‘‘Akıl yolu ile ancak avam tabakadan, sıradan bir mümin
olunur.’’
“Allah’a akıl yolu ile değil, ancak aşk ile ulaşılır.”
“Aşk durağında akılla bir daha görüşmemek üzere
vedalaşılır.”
“Akıl çürük bir diştir, çektir kurtul.” (N.F.Kısakürek)
“Akıl meclisimizden yalın ayak kaçtı. Çünkü biz akıl
hududunun dışındayız.” (Mevlana)
“Akıl, aşk ve vecd ile anlaşılabilen ilahi hakikatler
karşısında çamura saplanmış eşeğe
benzer. Kafa-akıl
inkar eder, gönül ikrar eder.” (Mevlana)
“Aklın kulağını tuttum, ‘ey akıl’ dedim çık dışarı,
bugün senden kurtuldum. Ey akıl elini benden
çek,ben bugün
akılsızlığa ulaştım, ona bağlandım.” (Mevlana- Divan-ı Kebir.)
Bunlar tasavvuf ehli sufi söylemleridir.
Mürşitler, sufiler, dervişler, ermişler de Allah’a ulaşma, O’nunla bir olma maksadının
aklın sınırlarını zorlayacağını ve akılla bağdaşır olmadığını anlamış
olmalılar ki, Allah’la bir olmak için
aklı bir kenara bırakmanın ve irasyonel-akıl dışı; duygu, aşk, sezgi gibi mistik
yaklaşımların gerektiğini söylemişlerdir.
Oysa, akıl dışlanınca basiret denen gönül gözü görmez hale
gelir. Gönül akıldan bağımsız değildir.
Gönül gözü: İdrak kabiliyetidir, basirettir; önce akıl ile
algılamak, kavramak sonra inanmak, benimsemek, içselleştirmektir. Gönül gözü sezgilerle
değil, ancak akıl yardımıyla görür.
“Sezgi
derken kastettiğim şey, duyuların değişken tanıklığı ya da düzensiz bir doğaya
sahip olan hayal gücünün aldatıcı yargısı değil; dikkatli bir zihnin anladığı
şeye dair hiçbir kuşku bırakmayacak kadar belirgin ve net
kavrayışıdır........ Sezgi: Sağlıklı ve
dikkatli bir zihnin açık algısıdır; yalnızca aklın ışığından doğmuştur...” (Descartes
– Aklın Yönetimi İçin Kurallar – S:14)
Allah’ın insanlara lütfettiği, bizleri diğer canlılardan
ayıran, onlara üstün kılan en önemli
özelliğimiz aklımızdır. Allah’ın sadece insanlara
bahşettiği bu değeri terk ederek, dışlayarak
Allah’a ulaşmak mümkün olabilir mi.? Böylesine akıl dışı bir yaklaşım kabul
edilebir mi.?
Kur’an’da en çok vurgulanan konulardan birisi de
akletmemiz, aklımızı çalıştırmamız, bilgi,
ilim sahibi olmamızdır. Kur’an, akıl sahiplerine hitap
eder. Aklını işletmeyenleri ise kınar.
“Allah hikmeti dilediğine verir. Gönlünü ve aklını
çalıştıranlardan başkası düşünüp anlayamaz..” (Bakara-269)
“Ey AKIL sahipleri!” (Bakara-179,197--Maide-100)
“Allah katında yaratılanların en kötüsü, akıllarını
işletmeyenlerdir..” (Enfal-22)
İnsanın gerçek gücü, akıl ve duygu birlikteliği, senteziyle
ortaya çıkar.
Aklımızın ve duygularımızın birlikte onayladığı
kararlarımız, eylemlerimiz sonucunda başarılı,
mutlu olabiliriz.
Aklın onayını almadan, aklı
dışlayarak sadece duygularla, hislerle hareket
ederek doğruya,
güzele, başarıya, mutluluğa ulaşmak mümkün değildir..
“Akıl imandan önce gelir. Gerçek imana
ancak akıl yoluyla ulaşılır..” (İbn Rüşt)
Akıl ve iman
birbirinin alternatifi değildir, birbirinin zıttı hiç değildir. Akıl
Tanrı’nın temsilcisidir.
Akla
güvenmeyen Kur’an’a da güvenmez. Kur’an’ın ilahi özelliğini anlayan, onaylayan
akıldır.
Tasavvufçuların aklın yerine kerametleri, duygusallığı ve
dengesiz, ölçüsüz hayalleri, gizli, sihirli
öğretileri
koymaları anlaşılmaz tavırlardır. Aklı dışlayarak Allah’a ulaşmak,
O’nunla bir olmak bir yana, ancak akılla iman edebiliriz. Aklımızı kullanarak Allah’ın
varlığını anlar, birliğine inanır, iman ederiz.
Salih bir
iman için öncelikle sağlıklı bir akıl gerekir.
Akıl gerçek imanı kalplerimize ulaştırmak için kullanabileceğimiz
tek yoldur. Aklı olmayanlar, ruhi - psikolojik hastalıkları olanlar sorumluluk
ehli değildir, dini yükümlülükleri yoktur.
Kur’an’ın bir adı da Furkan’dır. İyiyi kötüden, hakkı
batıldan ayıran demektir.
Aklın görevi de iyiyi kötüden ayırmaktır. Furkan;
Kur’an’ın ve selim aklın sıfatıdır.
Allah bizlere yolumuzu aydınlatacak nur-ışık olarak Kur’an’ı,
Kur’an ise aklı işaret etmiştir.
