“Onların-müminlerin
mallarında, ihtiyaç sahibi için, yoksun ve yoksul için bir hak vardır..”
(zariyat-19)
“Sevdiğiniz şeylerden infak
etmedikçe, bağışlamadıkça-zekat- sadaka vermedikçe iyiliğe asla
erişemezsiniz. Verdiğiniz
her şeyi Allah görür, bilir..
(Aliimran-92)
Sağlıklı yaşam için kanın
vücutta dolaşımı ne kadar önemliyse, sağlıklı bir ekonomi ve toplumsal
refah için mal ve paranın elden ele dolaşımı da o kadar önemlidir.
Vücudun bir uzvuna kan
gitmezse o uzuv ölür. Mal-para belli ellerde toplanırsa ve toplumun bazı
kesimleri açlığa, sefalete mahkum edilirse o toplumda
rahat, huzur kalmaz.
Kur’an kapitalizmi reddeder. Servet; üretim araçları, mal ve nimetler
sadece zenginler arasında
dönüp,
duran bir kudret ve egemenlik aracı olmasın diye infak, zekat emredilmiştir. (Haşr-7)
"İslam'daki zekatın ve benzeri mali ibadetlerin amacı, yalnız yardım değildir; ayni zamanda orta sınıf meydana getirmek/orta sınıfı büyütmek, zengin hakimiyetini kaldırmaktır." (Abdülbaki Gölpınarlı)
Mal yığanlar, para biriktirip infak etmeyenler, varlık
içinde safahata dalanlar, azıp da dünya hayatını yeğleyenler, lüks ve israf içinde yaşayanlar cehennem ehlidir. (Tevbe-34 -54-55 Mearic-18 Humeze-2 Naziat-37 Vakıa-45 ) Ahirette onların mal ve servetleri
hiçbir işe yaramayacaktır. (Hakka-28, 29)
Hayırlarda öne geçenler ise, adn cennetlerine
gireceklerdir... (Fatır-32, 33)
Mülk Allah’ındır. Dünya nimetleri insanların istifadesine
sunulmuş emanettir. İsraf: Emanete ihanettir; aşırı, gereksiz ve zararlı, günah olan şeylere, yerlere
yapılan harcamalardır.
Allah israf edenleri, savurganlık yapanları sevmez. (En'am-141 A’raf-31)
İsraf günah, lüks tutkusu en büyük israftır. Lüks tüketim
ihtiyaçları karşılamak için değil; nefsin ihtiraslarını, arzularını tatmin ve
gösteriş için yapılan harcamalardır. İsraf, helâk nedenidir.
“....Ve
israfa saplanıp haddi aşanları helâk ettik...” (Enbiya-9)
“Yiyin, için fakat israf-savurganlık
etmeyin. Allah israf edenleri sevmez..” (A’raf-31)
“ Saçıp savuranlar-israf edenler şeytanların kardeşleridir..” (
İsra-27)
Zenginlik, çokluk yarışı, makam-ünvan sevdası, mal
biriktirme çoğaltma hırsı, cimrilik, bencillik, kibir, şımarıklık, konfor
düşkünlüğü, gösteriş tutkusu gibi iğreti arzular insanı yoldan çıkarır. Kur’an’dan ve
beşeri değerlerden uzaklaştırır; helâk olmasına, ateşe,
cehenneme yuvarlanmasına neden olur.
(Muhammed-38
Humeze-1-7 Tekasür- 1, 8 Fecr-20
Kasas-58 Furkan – 18, 43, 44 Tevbe 34, 35)
“Aşağı-ateşe yuvarlandığında malı onu kurtaramayacaktır..”
(Leyl-11)
“size verilen şeyler, şu iğreti hayatın
nimetidir. İnanıp Rablerine tevekkül edenler için Allah katında -ahirette
bulunan ise daha hayırlı, daha kalıcıdır. Hâlâ aklınızı işletmeyecek misiniz?”
(Şura-36 Kasas-60)
“Şu iğreti, basit hayat
bir oyun ve eğlenceden başka şey değildir. Sakınıp korunanlar için ahiret yurdu
elbette ki daha iyidir. Hâlâ aklınızı işletemeyecek misiniz?” (Enam-32)
“Allah’ın sana verdikleri
içinde ahiret yurdunu ara, dünyadan da nasibini unutma.” (Kasas-77)
Yaşam süreci dünya ve ahiret hayatından oluşmaktadır. Dünya hayatı
sınırlı süreli, geçici olmasına karşın ahiret ebedidir, kalıcıdır. Dünya
hayatının nimetlerinden meşru sınırlar
içinde elbette nasibimizi alacağız. Ancak asıl olan ahiret hayatıdır. Ahiret
hayatındaki yerimizi, konumumuzu dünya hayatındaki yaşantımız; iş ve
eylemlerimizle kendimiz belirleriz.
Ahireti düşünmeden, dünyevi nimetlerden, zevklerinden olabildiğince
fazla nasiplenerek yaşamak;
günü yaşamak, sonrasını düşünmemek; carpe diem anlayışı İslam
anlayışı ile asla bağdaşmaz.
