18 Haziran 2015 Perşembe

ZEKAT - İNFAK

 “Onların-müminlerin mallarında, ihtiyaç sahibi için, yoksun ve yoksul için bir hak vardır..” 
  (zariyat-19)
“Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe, bağışlamadıkça-zekat- sadaka vermedikçe iyiliğe asla
  erişemezsiniz. Verdiğiniz her şeyi  Allah görür, bilir.. (Aliimran-92)

Sağlıklı yaşam için kanın vücutta dolaşımı ne kadar önemliyse, sağlıklı bir ekonomi ve toplumsal 
refah için mal ve paranın elden ele dolaşımı da o kadar  önemlidir.
Vücudun bir uzvuna kan gitmezse o uzuv ölür. Mal-para belli ellerde toplanırsa ve toplumun bazı
kesimleri açlığa, sefalete mahkum edilirse o toplumda rahat, huzur kalmaz.

Kur’an kapitalizmi reddeder. Servet; üretim araçları, mal ve nimetler sadece zenginler arasında
dönüp, duran bir kudret ve egemenlik aracı olmasın diye infak, zekat emredilmiştir.  (Haşr-7) 

"İslam'daki zekatın ve benzeri mali ibadetlerin amacı, yalnız yardım değildir; ayni zamanda orta sınıf meydana getirmek/orta sınıfı büyütmek, zengin hakimiyetini kaldırmaktır." (Abdülbaki Gölpınarlı)
                                                                                     
Mal yığanlar, para biriktirip infak etmeyenler, varlık içinde safahata dalanlar, azıp da dünya hayatını yeğleyenler, lüks ve  israf içinde yaşayanlar cehennem ehlidir.   (Tevbe-34 -54-55  Mearic-18 Humeze-2 Naziat-37 Vakıa-45 ) Ahirette onların mal ve servetleri hiçbir işe yaramayacaktır. (Hakka-28, 29)
Hayırlarda öne geçenler ise, adn cennetlerine gireceklerdir... (Fatır-32, 33)
Mülk Allah’ındır. Dünya nimetleri insanların istifadesine sunulmuş emanettir. İsraf: Emanete ihanettir; aşırı, gereksiz ve zararlı, günah olan şeylere, yerlere yapılan harcamalardır. 
Allah israf edenleri, savurganlık yapanları  sevmez. (En'am-141 A’raf-31)
İsraf günah, lüks tutkusu en büyük israftır. Lüks tüketim ihtiyaçları karşılamak için değil; nefsin ihtiraslarını, arzularını tatmin ve gösteriş için yapılan harcamalardır.  İsraf, helâk nedenidir.

“....Ve israfa saplanıp haddi aşanları helâk ettik...” (Enbiya-9)
   “Yiyin, için fakat israf-savurganlık etmeyin. Allah israf edenleri sevmez..” (A’raf-31)               
“ Saçıp savuranlar-israf edenler şeytanların kardeşleridir..” ( İsra-27)

Zenginlik, çokluk yarışı, makam-ünvan sevdası, mal biriktirme çoğaltma hırsı, cimrilik, bencillik, kibir, şımarıklık, konfor düşkünlüğü, gösteriş tutkusu gibi iğreti arzular  insanı yoldan çıkarır. Kur’an’dan ve
beşeri değerlerden uzaklaştırır; helâk olmasına, ateşe, cehenneme yuvarlanmasına neden olur.
(Muhammed-38  Humeze-1-7 Tekasür- 1, 8  Fecr-20 Kasas-58  Furkan – 18, 43, 44  Tevbe 34, 35) 

“Aşağı-ateşe yuvarlandığında malı onu kurtaramayacaktır..” (Leyl-11)

“size verilen şeyler, şu iğreti hayatın nimetidir. İnanıp Rablerine tevekkül edenler için Allah katında -ahirette bulunan ise daha hayırlı, daha kalıcıdır. Hâlâ aklınızı işletmeyecek misiniz?” 
(Şura-36 Kasas-60)
“Şu iğreti, basit hayat bir oyun ve eğlenceden başka şey değildir. Sakınıp korunanlar için ahiret yurdu elbette ki daha iyidir. Hâlâ aklınızı işletemeyecek misiniz?”  (Enam-32)
“Allah’ın sana verdikleri içinde ahiret yurdunu ara, dünyadan da nasibini unutma.” (Kasas-77)

Yaşam süreci dünya ve ahiret hayatından oluşmaktadır. Dünya hayatı sınırlı süreli, geçici olmasına karşın ahiret ebedidir, kalıcıdır. Dünya hayatının nimetlerinden  meşru sınırlar içinde elbette nasibimizi alacağız. Ancak asıl olan ahiret hayatıdır. Ahiret hayatındaki yerimizi, konumumuzu dünya hayatındaki yaşantımız; iş ve eylemlerimizle kendimiz belirleriz.
Ahireti düşünmeden, dünyevi nimetlerden, zevklerinden olabildiğince fazla nasiplenerek yaşamak;
günü yaşamak, sonrasını düşünmemek; carpe diem anlayışı İslam anlayışı ile asla bağdaşmaz.
Mümin öncelikle ahireti düşünerek yaşamalıdır.
Dünya hayatı geçici, aldatıcı zevkten başka bir şey değildir. (Aliİmran-185)
Ahiret hayatı elbette daha güzeldir. (Aliİmran-14)
 “İşin gereği şu ki insan; aceleci, hırslı, sabırsız, tahammülsüz yaratılmıştır.” (Mearic-19)

