İnsanın tekamül süreci beşer-biyolojik anlamda insansı canlıdan gerçek anlamda insan olma sürecidir.
İnsanın varoluşu ve yaşam süreci zorunlu bir tekamül
sürecidir. Sıratı müstakim yolunda olan, Yaratan’ın iradesine, varoluşun ilahi
kurallarına tabii olarak yaşayan ve Hz. peygamberin ahlakını örnek alan insan tekamül
yolunun yolcusudur. Sürekli ve sonsuza doğru ebedi bir gelişim süreci
içindedir.
Kainat
var olduğu, yaradılış devam ettiği sürece varlığın tekamül serüveni devam
edecektir.
Tekamül
sürecinde Allah’ın gösterdiği
yolun-sırati mustakimin zıttı, şeytanın yoldur.
Sırati
mustekimden ayrılan kişi şirk yoluna girer ve nefsini şeytana teslim ederek
şirk yolunda ilerler.
Yüce
Allah her her iki yolu da göstermiştir ve insana seçim imkanı-irade
vermiştir.
“Biz ona
iki yolu da göstermedik mi...?” (Beled-10)
İnsan, toplumsal, tarihsel etkilerden, nefsin
heveslerinden, kendisini kendinden koruduğu ölçüde
özgürleşir ve tekamül sürecinde yol alır. Beşer özgür ise;
kendi iradesi ile bilinçli seçim yapabiliyor ise insan olma yolunda ilerler. Özgürlüğü
çevresel ve nefsi etkilerle kısıtlanmış, sınırlanmış cebir altındaki kişi ve
toplumlarda gelişme, ilerle olmaz. Tutucu, gerici kültürlerde, baskıcı
yönetimlerde, terör ortamında toplumlar gelişemez. Kişi emperyalizmin kölesi veya
paranın şöhretin, makamın esiri olursa iradesini özgürce kullanmaz, tekamül
yolunda ilerleyemez.
Yaratılışın,
sünnetullahın ilahi gücü, enerjisi ile akıl ve ahlak tekamül sürecinin ana unsurlarıdır.
Fıtratın
yönü daima ileriye, iyiye, güzele; tekamüle doğrudur. Akleden, düşünen, çalışan,
üreten insanlar Allah’ın iradesi yönünde salih amel işleyerek fıtratlarına
uygun olarak tekamül sürecinde ileriye doğru yol alırlar yaşadıkları çağın
evrensel değerlerini oluştururlar. Fıtrat treni tekamül yolunda hiç durmadan ileriye
doğru yol alırken birileri “ben ileriye doğru gitmek istemiyorum” diyerek trenden
inmeye kalkarsa, “ben bu
istasyonda ineceğim” derse veya geriye doğru gitmeye çalışırsa fıtratla çelişir.
Tekamül seyrinde yerinde
sayan veya geri kalan nefisler kendilerine ve çevrelerine zarar verirler. İnsanoğlunun
tekamül serüveninin negatif unsuru olurlar.
Tekamül
yolu düşüp kalkmaların, deneme yanılmaların, hataların olumluluk ve
olumsuzlukların,
iniş
çıkışların birbirini izlediği azap ve
acı dolu zorlu bir süreçtir.
“Yemin olsun
ki, insanoğlunu zorluklar için yarattık..” (Beled-4)
Yaratan
Ahad’tır-tektir, birdir. Samed’tir-hiç kimseye, hiçbir şeye ihtiyacı yoktur.
Herkes O’na muhtaçtır. insanlar ve diğer yaratılanlar ise birbirinden farklı ama ayni zamanda
birbirlerini tamamlayan, anlamlı kılan özelliklerle
çifti-zıttı, eşi ile birlikte yaratılmıştır.
Yaratılan hiç kimse, hiç bir şey tek
başına yeterli ve anlamlı değildir.
Yaratılışın özünde dualite, polarite ilkesi vardır. Tekamül
sürecinin özünde ise diyalektik; zıtların ilişkisi vardır. Diyalektik felsefenin esası yaradılışın
özündeki dualite ilkesidir.
Zıtların ilişkisinden oluşan sentez,
diyalektiğin ve tekamülün esas etken unsurudur.
Sentez, süreç içinde tez halini alır ve
kendi antitezini yaratır, bundan yeni bir sentez oluşur.
Tekamül süreci bu dinamik diyalektik yapı içinde yol alır.
İtaat
etmeme özgürlüğünün olmadığı yerde sevap ve günahtan bahsetmek mümkün değildir.
Dinin
ana hedefi olan ahlaklılık, insanlara günah işleme, cehenneme gitme
özgürlüğünün de verildiği atmosferde vücut bulur..
İyiyi ve
güzeli takdir, kötüyü ve çirkini tanımakla mümkündür.
Kirli
suyu tanımayan, temiz suyun kıymetini bilemez. Temiz kalmak isteyen, kirli su
ile de yıkanmasını bilmelidir.
Yaratılanlar
arasında organik bağ vardır. Bir şeyin her şeyle ve her şeyin bir şeyle ilgisi
kaçınılmazdır.
Bir şeyin
eylemi her şeyi; her şeyin eylemi bir şeyi etkiler.
İnsan mikrodan makroya
varlığın her şeyi ve her boyutuyla ayni anda etkileşim halindedir.
Bazı
kişilerin iddia ettiği gibi insan zihni “boş levha” değildir. Biyologlar ve
psikologlar tüm primatların
bir
çeşit ahlaki değerlere sahip olduklarını söylerler. Bilim insanlarına göre
insanoğlunun yüzyıllar boyu sahip
olduğu ahlaki değerler evrilmiş adaptasyonlardır.
İnsan
doğuştan adalet, dürüstlük, samimiyet, korku, sevinç, utanma gibi manevi, duygusal,
ahlaki
değerlerle
donatılmıştır. Bu değerler insanın fıtratında vardır, sonradan tesadüfi
süreçlerle elde edilmiş değildir. Allah’ın bizlere emanet ettiği RUH; akıl,
irade ve manevi, ahlaki değerlerimiz, erdemlerimizdir. İlk
yaratılışta bilincimize yüklenen eşyanın isimleri; tabiatın- varlıkların
hakikatini, yaratılış özelliklerini idrak
etme, sünnetullahın kurallarını, ölçülerini,
keşfetme, tanımlama, yorumlama, öğrenme ve bilgi üretme,
ilim yapma yetisidir. Bu faziletler Allah’ın iradesini ifa etmek için; O’nun
iradesine uygun yaşamak
için doğuştan sahip olduğumuz hikmetlerdir.. (Bakara-31 Hicr-29 Secde-9 Sad-72)
Kur’an,
sahip olunan bu sorumluluğu layıkıyla taşıyabilecek olgunluğa ulaşmış, tekamül
etmiş nefisler ister.
İslam
ahlakı; öncelikle tevhide mutlak sadakati ve Allah’ın iradesine uygun yaşamayı
gerektirir.
Çalışıp,
gayret gösterip barış, esenlik içinde yaşayan bir toplum ve medeniyet kurmayı
gerektirir.
Salih
amelin zıttı; kötü, zararlı amel-eylemdir ve tembelliktir. Salih amelin zıtları
olan zararlı, kötü ameller sergilemek ve tembellik etmek tekamül sürecinin
önündeki engellerdir.
Saygılarımla.
VEDAT AKBAŞAK
kuranpenceresinden@hotmail.com