Mümin öncelikle ahireti düşünerek yaşamalıdır.
Dünya hayatı geçici, aldatıcı zevkten başka bir şey değildir.
(Aliİmran-185)
Ahiret hayatı elbette daha güzeldir. (Aliİmran-14)
“İşin gereği şu ki insan; aceleci, hırslı, sabırsız, tahammülsüz yaratılmıştır.” (Mearic-19)
Bu şekilde yaratılmış olmamız hiç şüphesiz bir imtihan aracıdır.
Kısa süreli ufak çıkarlar için, uzun süreli büyük çıkarlar feda
edilmemelidir.
Dünya hayatının geçici, küçük zevklerini, nimetlerini, ahiretin
kalıcı büyük nimetlerine tercih etmemeliyiz. Fıtratımızda bulunan iyi, güzel nitelikler ahireti öncelememizi
söyler, nefsimiz-şeytanın dürtelemeleri ise, kısa dönemli çıkarları, dünyanın geçici güzelliklerini, süslerini
öncelememizi söyler..
Kur’an dünya hayatını ahirete tercih edenlerin büyük bir sapıklık
içinde olduklarını bildirmektedir. (İbrahim-3)
"Aceleye getirilmiş hazları değil, sabır dolu
tatminkarlığı seçin." Epiktetos
Genel anlamda ahireti dünya hayatına öncelememiz gerektiği gibi
dünya hayatımızda, yaşam sürecimizde de hemen doyuma ulaşma arzusu ile uzun
vadeli kalıcı çıkarlarımızı kısa vadeli ufak çıkarlara tercih etmemeliyiz.
Yapılan araştırmalarda doyuma ulaşma arzularını erteleyen akılcı, sabırlı kişilerin
daha başarılı ve mutlu bir hayat sürdükleri tespit edilmiştir.
5-6 yaşlarındaki çocuklara verilen ve anında tüketebilecekleri bir
şeker ile, otuz dakika beklemeleri sonucunda alabilecekleri 3 şeker arasında
seçim yapmaları istenmiştir.
“25-30 yaşlarına geldiğimizde erteleme becerisine
sahip kişilerin uzun erimli hedeflere ulaşma konusunda daha başarılı
olduklarını, bu kişiler arasında
uyuşturucu kullanımının daha az ve eğitim düzeylerinin daha yüksek olduğunu,
beden kitle endeksinin daha düşük olduğunu gördük. Bu kişilerin beyinlerini taramadan
geçirdiğimizde, beynin sorun çözme, yaratıcı düşünce ve dürtrüsel davranışların
denetimiyle ilgili prefrontal korteks bölgesinde daha yoğun bir etkinliğe tanık
olduk. Öyle ki, küçük yaşta doyumu ertelemeyi (rasyonel düşünmeyi, sabırlı
olmayı ) öğrenmek ile erişkinlikte başarılı olmak arasında karşılıklı bir
ilişki söz konusudur....”
(W. Mischel - Cumhuriyet Bilim
Teknoloji eki 19.12.2014 Sayı:1448 S: 3)
Tarih boyunca yaşanan savaşların, acıların, zulümlerin, çekilen
sıkıntıların, temel nedeni, dünya nimetlerine daha fazla sahip olma yarışıdır.
Servet ve saltanat kavgasıdır. Din bu azgınlıkların bahanesi, kılıfı olarak
kullanılmıştır. Din adına yapılan savaşların pek çoğunun asıl nedeni servet ve
saltanat sahibi olmaktır, sömürüdür.
İnsanların uymakta en çok zorlandığı ilahi emirler;
özgürlük ve infakla ilgili olan emirlerdir. İnsanlarda diğer insanları egemenlikleri altına alma, kendilerine bağımlı
kılma, onları sömürme ve mal, mülk biriktirme ihtirası vardır. Bunlar
Firavun’un izinde giden diktatörlerin ve sömürgeci emperyalistlerin temel özellikleridir.
Beled suresi 6 – 20. ayetlerinde sahip oldukları imkanları
infak etmeyerek gösteriş amaçlı
tüketenler kınanarak şomluk, uğursuzluk yaranı oldukları
bildirilirken; infak edenler, yetimleri, açları doyuranlar ve zincirleri
çözenler-insanların özgür yaşamalarını sağlayanlar övülmüştür; uğur, bereket
yaranı-dostları oldukları bildirilmiştir..
İhtiras, aç gözlülük, mal yığmak ve makam sevdası nefsin
fücur-kötü çirkin yönlerini açığa çıkarır.
Aslında şeytan; nefsin bu kötü yönlerinden,
yönelişlerinden başka bir şey değildir.
Şeytan, insan ve cin gibi ayrı bir varlık değildir... “Cinlerden
de insanlardan da olur o.” (Nas-6)
Bizi doğru yoldan alıkoyan, yanlış
yollara saptıran kim ise, ne ise şeytanımız odur. Birinci fail kendi nefsimizdir. Arzu ve
ihtiraslarımızdır.
