doko)
Akıl, fıtrat ve vahiy bir bütündür. Akleden bir kalbin ürünü olan
bilim, fıtrat-tabiat ve bir de vahiy. İşte sıtati mustakim’in-dosdoğru yolun
klavuzları bunlardır. Kur’an akıl sahiplerine, düşünen insana ve
toplumlara hitap eder. Onlardan övgüyle
bahseder. Aklını kullanmayanları ise
kınanır.
“Allah, hikmeti dilediğine
verir. Bunu ancak AKIL sahipleri anlar..” (Bakara-269)
“Allah katında yaratılanların en kötüsü, akıllarını
işletmeyenlerdir..” (Enfal-22)
“Allah azabı-pisliği-kötülüğü aklını kullanmayanların
üzerine bırakır..” (Yunus-100)
Kur’an, kendisine verilen emaneti; akıl ve irade sorumluluğunu taşıyabilecek
nitelikte insan ister.
Kur’an sayısal çokluk yarışını kınamıştır. (Tekasür-1-5)
Yüce Allah aklını kullanan, düşünen,
ilim sahibi, vasıflı, eğitimli, artı değer üretebilen, yaşadığı
topluma katkıları, faydaları olan; güzel düşünüp, barışa, hayra
dönük güzel işler yapan insanlar istiyor. Kalabalık, vasıfsız, eğitimsiz
fertlerden oluşan bir toplum istemiyor. Sayısal çokluk-nicelik değil;
nitelik, kalite istiyor. Nitelikli insanlardan oluşan toplum istiyor..
Bazı siyasetçilerin ailelere üç-beş çocuk sahibi olmaları yönünde
telkinde bulunmaları ancak cahiliye devri özlemiyle açıklanabilir. Müslümana
yakışan sağlıklı, eğitimli, nitelikli yetiştirebileceği kadar çocuk sahibi
olmaktır.
Saygılarımla.
Hiç yorum yok:
Yeni yorumlara izin verilmiyor.