Bu şekilde yaratılmış olmamız hiç şüphesiz bir imtihan aracıdır.
Kısa süreli ufak çıkarlar için, uzun süreli büyük çıkarlar feda edilmemelidir.
Dünya hayatının geçici, küçük zevklerini, nimetlerini, ahiretin kalıcı büyük nimetlerine tercih etmemeliyiz. Fıtratımızda bulunan iyi, güzel nitelikler ahireti öncelememizi söyler, nefsimiz-şeytanın dürtelemeleri ise, kısa dönemli çıkarları, dünyanın geçici güzelliklerini, süslerini öncelememizi söyler..
Kur’an dünya hayatını ahirete tercih edenlerin büyük bir sapıklık içinde olduklarını bildirmektedir. (İbrahim-3)

"Aceleye getirilmiş hazları değil, sabır dolu tatminkarlığı seçin." Epiktetos

Genel anlamda ahireti dünya hayatına öncelememiz gerektiği gibi dünya hayatımızda, yaşam sürecimizde de hemen doyuma ulaşma arzusu ile uzun vadeli kalıcı çıkarlarımızı kısa vadeli ufak çıkarlara tercih etmemeliyiz. Yapılan araştırmalarda doyuma ulaşma arzularını erteleyen akılcı, sabırlı kişilerin daha başarılı ve mutlu bir hayat sürdükleri tespit edilmiştir.
5-6 yaşlarındaki çocuklara verilen ve anında tüketebilecekleri bir şeker ile, otuz dakika beklemeleri sonucunda alabilecekleri 3 şeker arasında seçim yapmaları istenmiştir.

“25-30  yaşlarına geldiğimizde erteleme becerisine sahip kişilerin uzun erimli hedeflere ulaşma konusunda daha başarılı olduklarını, bu  kişiler arasında uyuşturucu kullanımının daha az ve eğitim düzeylerinin daha yüksek olduğunu, beden kitle endeksinin daha düşük olduğunu gördük.  Bu kişilerin beyinlerini taramadan geçirdiğimizde, beynin sorun çözme, yaratıcı düşünce ve dürtrüsel davranışların denetimiyle ilgili prefrontal korteks bölgesinde daha yoğun bir etkinliğe tanık olduk. Öyle ki, küçük yaşta doyumu ertelemeyi (rasyonel düşünmeyi, sabırlı olmayı ) öğrenmek ile erişkinlikte başarılı olmak arasında karşılıklı bir ilişki söz konusudur....”  
(W. Mischel - Cumhuriyet Bilim Teknoloji eki 19.12.2014 Sayı:1448 S: 3)

Tarih boyunca yaşanan savaşların, acıların, zulümlerin, çekilen sıkıntıların, temel nedeni, dünya nimetlerine daha fazla sahip olma yarışıdır. Servet ve saltanat kavgasıdır. Din bu azgınlıkların bahanesi, kılıfı olarak kullanılmıştır. Din adına yapılan savaşların pek çoğunun asıl nedeni servet ve saltanat sahibi olmaktır, sömürüdür.  

İnsanların uymakta en çok zorlandığı ilahi emirler; özgürlük ve infakla ilgili olan emirlerdir. İnsanlarda diğer insanları egemenlikleri altına alma, kendilerine bağımlı kılma, onları sömürme ve mal, mülk biriktirme ihtirası vardır. Bunlar Firavun’un izinde giden diktatörlerin ve sömürgeci emperyalistlerin temel özellikleridir.
Beled suresi 6 – 20. ayetlerinde sahip oldukları imkanları infak etmeyerek  gösteriş amaçlı tüketenler kınanarak şomluk, uğursuzluk yaranı oldukları bildirilirken; infak edenler, yetimleri, açları doyuranlar ve zincirleri çözenler-insanların özgür yaşamalarını sağlayanlar övülmüştür; uğur, bereket yaranı-dostları oldukları bildirilmiştir.. 
İhtiras, aç gözlülük, mal yığmak ve makam sevdası nefsin fücur-kötü çirkin yönlerini açığa çıkarır.
Aslında şeytan; nefsin bu kötü yönlerinden, yönelişlerinden başka bir şey değildir.
Şeytan, insan ve cin gibi ayrı bir varlık değildir... “Cinlerden de insanlardan da olur o.” (Nas-6)

Bizi doğru yoldan alıkoyan, yanlış yollara saptıran kim ise, ne ise şeytanımız odur. Birinci fail kendi nefsimizdir. Arzu ve ihtiraslarımızdır. 