Hz. Adem ve eşine cennette/bahçede
olan rızıklardan, nimetlerden bol bol
yemelerine izin verilmesine rağmen (Bakara-35 A’raf-19) haddi, Allah’ın
sınırlarını aşınca; BAĞY-taşkınlık yaparak,
arzu ve ihtiraslarına şeytanın vesvesesine, nefislerinin kötü yönlendirmelerine
uyarak (Bakara-36, A'raf-20) yasak ağaç/secerin meyvesi ile
sembolize edilen ihtiyaçlarının ötesinde ve hakkı olmayan sınırsız mala, mülke ve sonsuz
saltanat vaatlerine aldanarak (Ta-Ha-120) zalimlerden
olmuşlardır. Nefislerinin kötü, çirkin yönleri ortaya çıkmıştır.. Elbiselerimizle
bedenimizi, edep yerlerimizi örteriz, takva elbisesi ile nefsimizin çirkinliklerini örteriz. Takva müminin manevi
korunma savunma aracıdır. Dünyada takvaya uzak yaşayan ahirette cennete uzak
olur.
“Ey
ademoğulları! Size, çirkin yerlerinizi örtecek giysi ve süs kıyafeti indirdik.
Ama takva giysisi en hayırlısıdır. İşte bu, Allah’ın ayetlerindendir. Düşünüp
öğüt almaları umuluyor..” (A’raf-26)
Yüce Allah sahip olunan nimet ve servetten ana-babaya,
akrabalara, öksüzlere, yetimlere, fakir ve
düşkünlere, özgürlüğünü yitirmiş olanlara-kölelere,
borçlulara, kalpleri İslam’a ısındırılacak olanlara, Allah yolunda çalışan, gayret gösterenlere, hicret
edenlere, yoksul ve çaresizlerle, yolda kalanlara; sadaka, zekat vermeyi, infak etmeyi bu konuda cömert olmayı emretmiştir.
(Bakara-215 Tevbe-60
Rum-38)
Kur’an kimlere zekat
verileceğini tek tek saymıştır. Bunlar gerçek kişilerdir, şahıslardır. Zekatlarımızı kendi elimizle ihtiyaç sahibi kişilere vermeliyiz. Bir
takım yardım kuruluşları, dernekler, vakıflar aracılığıyla verilen zakatın, yapılan hayrın yerine ulaşıp
ulaşmadığını bir suistimal olup olmadığını çok ciddi, çok sıkı takip etmek gerekir.
Zekat: Temizlenme,
arınma demektir. Zekat, servetin içindeki toplumun, yoksulun hakkı olan
tutardır.
Zekat vermek serveti temizler; maneviyatı arındırır,
inananları Allah’ın hoşnutluğuna yaklaştırır.
(Leyl-18, 21) Malın bereketini arttırır. Zekat ve bereket
kelimelerinin Kur'an'da aynı sayıda (32'şer kez) geçmesi anlamlıdır..
Zekat; iyi niyetli, gayretli, çalışma arzusu olduğu halde
bir şekilde acze düşmüş veya çalışamaz hale gelmiş kişilere verilmelidir. Tembelliği,
hazırcılığı, istismarı yaşam tarzı haline getirmiş; dilenmeyi meslek edinmiş veya yapılan yardımı saçıp, savuranlara, gereksiz
yerlere harcayanlara zekat verilmemelidir. Bu tarz kişilere sadece karınlarını doyuracak kadar rızık ve giyim eşyası verilerek güzel
sözlerle onlara nasihat edilmelidir.
(İsra-26 Nisa-5)
İffetleri, onurları yüzünden ihtiyaç sahibi olduğunu
söyleyemeyenler, yüzsüzlük yapmayanlar özellikle tespit edilmeli ve bu kişilere öncelikle yardım edilmeli,
zekat verilmelidir. (Bakara-273)
Müminler birbirlerini infakta bulunmaya, hayırlarda
yarışmaya teşvik etmelidir. (Fecr-17, 18)
Yoksulu doyurmayı özendirmeyenler ve yardıma, hayra engel
olanlar şiddetle kınanmıştır.
(Maun suresi - Hakka-34
Mearic-21 Kalem-12 Kaf-25)
Zekat vermeyenler ahireti inkar edenlerle bir tutulmuştur.
“Onlar,
ahireti inkar ederek zekat vermezler” (Fussilet-7)
Miras paylaşımında da
yoksula, çaresizlere onları rızıklandıracak kadar bir pay ayrılmalıdır.
(Nisa-8)
Sahip olduklarımızın temiz ve güzel olanlarından infak
etmeliyiz. Pis, kötü, işe yaramayacak bir şeyler vermemiz infak sayılmaz.
(Bakara-267)
İhtiyaç sahiplerine yapılacak yardımlar, insan onuru
korunarak yapılmalıdır.
