Farz
Yapılması, uyulması Kur’an’da kesin ve açık olarak muhkem ayetlerle (Ali İmran-7) bildirilen hükümlerdir; emirlerdir, yasaklardır. Bunlara İslam’ın nass’ları da denir. Bunların ihmal edilmesi, yapılmaması günahtır. İnkar edilmesi ise, dini inkar etmektir, dinden çıkmaktır.
Yapılması, uyulması Kur’an’da kesin ve açık olarak muhkem ayetlerle (Ali İmran-7) bildirilen hükümlerdir; emirlerdir, yasaklardır. Bunlara İslam’ın nass’ları da denir. Bunların ihmal edilmesi, yapılmaması günahtır. İnkar edilmesi ise, dini inkar etmektir, dinden çıkmaktır.
Dinin esaslarını oluşturan
inanç, iman, ibadet konuları ile haramları bildirin hükümler ve iyi, erdemli, ahlaklı,
adil insanlardan oluşan barış, esenlik içinde özgürce yaşayan bir toplum oluşturma
amacına matuf hükümler, ayetler İslam’ın farzlarıdır. Farz hükümler beşeri
katkıya, yoruma ihtiyaç duyulmadan anlaşılan,
açık net ifadelerle ve tek seçenek olarak bildirilen hükümlerdir.
Örneğin; Allah’a, peygamberler,
meleklere, Kitap’lara ve ahirete iman etmek ile namaz kılmak, zekat vermek ve
diğer ibadetler; adil olmak, ölçüde-tartıda hile yapmamak, yalancı şahitlik yapmamak, müşriklerle evlenmemek gibi
Ahlaki yapılanmayla ilgili konularda
Kur’an kişiye yorum-tercih imkanı vermez, hiçbir esneklik göstermez. “Şöyle
olursa ahirete iman etmeye bilirsiniz” veya “Böyle olursa ticarette hile,
yolsuzluk yapabilirsiniz” şeklinde bir çelişkiye düşmez.
Farz hükümler değişik surelerde
bir çok kez tekrar edilirler ve bu hükümlere uymamanın yaptırımı ile uyulması
halinde mukâfatı Kur’an’da bildirilir.
İslam’ın farzları insan aklıyla
ve fıtratla uyumludur. Kur’an akılla çelişen veya insanın zararına olan hiçbir
hüküm bildirmez.
Kur’an, 55-60 kadar konuda emirler
ve yine 55-60 kadar konuda yasaklar bildirmiştir. Bunlar İslam’ın farz
hükümleridir. Bu hükümlerin hepsi insanın mutluluğu, esenliği içindir; barış ve
güven içinde özgürce yaşaması içindir.
İslam ümmetinin İslam’ı anlama,
uygulama konusunda bir çok yanlışları, eksikleri vardır. İnancına bir çok bid’adlar, hurafeler
karıştırmıştır. Ama, Allah’a şükür aklı başında hiç bir Müslüman ahireti inkar
etmez veya alış verişte hile yapmayı mubah görmez. Yani İslam’ın farz
hükümleriyle ilgili İslam ümmetinin genelinde bir faklılaşma veya yanlış
yorumlar, uygulamalar yoktur. Hangi ekolün mensubu olursa olsun, hangi İslam
ülkesinin vatandaşı olursa olsun hiçbir Müslüman ahireti inkar etmez. “Namaz
Allah’ın emri değildir” demez. “Domuz eti yemek, alkollü içki içmek helaldir” demez.
Gıybet etmeyi, zinayı, mal biriktirmeyi, yetim hakkı yemeyi savunmaz. Kibirli,
riyakar olmaz.
İslam’ın temel esaslarının, farz hükümlerinin neler olduğunu anlamak için
ümmetin genelini gözlemlemek yeterlidir. Fanatik, radikal küçük çaplı hizip guruplar haricinde İslam
ümmetinin genelinde benimsenen, uygulanan hususlar İslam’ın farz
hükümleridir.
Kur’an bazı konularda insan
iradesine seçenek sunmak için esnek hükümler bildirmiştir. Bunlara “Kısas” ve
“El kesme” cezalarını örnek verebiliriz. Cana kıymaya karşılık kısas hükmü
uygulanabileceği gibi, suçlunun af edilmesine de imkan sağlanmıştır.
Dolayısıyla, kısas tek seçenek olarak bildirilmediği için islam’ın farz hükmü
değildir. Ayni uygulama el kesme cezası için de söz konusudur. Hırsızın eli
kesilebileceği gibi, affedilmesi de mümkündür. Kur’an’da el kesme cezasının
alternatifi de bildirildiği için “el kesmek” İslam’ın farzı değildir.
Beşeri katkıya, yoruma ihtiyaç
duyulan , İslam tarihi boyunca farklı toplumlarda farklı şekillerde yorumlanmış ve farklı uygulamaları
olan konular dinin farzı değildir.