Hz. Adem ve eşine cennette/bahçede olan rızıklardan, nimetlerden bol bol  yemelerine izin verilmesine rağmen (Bakara-35 A’raf-19) haddi, Allah’ın sınırlarını aşınca; BAĞY-taşkınlık  yaparak, arzu ve ihtiraslarına şeytanın vesvesesine, nefislerinin kötü yönlendirmelerine uyarak (Bakara-36, A'raf-20) yasak ağaç/secerin meyvesi ile sembolize edilen ihtiyaçlarının ötesinde ve hakkı olmayan sınırsız mala, mülke ve sonsuz saltanat vaatlerine aldanarak (Ta-Ha-120) zalimlerden  olmuşlardır. Nefislerinin kötü, çirkin yönleri  ortaya çıkmıştır.. Elbiselerimizle bedenimizi, edep yerlerimizi örteriz, takva elbisesi ile nefsimizin  çirkinliklerini örteriz. Takva müminin manevi korunma savunma aracıdır. Dünyada takvaya uzak yaşayan ahirette cennete uzak olur. 

“Ey ademoğulları! Size, çirkin yerlerinizi örtecek giysi ve süs kıyafeti indirdik. Ama takva giysisi en hayırlısıdır. İşte bu, Allah’ın ayetlerindendir. Düşünüp öğüt almaları umuluyor..” (A’raf-26)
                                                                                    
Yüce Allah sahip olunan nimet ve servetten ana-babaya, akrabalara, öksüzlere, yetimlere, fakir ve
düşkünlere, özgürlüğünü yitirmiş olanlara-kölelere, borçlulara, kalpleri İslam’a ısındırılacak olanlara, Allah yolunda çalışan, gayret gösterenlere, hicret edenlere, yoksul ve çaresizlerle, yolda kalanlara; sadaka, zekat vermeyi, infak etmeyi bu konuda cömert  olmayı emretmiştir. 
(Bakara-215 Tevbe-60 Rum-38) 

Kur’an kimlere zekat verileceğini tek tek saymıştır. Bunlar gerçek kişilerdir, şahıslardır.  Zekatlarımızı kendi elimizle ihtiyaç sahibi kişilere vermeliyiz. Bir takım yardım kuruluşları, dernekler, vakıflar aracılığıyla verilen zakatın, yapılan hayrın yerine ulaşıp ulaşmadığını bir suistimal olup olmadığını çok ciddi, çok sıkı takip etmek gerekir.

Zekat: Temizlenme, arınma demektir. Zekat, servetin içindeki toplumun, yoksulun hakkı olan tutardır. 
Zekat vermek serveti temizler; maneviyatı arındırır, inananları Allah’ın hoşnutluğuna yaklaştırır.
(Leyl-18, 21) Malın bereketini arttırır. Zekat ve bereket kelimelerinin Kur'an'da aynı sayıda (32'şer kez) geçmesi anlamlıdır..
Zekat; iyi niyetli, gayretli, çalışma arzusu olduğu halde bir şekilde acze düşmüş veya çalışamaz hale gelmiş kişilere verilmelidir. Tembelliği, hazırcılığı, istismarı yaşam tarzı haline getirmiş; dilenmeyi meslek edinmiş veya yapılan yardımı saçıp, savuranlara, gereksiz yerlere harcayanlara zekat verilmemelidir. Bu tarz kişilere sadece karınlarını doyuracak kadar rızık ve giyim eşyası verilerek güzel sözlerle onlara nasihat edilmelidir.   (İsra-26  Nisa-5)
İffetleri, onurları yüzünden ihtiyaç sahibi olduğunu söyleyemeyenler, yüzsüzlük yapmayanlar özellikle tespit edilmeli ve bu kişilere öncelikle yardım edilmeli, zekat verilmelidir. (Bakara-273)
Müminler birbirlerini infakta bulunmaya, hayırlarda yarışmaya teşvik etmelidir. (Fecr-17, 18)
Yoksulu doyurmayı özendirmeyenler ve yardıma, hayra engel olanlar şiddetle kınanmıştır.
(Maun suresi - Hakka-34  Mearic-21 Kalem-12 Kaf-25)
Zekat vermeyenler ahireti inkar edenlerle bir tutulmuştur.
“Onlar, ahireti inkar ederek zekat vermezler” (Fussilet-7)

Miras paylaşımında da  yoksula, çaresizlere onları rızıklandıracak kadar bir pay ayrılmalıdır. (Nisa-8)
Sahip olduklarımızın temiz ve güzel olanlarından infak etmeliyiz. Pis, kötü, işe yaramayacak bir şeyler vermemiz infak sayılmaz. (Bakara-267)
İhtiyaç sahiplerine yapılacak yardımlar, insan onuru korunarak yapılmalıdır.
 “Sadakaları açıkça verirseniz ne güzel, Eğer onları yoksullara gizlice verirseniz sizin için daha iyidir..”(Bakara-271)