“Sadakaları açıkça verirseniz ne güzel, Eğer onları yoksullara
gizlice verirseniz sizin için daha iyidir..”(Bakara-271)
Kur’an sosyal adaleti, yoksulu doyurmayı, fırsat
eşitliğini; nimetin, servetin, milli gelirin adil dağılımını emreder. Almayı
değil, vermeyi emreder. Zekat toplumda sosyal adaleti sağlar..
Sahip oldukları nimetin, servetin az bir kısmını verenleri
Yüce Allah kınamıştır. (Necm-34 Aliimran-180)
Bol bol, seve seve verenleri, infakta bulunanları
ödüllendireceğini bildirmiştir. (Hadid-7 İnsan-8)
Mümin mal yığmak için değil, zekat vermek için çalışan,
faaliyette bulunan kişidir.. (Muminun-4)
Yüce Allah İzzet
Baysal, Kadir Has gibi hayır sever,
mümin zenginler ister.
Toplumda fakirlerin veye zenginlerin değil, orta sınıfın çoğunluğu oluşturmasını ister.
Refahın tabana yayılmasını, milli servetin adil paylaşımını ister.
Kur’an nimeti serveti elde ettiğimizde hiç zaman
geçirmeden zekatını ödememizi bildirmiştir.
(Enam-141)
Bazı mezhep kabüllerine göre zekat bir yıl boyunca sahip
olunan, elde tutulan servet üzerinden verilir. Kur’an dışı bu görüşü esas alanlar, servetlerini aile
fertleri arasında bir yıl geçmeden el değiştirerek kendilerince dini
yükümlülükten kurtulmakta ve ayni zamanda dindar gözükmüş olmaktadırlar. Bu uygulama riyakarlığın katmerlisidir. Dine hile
karıştırma gayretidir; Hile-i şeriye’dir.
Bu Hile-i şeriye’yi İmam Şafi caiz görmüştür. Böylece
mezhep kabulleri arasına girmiştir.
Sahip olunan para, mal, mülk,
servet GEÇİCİ olan dünya hayatının nimetlerinden istifade etmek
için de harcanabilir; KALICI olan ahiret hayatının
nimetlerinden istifade etmek içinde harcanabilir.
Dünya hayatının süslerine aldanmamak gerekir, Ahiret
hayatının süsleri daha güzel ve kalıcıdır.
(Kehf-7, 28, 31, ) İnfak etmek, zekat vermek bizleri
Allah’ın rızasına, ahiret hayatının nimetlerine yaklaştıracaktır. İnfak etmemek
ise, insanın Rabbine karşı nankörlüğüdür.
(Adiyat-6, 8)
Dünya nimetlerine meyletmek, servet biriktirmek;
paylaşmamak insanın en belirgin zaaflarındandır.
Mal, mülk, para sahibi olanlar ve onlara özenenler Kasas
süresi 76 – 85. ayetlerini çok dikkatli
okumalıdır. Bu ayetlerin özeti şöyledir:
KARUN, sahip olduğu büyük
servetle şımaran, azan biridir. Dostları ona “şımarma, çünkü Allah
şımaranları sevmez” diyerek nasihat ederler. Sahip olduğu imkanlardan infak etmesini
söylerler.
O ise, sahip olduğu
serveti kendisine ait bir ilimle, kendi çabasıyla, meşru yollardan kazandığını ve
nasıl harcayacağına
da sadece kendisinin karar vereceğini söyler.
Karun’un süslü,
ihtişamlı, lüks yaşantısını gören bazıları da ona özenir.
“Ah! Karun’a
verilenin bir benzeri bize de verilseydi. Gerçekten o, çok nasipli bir adam”
derler.
Karun tavırları ile
fesata, hasete, kıskançlığa neden olmuştur.
İman sahibi, barışa ve hayra yönelik iş yapanlar ise, Karun’a
özenmezler “Allah’ın vereceği karşılık
daha üstündür” derler ve sabrederler. Bir gün Yüce Allah Karun’un
servetini, sarayını yere geçirir-elinden alır. İmkanlarını
Allah yolunda harcamayan, servetini infak etmeyen, israf eden Karun günümüz
ifadesiyle iflas eder, beş
parasız kalır. “Allah, kullarından dilediğine rızkı açıp yayıyor, dilediğine de
ölçüyle veriyor-kısıyor.” Karun’a özenenlar hata yaptıklarını ve iğreti dünya hayatının güzelliklerini
istemektense
Allah’ın lutfunu istemenin daha doğru olduğunu anlarlar. Sonuç olarak;
Allah’ın hoşnutluğunu
kazananlar takva
sahibi olanlardır.. İniş sırasına göre
ikinci sırada olan Kalem suresi 17-35. ayetlerinde ve Kehf suresi 32 -43.
ayetlerinde de benzer kıssalar anlatılmıştır.
* * * * *
İnfak: Harcamak, paylaşmak demektir. Kapsayıcı temel kavramdır.
Zekat, sadaka, fitre, kurbanlık hayvan
kesmek gibi maddi ve bilgi, ilim, hikmet gibi manevi paylaşımları, hayırları
kapsar.
