29 Temmuz 2015 Çarşamba

HARF DEVRİMİ VE DİL - BİLİM İLİŞKİSİ

Osmanlı'nın dili Türkçe, alfabesi Arapçaydı.   
Yaklaşık 6 asırlık Osmanlı tarihinde, yazdığı eserlerle yaşadığı dönemi ve gelecek dönemleri 
etkileyecek çapta tek bir filozof, bilim adamı yetişmemiştir. Osmanlı’da Matbaanın kullanılmaya başlamasından harf devrimine kadar geçen sürede (Yaklaşık 150 yıl) basılan kitap sayısı 500 kadardır.
Bunların içinde harf devrimi nedeniyle bizlerin okumaktan mahrum kaldığımız için üzülmeye değecek bir tek kitap yoktur. Kaldı ki Osmanlıca yazılmış kitapları okumak isteyenler Osmanlıca öğrenip bu kitapları okumaları mümkündür..

19. yy’da Osmanlı’da okur yazar oranı ülke genelinde yaklaşık yüzde 3'tür. O yıllarda binlerce kitap 
yazılmış/basılmış olsa bile o kitapları okuyacak adam yoktu. Bu kadar az sayıda  kitap basılmış 
olmasının en önemli nedenlerinden biri de okur yazar oranının çok düşük olmasıdır.. 
Orta Asya'daki  Türk kavimlerinin dili Ural-Altay dil kategorisine aittir; Arapça ise Semitik dil kategorisine aittir. Arap alfabesi Türk dil yapısıyla uyumlu değildir. Arapçada sesli harfler yoktur, ünsüz harfler için bir kaç harf vardır. Osmanlı'da okur yazar oranının düşük olmasının en önemli nedeni Osmanlıcanın okunmasının ve yazılmasının çok zor öğrenilmesidir. 
Zorluk, dil ile alfabenin uyumsuzluğundan ve Arapça ile Farsçanın Osmanlı diline olan müdahalesinden 
kaynaklanmaktadır.. Alfabe  Arapça; dil Türkçe ama Arapça ve Farsça tasallutu altındaki bir Türkçe, 
böylesi karışık bir durum. Osmanlının ilim, bilim alanında gelişememesinin en önemli nedenlerinden 
biri de bu karışık-kokteyl dil yapısıdır.. 

Osmanlı Türkleri eğitim görmüş de olsa çok kere yazım (imla) yanlışı yapmaktan kurtulamazdı. Toplumda iki tür dil oluşmuştu. Bir 
yanda enderun devşirmelerinin kullandığı yazılan ancak konuşulmayan saray dili öbür yanda kitlelerin kullandığı konuşulan ancak yazılamayan halk dili.  MS. 5. yy'dan itibaren Türkler tarafından kullanılan Göktürk ve Uygur alfabeleri İslamiyetin kabul 
edildiği 10 yy'dan itibaren yerini Arap alfabesine bırakmıştır. Aslında yanlış olan Atatürk'ün harf devrimi yapması değil, Türklerin yüz yıllar boyunca kullandığı kendi alfabelerini bırakıp Arap alfabesine geçmesidir.
Bu arada aslında "Osmanlıca" diye bir dil olmadığını da belirtmek gerekir.  Osmanlıca denilen dil eski 
Türkçe olarak da adlandırılan, Türkçe, Arapça, Farsça karışımı ve havasın;hanedan-saray mensuplarının kullandığı dildir.
Yavuz Sultan Selim'e kadar Uygur harfleri sarayda biliniyordu. Fatih Sultan Mehmet Uygur harflerini biliyordu, Edirne'de ferman yazdırdı. 2. Bayezid'in sarayında Uygur harflerini bilen Abdürrezzak Bahşı isimli biri vardı. Ama Kanuni zamanında gelindiğinde Uygur harflerini bilen kalmamış.

Latin alfabesi, Türkçedeki sesleri neredeyse kusursuz bir şekilde karşıladığı için Türkçenin ifadesini fazlasıyla kolaylaştırmaktadır. Bu alfabeye geçilmesi sonrasında, Arapçanın Türkçeyi tam olarak ifade edememesinden kaynaklı sorunların birçoğu son bulmuştur. Ayrıca Türk alfabesinin kullanılmasıyla birlikte imlâ kargaşaları da ortadan kalkmıştır. Belki de en önemlisi, Latin alfabesi sayesinde Türkçenin fonetik bir şekilde yazılması; yani yazıldığı şekilde okunması (veya okunduğu gibi yazılması) mümkün olmuştur.
Atatürk yazı devrimi (alfabe devrimi) ile Türkçenin yapısına hiç uymayan Arap alfabesi yerine Türkçenin yapısına uygun Göktürk-Etrüsk-Latin kökenli “yeni Türk alfabesini” kabul etmiştir. Nitekim Latin alfabesindeki 14 harf aslen ön Türk kökenlidir. bu alfabe değişikliği sayesinde Türk çocuğu genetiğine uygun bu alfabe ile güzel Türkçesini çok kolay bir şekilde öğrenmiştir. böylece okuma yazma oranı bir anda patlama göstermiştir. Milletler ancak kendi özgün ana diliyle eğitim, bilim yapmaları halinde başarılı olurlar, gelişirler. 