Kur’an sosyal adaleti, yoksulu doyurmayı, fırsat eşitliğini; nimetin, servetin, milli gelirin adil dağılımını emreder. Almayı değil, vermeyi emreder. Zekat toplumda sosyal adaleti sağlar.. 
Sahip oldukları nimetin, servetin az bir kısmını verenleri Yüce Allah kınamıştır. (Necm-34 Aliimran-180)
Bol bol, seve seve verenleri, infakta bulunanları ödüllendireceğini bildirmiştir. (Hadid-7 İnsan-8)
Mümin mal yığmak için değil, zekat vermek için çalışan, faaliyette bulunan kişidir.. (Muminun-4)
Yüce Allah  İzzet Baysal, Kadir Has gibi  hayır sever, mümin zenginler ister. 
Toplumda fakirlerin  veye zenginlerin değil, orta sınıfın çoğunluğu oluşturmasını ister. 
Refahın tabana yayılmasını, milli servetin adil paylaşımını ister. 

Kur’an nimeti serveti elde ettiğimizde hiç zaman geçirmeden zekatını ödememizi bildirmiştir. 
(Enam-141)
Bazı mezhep kabüllerine göre zekat bir yıl boyunca sahip olunan, elde tutulan servet üzerinden verilir. Kur’an dışı bu görüşü esas alanlar, servetlerini aile fertleri arasında bir yıl geçmeden el değiştirerek kendilerince dini yükümlülükten kurtulmakta ve ayni zamanda dindar gözükmüş olmaktadırlar.  Bu uygulama riyakarlığın katmerlisidir. Dine hile karıştırma gayretidir; Hile-i şeriye’dir. 
Bu Hile-i şeriye’yi İmam Şafi caiz görmüştür. Böylece mezhep kabulleri arasına girmiştir.

Sahip olunan para, mal, mülk, servet GEÇİCİ olan dünya hayatının nimetlerinden istifade etmek
için de harcanabilir; KALICI olan ahiret hayatının nimetlerinden istifade etmek içinde harcanabilir. 
Dünya hayatının süslerine aldanmamak gerekir, Ahiret hayatının süsleri daha güzel ve kalıcıdır.
(Kehf-7, 28, 31, ) İnfak etmek, zekat vermek bizleri Allah’ın rızasına, ahiret hayatının nimetlerine yaklaştıracaktır. İnfak etmemek ise, insanın Rabbine karşı nankörlüğüdür.  (Adiyat-6, 8)

Dünya nimetlerine meyletmek, servet biriktirmek; paylaşmamak insanın en belirgin zaaflarındandır.
Mal, mülk, para sahibi olanlar ve onlara özenenler Kasas süresi  76 – 85. ayetlerini çok dikkatli okumalıdır. Bu ayetlerin özeti şöyledir:
KARUN, sahip olduğu büyük servetle şımaran, azan biridir. Dostları ona “şımarma, çünkü Allah
şımaranları sevmez” diyerek nasihat ederler. Sahip olduğu imkanlardan infak etmesini söylerler.
O ise, sahip olduğu serveti kendisine ait bir ilimle, kendi çabasıyla, meşru yollardan  kazandığını ve
nasıl harcayacağına da sadece kendisinin karar vereceğini söyler.
Karun’un süslü, ihtişamlı, lüks yaşantısını gören bazıları da ona özenir.
“Ah! Karun’a verilenin bir benzeri bize de verilseydi. Gerçekten o, çok nasipli bir adam” derler.
Karun tavırları ile fesata, hasete, kıskançlığa neden olmuştur.
İman sahibi, barışa ve hayra yönelik iş yapanlar ise, Karun’a özenmezler “Allah’ın vereceği karşılık
daha üstündür” derler ve sabrederler. Bir gün Yüce Allah Karun’un servetini, sarayını yere geçirir-elinden alır. İmkanlarını Allah yolunda harcamayan, servetini infak etmeyen, israf eden Karun günümüz ifadesiyle iflas eder, beş parasız kalır. “Allah, kullarından dilediğine rızkı açıp yayıyor, dilediğine de ölçüyle veriyor-kısıyor.” Karun’a özenenlar hata yaptıklarını ve  iğreti dünya hayatının güzelliklerini istemektense
                                                                                                                                                                                    
  Allah’ın lutfunu istemenin daha doğru olduğunu anlarlar. Sonuç olarak; Allah’ın hoşnutluğunu
kazananlar takva sahibi olanlardır..  İniş sırasına göre ikinci sırada olan Kalem suresi 17-35. ayetlerinde ve Kehf suresi 32 -43. ayetlerinde de benzer kıssalar anlatılmıştır.
                                                                               * * * * *
İnfak: Harcamak, paylaşmak demektir. Kapsayıcı temel kavramdır. Zekat, sadaka, fitre, kurbanlık hayvan kesmek gibi maddi ve bilgi, ilim, hikmet gibi manevi paylaşımları, hayırları kapsar.