İnfak miktarı:
(Veyes-alûneke
mâżâ yunfikûnekuli-l’afv—Sana neyi infak edeceklerini- harcayacaklarını,
vereceklerini soruyorlar. De ki:Bağışladığını-verebileceğini... Bakara-219)
Afv=Affetmek, bağışlanabilecek, verilebilecek miktardır.
İlgili ayetler topluca incelendiğinde infak miktarı gram, tutar gibi somut, nesnel değil; seve seve, isteyerek (Bakara-177 İnsan-8) içimizden gelerek, karşılık beklemeden, Allah rızası için (Tevbe-54 Leyl-20) verdiğimiz, bağışladığımız miktar olarak açıklanmıştır.
Kur’an zekat miktarıyla ilgili 1/40 veya başka oranlar, tutarlar
bildirmez. Bunlar mezhep kabulleridir, beşeri tespitlerdir. Zekat miktarında üst sınır yoktur.
İman ve takvaya bağlılık ölçüsünde infak, zekat miktarı, oranı artacaktır.
Zekat miktarıyla orantılı olarak sevap kazanma ümidimiz de artacaktır. Yapılan infaklar Allah’a yaklaşma vesilesi- aracıdır.
(Tevbe-99)
Kazancımız helal ve yasal
yollardan olmalıdır. Harcamalarımız da ayni şekilde meşru- helal ve yasal
yerlere olmalıdır. Zekat helal kazançtan verilmelidir.
Gayri meşru yollardan elde edilen kazanç ile
yapılan hayırdan sevap ummak beyhudedir. El emeğimiz, alın
terimizle çalışarak elde ettiğimiz helal kazancımızı, servetimizi; saçıp,
savurmadan; israfa yol açmadan ve meşru
işlerde, helal yerlere harcamalı, tüketmeliyiz. Dünyanın nimetlerini;
güzelliklerini, zevklerini helal dairesinde yaşamalıyız. Ahirette nimetten kesinlikle sorguya çekileceğimizi
unutmamalıyız.. (Tekasür-8)
Sınırsız olan ihtiyaçlar
değil, nefsin ihtiraslarıdır, arzulardır. İhtiyaçlar karşılanır ama
ihtirasları, arzuları tam olarak karşılamak mümkün değildir.. Zekat miktarı
gösterişten, lüksten, israftan artan değil; doğal, beşeri ihtiyaçlardan artan miktar olmalıdır. Ancak bu
konuda bir standarttan bahsetmek de mümkün değildir. İhtiyaçlar kişinin yaşadığı zaman ve coğrafyaya
göre; aile ve iş hayatına göre; eğitim, kültür seviyesine göre farklılık
gösterebilir. 20-30 sene önce lüks-israf olarak kabul edilen bir çok şey günümüzde sıradan, doğal
ihtiyaç olarak kabul edilebilir. Köyde yaşayan birinin lüks algısı ile metropolde yaşayan birinin lüks algısı farklı olabilir..
Kur’an sırati mustakimi; mütevazi, vasat, orta yolu işaret
eder. Kendimizin, ailemizin; özel ve iş
hayatımızın ihtiyaçları için gerekli miktarı israfa
kaçmadan dengeli, mütevazi ölçülerde ama cimrilik de yapmadan ayırdıktan, harcadıktan sonra artan tutarı infak
etmeliyiz.
“Onlar harcadıkları zaman ne savurganlığa saparlar ne de cimrilik
ederler. O ikisi arasında bir
dengededir bu..” (Furkan-67)
Yaratılan her şey mikrodan, makroya birbiriyle karşılıklı ilişki
ve etkileşim halindedir. Herkes, her şey kollektif bütünün bir parçasıdır.
Toplum, birbiriyle direkt veya endirekt organik ilişki içinde olan; farklı yeteneklere, mesleklere sahip
fertlerden oluşan entegre bir yapıdır.. Toplumla birlikte, entegre yapının bir
parçası olarak yaşayan, çalışan ve artı değer, kâr, gelir elde eden fert
bilmelidir ki, bu sahip olduğu gelir, servet içinde toplumun katkısı ve hakkı
vardır.
“Onların
mallarında, ihtiyaç sahibi için, yoksun ve yoksul için bir hak vardır.”
(Zariyat-19)
İnsan sosyal bir varlıktır. Ancak bir toplumumun ferdi
olarak, toplumla birlikte yaşayarak, çalışarak kazanmak, mal-mülk sahibi olmak
mümkündür. Zenginlik de toplumun katkısı olduğu gibi, yaşanan açlık ve fakirlikte de toplumun sorumluluğu vardır.
Yaşam sürecinde ihtiyacımız olan gıda, giyim, barınma gibi
mal ve maddeler ancak kollektif çalışmayla, birden çok kişinin katkısıyla kullanıma hazır hale gelir.
Toplum halinde yaşamamızın sonucu olarak ihtiyacımız olan mal ve hizmetlere kolayca ulaşırız, refah
ve huzur içinde yaşarız.