Bunlar daha çok muamelat
alanıyla, pratik yaşamla ilgili; zaman, zemin koşullarına, ihtiyaçlara,
imkanlara bağlı olarak farklı algılanmış hususlardır. Örneğin: Namaz kılmak
farzdır, ancak namazın rekat sayıları
Kur’an’da bildirilmemiştir. Bu durum farklı uygulamalara yol açmıştır.
Bu konularda hiç
kimse kendi uygulamasını dinin farzı olarak sunmamalıdır.
Baş örtme konusu
İslam ülkeleri arasında farklı uygulamaları olan bir başka konudur.
Bu konuda hiç kimse kendi tercihini veya bağlısı olduğu mezhebin görüşünü dinin farzı-vecibesi olduğunu iddia edemez.
S Ü N N E T
Davranış, tarz, tavır, yöntem, uygulama
biçimi demektir. İslam dünyasında Hz.peygamber’in
Kur’an’da yer alan hükümleri,
emirleri, farzları yaşama uygulama tarzına, yöntemine sünnet denir.
Kur’an hükümlerine uygun yaşam
tarzı ve örnek ahlakı Hz. peygamberimizin sünnetidir.
Dinin ve sünnetin tek kaynağı
Kur’an’ı Kerimdir.
Sünnetten söz etmek için öncelikle Kur’an’da onun
dayandığı bir hükmün olması gerekir.
Yüce Allah hükümlerini, emir ve
yasaklarını, uyarı ve öğütleriniKur’an ile bizlere bildirmiştir.
Hz. Muhammed Kur’an’ın
hükümlerini bizlere tebliğ ederek resullük görevini yerine getirmiştir.
Bu hükümleri yaşantısına
uygulama şekliyle-sünnetiyle; ibadetleri uygulama şekli, adil yönetimi,
güçlükler karşısında sabırlı ve gayretli olması; dürüst ve güvenilir,
merhametli ve şefkatli olması; abartı ve
israftan uzak yaşaması; yardımlaşmaya, dayanışmaya, paylaşmaya önem vermesi; yalandan,
riyadan, zandan, iftiradan, dedikodudan, gıybetten uzak durması ve üstün
ahlakıyla ümmetine örnek ve önder olarak nebilik görevini yerine getirmiştir.
Hz. peygamber hiç şüphesiz
Kur’an’a uymuştur; Kur’an hükümlerine uygun bir yaşam sürmüştür.
Ümmetini de Kur’an’la uyarmış ve
onlara Kur’an’la öğüt vermiştir; ümmetine de Kur’an’a uygun yaşamalarını
öğütlemiştir. (Enam-50 Kaf-45 Enbiya-45)
Kur’an’a uyan; Kur’an’a uygun
yaşayan kişi ayni zamanda sünnete de uymuş olur..
Hz. peygamberimizin resullük
göreviyle ilgisi olmayan; Kur’an hükümleri kapsamında olmayan ve bir beşer olması dolayısıyla içinde
yaşadığı toplumun örfüne, adetine; coğrafi koşullara veya kendi beğenilerine, tercihine
bağlı olan davranışları sünnet değildir. Hz.peygamberimizin cübbe giymesi,
sarık takması, balı çok sevmesi-yemesi,
yemek yerken çatal, kaşık kullanmaması, sandelet giymesi, deveye binmesi Kur’an
kapsamında olmayan konular olduğu için sünnet değildir.
Dinde hüküm koyma yetkisi yalnız Allah'a aittir. İslam'ın kapsamını, içeriğini Kur'an oluşturur. Sünnet veya hadis adı altında çeşitli mezheplerin kendi görüşlerini destekleyen, çıkarlara uygun oluşturulan beşeri temelli külliyat kapsamında bulunan kabulleri, kuralları din hükmü saymak veya bunları Kur'an'ı tamamlayan, açıklayan kaynaklar olarak kabul etmek şirk yoluna girmektir.
Kur'an'ın eksiği-fazlası yoktur; beşeri katkıya ihtiyacı ve izni yoktur. (En am-38)
“Hüküm yalnız ve yalnız Allah’ındır..” (Enam-57 Kasas-70, 88 Yusuf-40, 67)
“Gözünüzü açın hüküm yalnız O’nundur..” (Enam-62)
“O, hükmüne hiç kimseyi ortak etmez..” (Kehf-26)
De ki: “Yalnız bana vahiy edilene - Kur’an’a uyarım ben..”
(Enam-50 Ahfaf-9)
De ki: “Ben sadece Rabbimden bana vahiy
olunana uyuyuyorum..” (Araf-203 Yunus-15)
De ki: “Ben sizi ancak vahiyle
uyarıyorum..” (Enbiya-45)
“Rabbinden sana vahiy edilene uy..”
(Enam-106)
Saygılarımla.
VEDAT AKBAŞAK
kuranpenceresinden@hotmail.com
Hiç yorum yok:
Yeni yorumlara izin verilmiyor.