İnfak miktarı:
(Veyes-alûneke mâżâ yunfikûnekuli-l’afv—Sana neyi infak edeceklerini- harcayacaklarını, vereceklerini soruyorlar. De ki:Bağışladığını-verebileceğini... Bakara-219)  
Afv=Affetmek, bağışlanabilecek, verilebilecek miktardır.
İlgili ayetler topluca incelendiğinde infak miktarı gram, tutar gibi somut, nesnel değil; seve seve, isteyerek (Bakara-177 İnsan-8) içimizden gelerek, karşılık beklemeden, Allah rızası için (Tevbe-54 Leyl-20) verdiğimiz, bağışladığımız miktar olarak açıklanmıştır.

Kur’an zekat miktarıyla ilgili 1/40 veya başka oranlar, tutarlar bildirmez. Bunlar mezhep kabulleridir, beşeri tespitlerdir. Zekat miktarında üst sınır yoktur. İman ve takvaya bağlılık ölçüsünde infak, zekat miktarı, oranı artacaktır.  Zekat miktarıyla orantılı olarak sevap kazanma ümidimiz de artacaktır. Yapılan infaklar Allah’a yaklaşma vesilesi- aracıdır. (Tevbe-99)

Kazancımız helal ve yasal yollardan olmalıdır. Harcamalarımız da ayni şekilde meşru- helal ve yasal
yerlere olmalıdır. Zekat helal kazançtan verilmelidir. Gayri meşru yollardan elde edilen kazanç ile
yapılan hayırdan sevap ummak beyhudedir. El emeğimiz, alın terimizle çalışarak elde ettiğimiz helal kazancımızı, servetimizi; saçıp, savurmadan;  israfa yol açmadan ve meşru işlerde, helal yerlere harcamalı, tüketmeliyiz. Dünyanın nimetlerini; güzelliklerini, zevklerini helal dairesinde yaşamalıyız. Ahirette nimetten kesinlikle sorguya çekileceğimizi unutmamalıyız.. (Tekasür-8)

Sınırsız olan ihtiyaçlar değil, nefsin ihtiraslarıdır, arzulardır. İhtiyaçlar karşılanır ama ihtirasları, arzuları tam olarak karşılamak mümkün değildir.. Zekat miktarı gösterişten, lüksten, israftan artan değil; doğal, beşeri ihtiyaçlardan artan miktar olmalıdır. Ancak bu konuda bir standarttan bahsetmek de mümkün değildir. İhtiyaçlar kişinin yaşadığı zaman ve coğrafyaya göre; aile ve iş hayatına göre; eğitim, kültür seviyesine göre farklılık gösterebilir. 20-30 sene önce lüks-israf olarak kabul edilen bir çok şey günümüzde sıradan, doğal  ihtiyaç olarak kabul edilebilir. Köyde yaşayan birinin lüks algısı ile metropolde yaşayan birinin lüks algısı farklı olabilir..

Kur’an sırati mustakimi; mütevazi, vasat, orta yolu işaret eder. Kendimizin, ailemizin; özel ve iş
hayatımızın ihtiyaçları için gerekli miktarı israfa kaçmadan dengeli, mütevazi ölçülerde ama cimrilik de yapmadan ayırdıktan, harcadıktan sonra artan tutarı infak etmeliyiz.

 “Onlar harcadıkları zaman ne savurganlığa saparlar ne de cimrilik ederler. O ikisi arasında bir
dengededir bu..” (Furkan-67)

   Yaratılan her şey mikrodan, makroya birbiriyle karşılıklı ilişki ve etkileşim halindedir. Herkes, her şey kollektif bütünün bir parçasıdır. Toplum, birbiriyle direkt veya endirekt organik ilişki içinde olan;  farklı yeteneklere, mesleklere sahip fertlerden oluşan entegre bir yapıdır.. Toplumla birlikte, entegre yapının bir parçası olarak yaşayan, çalışan ve artı değer, kâr, gelir elde eden fert bilmelidir ki, bu sahip olduğu gelir, servet içinde toplumun katkısı ve hakkı vardır. 

 “Onların mallarında, ihtiyaç sahibi için, yoksun ve yoksul için bir hak vardır.” (Zariyat-19)

İnsan sosyal bir varlıktır. Ancak bir toplumumun ferdi olarak, toplumla birlikte yaşayarak, çalışarak kazanmak, mal-mülk sahibi olmak mümkündür. Zenginlik de toplumun katkısı olduğu gibi, yaşanan açlık ve fakirlikte de toplumun sorumluluğu vardır.