Yediğimiz bir yudum ekmeğin
içinde bile, tarlayı ekip biçen köylü vatandaştan, fırıncıya, bakkala
kadar bir çok insanın emeği katkısı vardır. Barış, huzur,
mutluluk içinde yaşayan fert, topluma karşı kendini her zaman borçlu hissetmelidir.
Bir an için toplumdan soyutlanmış tek başına yaşayan bir
kişi düşünelim. Böyle bir kişinin bırakın para, mal, mülk kazanmasını yaşaması bile, hele mutlu, güzel bir
şekilde yaşaması mümkün değildir. Onun içindir ki, insanlar tarih boyunca hep bir arada
olamaya, birlikte yaşamaya ihtiyaç duymuşlardır. Şehirleşmeye, medenileşmeye,
medeniyetler kurmaya çalışmışlardır.
Yoksulluğun tek nedeni az çalışmak, tembellik etmek
değildir. Kişi elinden gelen gayreti göstermesine rağmen kendi dışında gelişen
nedenlerden dolayı da yoksullaşabilir. Ülke genelinde hatta dünya ölçekli
yaşanan ekonomik krizler, şirket iflasları, kapitalizm, tekelleşme eğlimleri,
haksız rekabet koşulları,
savaşlar veya
sağlık nedenleri gibi bir çok sebeplerle kişiler işsiz, parasız
kalabilir, yoksullaşabilirler.
Bu toplumsal, sosyal değişimler bazı kişileri de bir an da
servet sahibi yapabilir. Zekat, işte bu toplumsal, sosyal, ekonomik
dinamiklerin değişmesi sonucu ortaya çıkan yoksulluğu telafi etme araçlarından
biridir.
Refah tabana yayılmazsa toplumda huzur olmaz. Toplumsal
kargaşaların asıl nedeni her zaman ekonomik nedenler, adaletsiz gelir dağılımı
olmuştur. Servetin, nimetin belli ellerde toplandığı, toplumsal sosyal adalet
anlayışından uzak toplumlarda fitne, fesat, kargaşa eksik olmaz.
“Allah’ın sana verdikleri içinde ahiret
yurdunu ara, dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana güzel davrandığı gibi
sen de güzel davran. Allah’ın sana lütufta bulunduğu gibi sen de lütufta bulun.
Yeryüzünde fesat isteyip durma, çünkü Allah fesat peşinde koşanları sevmez..”
(Kasas-77)
“Mal toplayıp onu sayıp
duran ..... kimsenin vay haline..” (Hümeze-1, 2)
Zekat; ferdin yaşadığı topluma karşı olan sorumluluğunu,
borcunu ifa etmesidir. Zekat, toplumun yoksul olan fertlerinin; yoksul
kalanların hakkı olandır; zenginlerin,
yoksullara lutfu değildir. (Enam-141 İsra-26 Rum-38) Zekat olarak
verdiklerimizin Allah’ın bize bahşettiği nimetler, rızıklar olduğunu
unutmamalıyız. (Necm-48) Nimetin, rızkın, mülkün asıl sahibi yüce Allah’tır. ( Bakara-112 Aliimran-180
Maide-120)
Zekat, sadece belli tutarın üzerinde servet sahibi olan
zenginlere mahsus bir ibadet değildir.
Asgari seviyede geliri, malı olanlar da zekat vermelidir.
“Müminler, bollukta ve darlıkta infak ederler..” (Ali İmran-134)
Geleneksel anlayıştaki zekat nisabı; ihtiyaçtan artan mal
miktarı 85 gr. Altın değerini aşarsa zekat verilir kabulü Kur’andan onay almaz.
Kur’an’da böyle miktarlar, tutarlar, oranlar yoktur.
Bunlar geçmişin, ataların uygulamalarıdır. Beşeri
tercihleri, uygulamaları genelleştirilip İslam dairesine almaya çalışmak,
aslında İslam’ı Kur’an dairesi dışına çıkarma gayretleridir.
İhtiyaçtan artan bir gıram altın değerinde de olsa onun
zekatı verilmelidir.
Zekat ibadettir. İbadetler sadece Allah rızası için
yapılır; zekat sadece Allah’ın rızasını, hoşnutluğunu kazanma umuduyla verilir. Yaptığımız iyilikten daha
fazlasını umarak-bekleyerek (kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez mantığıyla) iyilik yapmamalıyız. (
Müdesir-5-7)
Yaptığımız iyiliği,
gördüğümüz bir iyiliğin karşılığı olarak da yapmamalıyız. İyilik
yapmaktaki-infak
etmekteki amacımız
sadece Rabbimizin hoşnutluğunu kazanmak olmalıdır. ( Leyl-20)
Zekat verdiğimiz kişiden hiçbir karşılık, teşekkür bile
beklememeliyiz. (İnsan-9)
Verdiğimiz sadakaları başa kakmak riyanın göstergesidir.
Böyle bir davranış yaptığımız hayrı boşa çıkarır. (Bakara-264)
İnfakta bulunmak şükrün
ifadesidir. Verdiği nimetlerden dolayı Allah’a şükrümüzü bildirmektir.