Kur’an’ı
aklın klavuzu yapmalıyız. Akıl olmazsa din geçerli ve kalıcı olmaz. Akıl ile
dinin birleşip kuçaklaşması; akıl yoluyla Kur’an mesajının anlaşılması,
benimsenmesi, bilinçli olarak iman edilmesi Nur suresi 35. ayette bildirilen nur üstüne nurdur..
Akıl, özgür
irade ve diğer manevi değerlerimiz Allah’ın insanlara verdiği emanettir. (Ahzap-72)
Aklını kullanmayan veya yanlış, kötü yönde kullanan insanlar ve
manevi değerlerini dünyevi
çıkarlar için
erozyona uğratanlar Allah’ın emanetine ihanet etmiş olurlar.
‘‘Tarikatler ortaya çıktıktan sonradır ki,
‘düşünmeyen adama’ ihtiyaç duyulmuş, daha doğrusu,
tarikat şeflerinin işini kolaylaştırmak
için, düşünen adam engeli bertaraf edilmek istenmiştir ve
çare aklın prangalanmasında bulunmuştur. Aklın
bloke edilmesi İslam düşüncesine Gazali ile
girdi. Gazali’nin söylemleri yaşadığı devrin papası ile tıpa tıp aynidir.....
Gazali üzerinde Hıristiyanlık etkisi
bir çok araştırmacı tarafından gündeme
getirilmiştir....’’ (Yaşar
Nuri Öztürk- Dincilik S:30)
“Allah insanlara akıl vermiştir.
İnsanlar aklın ilkelerine dayanarak doğru bilgiyi elde ederler.
Akıl ile vahiy beraber çalışırsa,
insanlar doğru bilgiyi elde ederler. Bu ikisinin yanında şahsi tecrübeler de bir
ilim kaynağıdır. Bu üç kaynağın (akıl-vahiy-tecrübe) dışında kendilerini sorumlu tutacak veya kendilerine baskı yapacak herhangi bir ilim
kaynağı kabul edilmemektedir.... Allah’tan yani vahiyden sonra ilim kaynağı insanın kendisidir...”
(Hüseyin Atay-İslam’ı Yeniden Anlama-S:83)
Asırlar önce,
bilimin bu kadar gelişmediği devirlerde; Allah’a varmak için akıl ve bilim yolu
yetersiz görülerek dışlanmış ve duygu, aşk, keramet yolu denen Kur’an ve akıl
dışı mistik, ezoterik öğretilerin etkisiyle tasavvuf kabulleriyle Allah’a varmanın
yolları aranmıştır. Bu arayışlar toplum üzerinde “afyon etkisi” yapmıştır..
Artık bilim, teknoloji çağında yaşıyoruz, akıl dışlanabilir mi.? Günümüzde, tasavvuf
kabullerinin aksine, tasavvuf kültürünü yalanlarcasına akıl ve aklın ürünleri olan bilim ve
teknoloji yardımıyla Allah’ın varlığı, birliği ispatlanmıştır.
Bing Bang
teorisi, evrenin oluşumu, yaşamın başlaması gibi Kur’an’da bildirilen bir çok
konunun nasılı, niçini, mahiyeti, bilimsel çalışmalarla büyük ölçüde
anlaşılmıştır. Allah’ın varlığını, birliğini ve yaratılışın kurallarını
anlamanın akli , bilimsel temelleri vardır.. Bu konuda detaylı bilgi edinmek
isteyenlere Caner Taslaman’ın Bing Bang ve Tanrı adlı kitabı ile Emre Dorman’ın Modern Bilim: Tanrı Var adlı
kitabını okumalarını öneririm.
Rasyonel düşünmeyi;
aklı ve özgür iradeyi dışlayan yaklaşımlar, felsefeler İslam’la bağdaşmaz. Kur’an, düşünmeyi, akletmeyi kutsal, yüce bir faaliyet, ibadet olarak görmüştür.
Akıl ve düşünme kelimeleri Kur’an’da yalın halde değil; her
zaman fonksiyonel, fiil halinde yer almıştır.
Kur’an’da yaklaşık 700 ayette ‘‘Düşünmez misiniz? Hala düşünmüyor musunuz? Hala
düşünüp ibret almıyor musunuz? Düşünesiniz diye. Ama düşünen mi var? Aklınızı
işletmeyecek misiniz? Anlamanız için. Anlayan mı
var? Aklınızı kullanıp anlamanız için. Akledenler için. Akıl sahipleri için. Hala
aklınızı kullanmayacak mısınız? Hala aklınızı işletmeyecek misiniz? Hala
aklınızı çalıştırmayacak mısınız? Düşünmediler mi ki? Düşünüp anlamıyor
musunuz? Düşünün bakalım” şeklinde akla, düşünmeye ve anlamaya işaret eden, sevk eden ifadeler
kullanılmıştır. Aklı dışlamak aslında Kur’an’ı dışlamaktır.
Yüce Allah, aklını kullanmayanlara, aklı dışlayanlara
bakın ne yapıyormuş.
“Allah pisliği-kötülükleri aklını kullanmayanların-iman
etmeyenlerin üzerine yağdırır..”
(Yunus-100)
İman etmenin ancak aklı kullanarak, akıl ile mümkün
olacağı ve akılını kullanmayanların pisliğe,
küfre batacağı bildirilmiştir.
Saygılarımla.
VEDAT AKBAŞAK
kuranpenceresinden@hotmail.com