Yaşam sürecinde ihtiyacımız olan gıda, giyim, barınma gibi mal ve maddeler ancak kollektif çalışmayla, birden çok kişinin katkısıyla kullanıma hazır hale gelir. Toplum halinde yaşamamızın sonucu olarak ihtiyacımız olan mal ve hizmetlere kolayca ulaşırız, refah ve huzur içinde yaşarız.
Yediğimiz bir yudum ekmeğin içinde bile, tarlayı ekip biçen köylü vatandaştan, fırıncıya, bakkala
kadar bir çok insanın emeği katkısı vardır. Barış, huzur, mutluluk içinde yaşayan fert, topluma karşı kendini her zaman borçlu hissetmelidir.
Bir an için toplumdan soyutlanmış tek başına yaşayan bir kişi düşünelim. Böyle bir kişinin bırakın para, mal, mülk kazanmasını yaşaması bile, hele mutlu, güzel bir şekilde yaşaması mümkün değildir. Onun içindir ki, insanlar tarih boyunca hep bir arada olamaya, birlikte yaşamaya ihtiyaç duymuşlardır. Şehirleşmeye, medenileşmeye, medeniyetler kurmaya çalışmışlardır.

Yoksulluğun tek nedeni az çalışmak, tembellik etmek değildir. Kişi elinden gelen gayreti göstermesine rağmen kendi dışında gelişen nedenlerden dolayı da yoksullaşabilir. Ülke genelinde hatta dünya ölçekli yaşanan ekonomik krizler, şirket iflasları, kapitalizm, tekelleşme eğlimleri, haksız rekabet koşulları,
savaşlar veya  sağlık nedenleri gibi bir çok sebeplerle kişiler işsiz, parasız kalabilir, yoksullaşabilirler.
Bu toplumsal, sosyal değişimler bazı kişileri de bir an da servet sahibi yapabilir. Zekat, işte bu toplumsal, sosyal, ekonomik dinamiklerin değişmesi sonucu ortaya çıkan yoksulluğu telafi etme araçlarından biridir.

Refah tabana yayılmazsa toplumda huzur olmaz. Toplumsal kargaşaların asıl nedeni her zaman ekonomik nedenler, adaletsiz gelir dağılımı olmuştur. Servetin, nimetin belli ellerde toplandığı, toplumsal sosyal adalet anlayışından uzak toplumlarda fitne, fesat, kargaşa eksik olmaz.

 “Allah’ın sana verdikleri içinde ahiret yurdunu ara, dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana güzel davrandığı gibi sen de güzel davran. Allah’ın sana lütufta bulunduğu gibi sen de lütufta bulun. Yeryüzünde fesat isteyip durma, çünkü Allah fesat peşinde koşanları sevmez..” 
(Kasas-77)
“Mal toplayıp onu sayıp duran .....  kimsenin vay haline..”  (Hümeze-1, 2)

Zekat; ferdin yaşadığı topluma karşı olan sorumluluğunu, borcunu ifa etmesidir. Zekat, toplumun yoksul olan fertlerinin; yoksul kalanların hakkı olandır;  zenginlerin, yoksullara lutfu değildir. (Enam-141 İsra-26 Rum-38) Zekat olarak verdiklerimizin Allah’ın bize bahşettiği nimetler, rızıklar olduğunu unutmamalıyız. (Necm-48) Nimetin, rızkın, mülkün asıl sahibi  yüce Allah’tır. ( Bakara-112 Aliimran-180 Maide-120)
Zekat, sadece belli tutarın üzerinde servet sahibi olan zenginlere mahsus bir ibadet değildir.
Asgari seviyede geliri, malı olanlar da zekat vermelidir.
“Müminler, bollukta ve darlıkta infak ederler..” (Ali İmran-134)

Geleneksel anlayıştaki zekat nisabı; ihtiyaçtan artan mal miktarı 85 gr. Altın değerini aşarsa zekat verilir kabulü Kur’andan onay almaz. Kur’an’da böyle miktarlar, tutarlar, oranlar yoktur.
Bunlar geçmişin, ataların uygulamalarıdır. Beşeri tercihleri, uygulamaları genelleştirilip İslam dairesine almaya çalışmak, aslında İslam’ı Kur’an dairesi dışına çıkarma gayretleridir.
İhtiyaçtan artan bir gıram altın değerinde de olsa onun zekatı verilmelidir. 

Zekat ibadettir. İbadetler sadece Allah rızası için yapılır; zekat sadece Allah’ın rızasını, hoşnutluğunu kazanma umuduyla verilir. Yaptığımız iyilikten daha fazlasını umarak-bekleyerek (kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez mantığıyla) iyilik yapmamalıyız. ( Müdesir-5-7)
Yaptığımız iyiliği, gördüğümüz bir iyiliğin karşılığı olarak da yapmamalıyız. İyilik yapmaktaki-infak
etmekteki amacımız  sadece Rabbimizin hoşnutluğunu kazanmak olmalıdır. ( Leyl-20)
Zekat verdiğimiz kişiden hiçbir karşılık, teşekkür bile beklememeliyiz. (İnsan-9)
Verdiğimiz sadakaları başa kakmak riyanın göstergesidir. Böyle bir davranış yaptığımız hayrı boşa çıkarır. (Bakara-264)

İnfakta bulunmak şükrün ifadesidir. Verdiği nimetlerden dolayı Allah’a şükrümüzü bildirmektir.
Allah şükredenlerin, zekat verenlerin nimetini arttırır. Bakara suresi 261. ayetinde mallarını Allah yolunda harcayanlara, infak edenlere, zekat verenlere yaptıkları hayrın karşılığının 700 kat olarak verileceği hatta daha da arttırılabileceği  bildirilmiştir.