Allah şükredenlerin, zekat
verenlerin nimetini arttırır. Bakara suresi 261. ayetinde mallarını Allah
yolunda harcayanlara, infak edenlere, zekat verenlere yaptıkları hayrın
karşılığının 700 kat olarak verileceği hatta daha da arttırılabileceği bildirilmiştir.
Yaptığımız infakları,
hayırları; verdiğimiz zekatları Yüce yaratan kendisine verilmiş borç olarak
ifade etmiş ve
karşılığını-ödülünü ahirette vereceğini bildirmiştir.
“Kim var Allah’a güzel
bir şekilde borç verecek? Ve Allah böyle birinin verdiğini birçok kez
katlayarak artıracaktır..” (Bakara-245)
“Allah’a kim güzel bir borç verecek
ki, O onun verdiğini kat kat artırsın. Böyle birisi için onur
verici bir ödül de vardır..” (Hadid-11, 18)
“Şu bir gerçek: Sadaka
veren erkeklerle sadaka veren kadınlar, bir de Allah’a
güzelce borç verenler için karşılıklar kat kat yapılır. Onlar için, onur verici bir ödül de
vardır..”
(Hadid-18)
“Eğer Allah’a gönül
hoşluğuyla bir şey borç verirseniz O, onu sizin için katlayarak
artırır ve sizin
hatalarınızı bağışlar..” (Teğabün-17)
Bakara suresi 271. ayetinde
ise, verdiğimiz sadakaların günahlarımızın bir kısmını örteceği bildirilmiştir.
İnfakta bulunmak, zekat
vermek asla zarar etmeyeceğimiz bir ticarettir.
Yüce Allah infak ettiğimizin yerine bir başka nimetini,
bereketini lütfeder.
“Allah’ın Kitabı’nı okuyanlar, namazı kılanlar, kendilerine
verdiğimiz rızıklardan gizli ve açık infak edenler, asla zarar etmeyecekleri bir ticaret
umabilirler..” (Fatır-29)
“İnfak ettiğiniz her nimet size tam bir biçimde geri verilir..”
(Bakara-272)
“Allah yolunda harcadığınız herşey size tam olarak ödenir; hiçbir
haksızlığa uğratılmazsınız.” (Enfal-60)
De ki: “Rabbim, kullarından dilediğine rızkı bolca-genişçe verir,
dilediğine de kısarak verir.
Bir şey infak ederseniz O, onun yerine başka bir şey lütfeder.
Rızık verenlerin en hayırlısıdır O.
(Sebe-39)
Zekat, geçtiği bir çok ayette namazla birlikte
anılmaktadır. “Namazı yerine getirin, zekatı verin”
(Bakara 43, 83, 110.........) Böylece namazın manevi arındırma özelliği
yanında, zekatın ekonomik bir arındırma getirdiğine dikkat çekilmiştir.
* * * * *
Birleşmiş Milletler verilerine göre dünya nüfusunun
yarısının, günde 2 dolardan az bir parayla geçinmeye çalıştığı bilinmektedir.
Dünyada 1,2 milyar kişi ise, günde 1 dolardan az parayla yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadır. Dünya nüfusunun
yaklaşık yüzde 15’i açlık sorunuyla karşı karşıyadır.
Yapılan hesaplara göre dünyada açlık sorununu ortadan
kaldırmak için gereken para 70 milyar dolardır. Lübnan asıllı Meksika vatandaşı
Carlos Slim adlı kişinin serveti 73 milyar dolardır. Micro Soft’un sahibi Bill gates’in serveti 67
milyar dolardır. Yani bir kişinin serveti dünyadaki açlık sorununu çözmeye yeterlidir. Gelir dağılımındaki bu adaletsizliğin izahı
mümkün değildir..
Ülkemizde gelir dağılımı adaletsizliği son 10 yılda (2004-2014)
Büyük artış göstermiştir. Dünyada 10 yılda milyarder sayısı 3 kat artmışken ülkemizde 10 kat
artmıştır. Forbes dergisine göre 44 milyarderimiz vardır.
Yapılan araştırmalara göre ülkemizde milli gelirin
%80’nini nufusun % 5’i; nufusun %95’i
ise, milli gelirin %20’sini paylaşmaktadır .
Türk-iş’in 2015 Mayıs ayında yaptığı araştırmaya göre 4 kişilik bir
ailenin açlık sınırı; yani
sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için gereken gıda harcaması tutarı
1.349.-TL’dır. Yoksulluk sınırı ise; yani sağlık, giyim, barınma, eğitim,
ulaşım, gibi diğer ihtiyaçlarla birlikte
gereken harcama tutarı
4.394TL’dır. Ülkemizde asgari ücret 1.000.-TL cıvarındadır, bu demektir
ki, ülkemizde asgari ücretle çalışan 8 milyon kişi açlık sorunu yaşamaktadır.
Nüfusumuzun büyük bir çoğunluğu da yoksuldur..