Sonradan öğrenilen ithal dil ile veya kendine ait olmayan arabesk dil yapılarıyla ilim yapmak mümkün 
değildir..  Günümüzde yabancı dille eğitim yapan okulların durumu gözden geçirilmelidir. 
Bir Türk’ün İngilizce öğrenip, İngilizce eğitim yapması, ilim yapması ve ana dili İngilizce olan milletlerin 
bilim adamlarıyla rekabet etmeleri çok zordur. Bu uygulama aslında Türk diline ve ilmine en 
nihayet Türk milletine kurulmuş bir tuzaktır.
"Yabancı dil ile eğitim sömürge ülkelerinde olur. Yabancı dille eğitimin yüzdesi falan da olmaz. Lütfen bu işe son verelim. Yabancı dilleri en iyi şekilde öğrenmeye EVET, ama yabancı dille eğitim-öğretime HAYIR. Türkiye’de eğitim alan yabancılar da Türkçe öğrensin evvelemirde." (Prof. Dr. Şaban Kayıhan) 

"Adına Osmanlıca denilen bu yapay dil, içinde Türkçe sözler de olan bir uydurukça dildir. Kendilerine Osmanlı diyenler bu dil ile yazdılar: Türkler ise anlamadılar, alay ettiler.... Nasıl Arap harfleri Türk’e bin yıl kötülük etmişse, bu uyduruk dil de Türk’e dört yüz yıl aynı kötülüğü etmiştir.Türk bu dil ile bilim yapamazdı yapamamıştır. O yüzden tek tük bilgin çıkmışsa onlar da başkalarının diliyle yazmışlardır."
(Namık Kemal Zeybek)

“Kendi dili ile düşünmeyen, okuyup öğrenmeyen, kendi dilinde eğitim almayan bir ulus, bağımsız olamaz; hiçbir ulus, dilindeki yabancı kültürlerin etkisini önlemeden kendini bulamaz; dilde ödün verenler, ulusal savunma silahlarından birini elinden bırakmış, güçsüz düşmüş, birliğini yitirmiş demektir” ( “Ulus Olmak” Necati Cumalı, Çağdaş Yay., İst.-1995, sf.90)

"Milletin çok bariz vasıflarından birisi kıymetli esaslarından birisi dildir. Türk milletindenim diyen insan her şeyden evvel ve behemehal Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir insan, Türk harsına, camiasına mensubiyetini iddia ederse buna inanmak doğru olmaz." (Atatürk'ün 17 Şubat 1931) 


BİR GÜNDE CAHİL Mİ KALDIK?
1923 yılında nüfusun % 2.5'i okuma-yazma biliyordu. 1928 yılında ülkedeki okur-yazar oranı % 10.6, öğrenci sayısı 350.000 civarında iken, 1938 yılında okur-yazar oranı % 22.4'e, öğrenci sayısı ise 1.110.000'a çıkmıştır. 1923'te, tüm ilkokulların sayısı 4.894, öğrenci sayısı 341.941, öğretmen sayısı 10.238 iken, 1932 yılında okul sayısı 6.788'e, öğrenci sayısı 567.361'e, öğretmen sayısı 15.064'e yükselmiştir. 1938 yılında ise okul sayısı 7.862'ye, öğrenci sayısı 813.636'ya, öğretmen sayısı ise 17.120'ye ulaşmıştır.
Bir de Arap harflerinin kutsiyeti hezeyanı vardır. Bakın Yaşar Nuri Öztürk bu konuda ne demiş: 
“Son zamanlarda, ‘Bütün Müslümanların ana dili Arapça’dır. Müslüman olduğumuz için biz
Türklerin de ana dili Arapça’dır. Biz de ana dilde eğitim istiyoruz, ana dilimizi öğrenmek istiyoruz’
diyebilen süper manyaklar türemiştir. Arapçılıkla kafayı yiyen süper manyaklardır bunlar.
Süper manyaklar ve süper alçaklar...
Tüh bunların ervahına! Tüh ve yuh!”
(Yaşar Nuri Öztürk – Yurt Gazetesi – 12.02.2013)

Saygılarımla.
VEDAT AKBAŞAK





SADECE İSLAM DİNDİR..

  Su insanlar için en önemli nimetlerden biridir; elbette temiz, doğal olan su. Suyu içeriz, yemek çorba yaparız, temizlik işlerimizde vs....