Yaptığımız infakları, hayırları; verdiğimiz zekatları Yüce yaratan kendisine verilmiş borç olarak ifade etmiş ve  karşılığını-ödülünü ahirette vereceğini bildirmiştir.

“Kim var Allah’a güzel bir şekilde borç verecek? Ve Allah böyle birinin verdiğini birçok kez
  katlayarak artıracaktır..” (Bakara-245)
“Allah’a kim güzel bir borç verecek ki, O onun verdiğini kat kat artırsın. Böyle birisi için onur 
   verici bir ödül de vardır..” (Hadid-11, 18)
“Şu bir gerçek: Sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar, bir de Allah’a
   güzelce borç verenler için karşılıklar kat kat yapılır. Onlar için, onur verici bir ödül de vardır..” 
   (Hadid-18)
“Eğer Allah’a gönül hoşluğuyla bir şey borç verirseniz O, onu sizin için katlayarak artırır ve sizin
   hatalarınızı bağışlar..” (Teğabün-17)
                                                                                    
Bakara suresi 271. ayetinde ise, verdiğimiz sadakaların günahlarımızın bir kısmını örteceği bildirilmiştir.
İnfakta bulunmak, zekat vermek asla zarar etmeyeceğimiz bir ticarettir.
Yüce Allah infak ettiğimizin yerine bir başka nimetini, bereketini lütfeder.

“Allah’ın Kitabı’nı okuyanlar, namazı kılanlar, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açık    infak edenler, asla zarar etmeyecekleri bir ticaret umabilirler..” (Fatır-29)
“İnfak ettiğiniz her nimet size tam bir biçimde geri verilir..” (Bakara-272)
                                                                                                                                                                   “Allah yolunda harcadığınız herşey size tam olarak ödenir; hiçbir haksızlığa uğratılmazsınız.”    (Enfal-60)
De ki: “Rabbim, kullarından dilediğine rızkı bolca-genişçe verir, dilediğine de kısarak verir.
Bir şey infak ederseniz O, onun yerine başka bir şey lütfeder. Rızık verenlerin en hayırlısıdır O.
(Sebe-39)

Zekat,  geçtiği bir çok ayette namazla birlikte anılmaktadır. “Namazı yerine getirin, zekatı verin”
(Bakara 43, 83, 110.........)  Böylece namazın manevi arındırma özelliği yanında, zekatın ekonomik bir arındırma getirdiğine dikkat çekilmiştir.
                                                                                        * * * * *
Birleşmiş Milletler verilerine göre dünya nüfusunun yarısının, günde 2 dolardan az bir parayla geçinmeye çalıştığı bilinmektedir. Dünyada 1,2 milyar kişi ise, günde 1 dolardan az parayla  yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadır. Dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 15’i açlık sorunuyla karşı karşıyadır.
Yapılan hesaplara göre dünyada açlık sorununu ortadan kaldırmak için gereken para 70 milyar dolardır. Lübnan asıllı Meksika vatandaşı Carlos Slim adlı kişinin serveti 73 milyar dolardır. Micro Soft’un sahibi Bill gates’in serveti 67 milyar dolardır. Yani bir kişinin serveti dünyadaki açlık sorununu çözmeye yeterlidir. Gelir dağılımındaki bu adaletsizliğin izahı mümkün değildir..
Ülkemizde gelir dağılımı adaletsizliği son 10 yılda (2004-2014) Büyük artış göstermiştir. Dünyada 10 yılda milyarder sayısı 3 kat artmışken ülkemizde 10 kat artmıştır. Forbes dergisine göre 44 milyarderimiz vardır.

Yapılan araştırmalara göre ülkemizde milli gelirin %80’nini nufusun % 5’i;  nufusun %95’i ise, milli gelirin %20’sini paylaşmaktadır .  Türk-iş’in 2015 Mayıs ayında yaptığı araştırmaya göre 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı;  yani sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için gereken gıda harcaması tutarı 1.349.-TL’dır. Yoksulluk sınırı ise; yani sağlık, giyim, barınma, eğitim, ulaşım,  gibi diğer ihtiyaçlarla birlikte gereken harcama tutarı  4.394TL’dır. Ülkemizde asgari ücret 1.000.-TL cıvarındadır, bu demektir ki, ülkemizde asgari ücretle çalışan 8 milyon kişi açlık sorunu yaşamaktadır. Nüfusumuzun büyük bir çoğunluğu da yoksuldur..
Diğer taraftan Türkiye’de her yıl 3,6 milyar liralık ekmek, 16 milyar liralık meyve ve sebze çöpe atılmaktadır. Dünyada her yıl 222 milyon ton gıda maddesi çöpe atılmaktadır.
Diğer taraftan bütün Afrika Kıtası'nın gıda üretimi 230 milyon ton’dur. İsraf ciddi boyutlardadır.
Dünya çapında üretilen gıda maddelerinin yarısının şu veya bu şekilde, farkı nedenlerle tüketilemediği, israf-ziyan edildiği tahmin edilmektedir. Dünyada çöpe atılan ekmek adeti milyonlarla ifade edilmektedir.