Diğer taraftan Türkiye’de her yıl 3,6 milyar liralık
ekmek, 16 milyar liralık meyve ve sebze çöpe atılmaktadır. Dünyada her yıl 222
milyon ton gıda maddesi çöpe atılmaktadır.
Diğer taraftan bütün Afrika Kıtası'nın gıda üretimi 230
milyon ton’dur. İsraf ciddi boyutlardadır.
Dünya çapında üretilen gıda maddelerinin yarısının şu veya
bu şekilde, farkı nedenlerle tüketilemediği, israf-ziyan edildiği tahmin edilmektedir. Dünyada çöpe
atılan ekmek adeti milyonlarla ifade edilmektedir.
“Allah israf edenleri
sevmez..” (Enam-141 Araf-31)
Dünyadaki açlığın, yoksulluğun, yaşanan ekonomik buhranların, toplumsal huzursuzlukların en
önemli nedeni : Kapitalist düzen ve emperyalizmdir. Sosyal
adaletsizlik, servetin, mülkün belli ellerde toplanması, infak edilmemesi ve
israftır. Kur’an hükümlerinden ve fıtrattan uzak yaşanmasıdır.
“Yeryüzünde hareket
eden hiçbir canlı yoktur ki, onun rızkını vermek Allah’a ait olmasın.” (Hud-6)
“Allah herşeye, herkese
gıda ulaştırır, Mukît’tir; yarattıklarını besleyen, doyurandır.” (Nisa-85)
“Allah, rızıkta kiminizi
kiminize üstün kılmıştır. Fazla verilenler, rızıklarını ellerinin altındakilere
aktarıp da hepsi onda eşit hale
gelmiyor. Allah’ın nimetini mi inkar ediyor bunlar?” (Nahl-71)
“Yeryüzünde sabit dağlar yerleştirdi.
Orada bereketler yarattı ve orada dört evrede-dört mevsimde
ihtiyaç sahibi olanlar için fark gözetmeden
gıdalar-rızıklar-azıklar takdir etti. İsteyip duranlar-çalışanlar, emek verip
ter akıtanlar için eşit miktarda olmak üzere..” (Fussilet-10)
Kur’an’da gıda maddeleri anlamında kullanılan rızık,
rızıklandırma terimi yaklaşık 80 ayette geçer.
Yüce Allah sahip olduğumuz
rızıklardan-gıda maddelerinden, onlara bizden daha az sahip olanlarla eşit hale gelene kadar infakta bulunmamızı, paylaşmamızı
emretmektedir. (Nahl-71)
Beslenmek en temel hayati
ihtiyaçtır. Kur’an insanların beslenme, açlık sorunu yaşamalarını
istememektedir. Gıda maddelerinin dengesiz dağılımını
eleştirmektedir.
Salih peygamber-Semud Kavmi kıssasında ise,
devenin-hayvanların beslenme haklarına vurgu yapılmıştır. Çok miktarda ot ve su tüketeceği endişesiyle deveyi kesen
Semud Kavmi helâk edilmiştir. İnsan suresi 8. ayetinde de nimetleri hayvanlar ve
esirlerle paylaşmamız gerektiği bildirilmiştir.
Yüce Allah Kerim’dir-Lütfu bol, cömert olandır;
Rahman’dır-Rahmeti sınırsız olandır; Mukit’tir-Yarattıklarını besleyen,
doyurandır. Rezzak’tır rızkı bol bol verendir. Yüce Allah yarattığı kullarını
doyuracak kadar rızkı dünya sofrasına sunmuştur. Yaşanan açlık sorununun; bazı
ülkelerde yaşanan açlıktan toplu ölümlerin baş sorumlusu sahip oldukları
imkanları ihtiyaç sahipleriyle paylaşmayan aç gözlü, bencil zalimlerdir..
“Dünya
herkesi doyuracak kadar kaynağa sahiptir. Ama herkesin aç gözlülüğünü doyuracak
kadarına değil.” (Gandhi)
Sad suresi 23. ayetinde insanların aç gözlülükleriyle
ilgili anlatılan kıssada 99 koyunu olan bir kişinin sadece bir koyunu olan kardeşiyle tartıştığı, kavga ettiği ve
kardeşinin elinden o bir koyunu da aldığı anlatılır.
“Size
verdiğimiz rızkın temizlerinden yiyin. Bu konuda azgınlık etmeyin. Yoksa
öfkem üzerinize
çöker. Ve kimin üstüne öfkem
inerse o uçuruma gider. ” (Ta Ha -81 )
“Allah’ın, lütfundan kendilerine verdiği şeylerde cimrilik
edenler-infakta bulunmayanlar bunun
kendileri için hayırlı olduğunu
sanmasınlar. Tam aksine bu onlar için bir şerdir. O cimrilik konusu yaptıkları
şey, kıyamet günü bir tasma gibi boyunlarına dolandırılacaktır. Göklerin ve
yerin mirası Allah’ındır. Allah yapmakta olduklarınızdan haberdardır..”
(Aliimran-180)
Saygılarımla.
VEDAT AKBAŞAK