“Allah israf edenleri sevmez..” (Enam-141  Araf-31)

Dünyadaki açlığın, yoksulluğun, yaşanan ekonomik  buhranların, toplumsal huzursuzlukların en önemli nedeni : Kapitalist düzen ve emperyalizmdir. Sosyal adaletsizlik, servetin, mülkün belli ellerde toplanması, infak edilmemesi ve israftır. Kur’an hükümlerinden ve fıtrattan uzak yaşanmasıdır.

“Yeryüzünde hareket eden hiçbir canlı yoktur ki, onun rızkını vermek Allah’a ait olmasın.” (Hud-6)
“Allah herşeye, herkese gıda ulaştırır, Mukît’tir; yarattıklarını besleyen, doyurandır.” (Nisa-85)
“Allah, rızıkta kiminizi kiminize üstün kılmıştır. Fazla verilenler, rızıklarını ellerinin altındakilere
aktarıp da hepsi onda eşit hale gelmiyor. Allah’ın nimetini mi inkar ediyor bunlar?” (Nahl-71)

 “Yeryüzünde sabit dağlar yerleştirdi. Orada bereketler yarattı ve orada dört evrede-dört mevsimde
 ihtiyaç sahibi olanlar için fark gözetmeden gıdalar-rızıklar-azıklar takdir etti. İsteyip duranlar-çalışanlar, emek verip ter akıtanlar için eşit miktarda olmak üzere..” (Fussilet-10)

Kur’an’da gıda maddeleri anlamında kullanılan rızık, rızıklandırma terimi yaklaşık 80 ayette geçer.
Yüce Allah sahip olduğumuz rızıklardan-gıda maddelerinden, onlara bizden daha az sahip olanlarla eşit hale gelene kadar infakta bulunmamızı, paylaşmamızı emretmektedir. (Nahl-71)
Beslenmek en temel hayati  ihtiyaçtır. Kur’an insanların beslenme, açlık sorunu yaşamalarını
istememektedir. Gıda maddelerinin dengesiz dağılımını eleştirmektedir.
Salih peygamber-Semud Kavmi kıssasında ise, devenin-hayvanların beslenme haklarına vurgu yapılmıştır. Çok miktarda ot ve su tüketeceği endişesiyle deveyi kesen Semud Kavmi  helâk edilmiştir. İnsan suresi 8. ayetinde de nimetleri hayvanlar ve esirlerle paylaşmamız gerektiği bildirilmiştir.

Yüce Allah Kerim’dir-Lütfu bol, cömert olandır; Rahman’dır-Rahmeti sınırsız olandır; Mukit’tir-Yarattıklarını besleyen, doyurandır. Rezzak’tır rızkı bol bol verendir. Yüce Allah yarattığı kullarını doyuracak kadar rızkı dünya sofrasına sunmuştur. Yaşanan açlık sorununun; bazı ülkelerde yaşanan açlıktan toplu ölümlerin baş sorumlusu sahip oldukları imkanları ihtiyaç sahipleriyle paylaşmayan aç gözlü, bencil zalimlerdir..

“Dünya herkesi doyuracak kadar kaynağa sahiptir. Ama herkesin aç gözlülüğünü doyuracak kadarına değil.” (Gandhi)

Sad suresi 23. ayetinde insanların aç gözlülükleriyle ilgili anlatılan kıssada 99 koyunu olan bir kişinin sadece bir koyunu olan kardeşiyle tartıştığı, kavga ettiği ve kardeşinin elinden o bir koyunu da aldığı anlatılır.

 “Size verdiğimiz rızkın temizlerinden yiyin. Bu konuda azgınlık etmeyin. Yoksa öfkem üzerinize
  çöker. Ve kimin üstüne öfkem inerse o uçuruma gider.  ” (Ta Ha -81 )
“Allah’ın, lütfundan kendilerine verdiği şeylerde cimrilik edenler-infakta bulunmayanlar bunun
  kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Tam aksine bu onlar için bir şerdir. O cimrilik konusu  yaptıkları şey, kıyamet günü bir tasma gibi boyunlarına dolandırılacaktır. Göklerin ve yerin mirası  Allah’ındır. Allah yapmakta olduklarınızdan haberdardır..” (Aliimran-180)

Saygılarımla.
VEDAT AKBAŞAK


                                                                              
                                                                                                                                                                                                                           

SADECE İSLAM DİNDİR..

  Su insanlar için en önemli nimetlerden biridir; elbette temiz, doğal olan su. Suyu içeriz, yemek çorba yaparız, temizlik işlerimizde vs....