İnsan yaşamını fıtratına uygun sürdürmelidir.
Ergenlik çağına gelenler,
reşit olanlar evlenmelidir.
Kur’an erginliğe-olgunluğa
ulaşanların; reşit olanların evlenme çağına geldiklerine işaret eder.
“Yetimleri, nikah çağına
gelmelerine kadar gözetleyip deneyin. O zaman onlarda içinize sinecek
bir olgunluk-bedensel ve akli erginlik
görürseniz, mallarını onlara geri verin..” ( Nisa-6)
Evlenme
çağına gelip de evlenmek isteyenlere yardımcı olunmalıdır. (Nur-32)
Kur’an’a göre erkek ve
kadın, biri olmadan diğeri tam olmayan iki yarımdır. Bu bütün ancak iki yarı
bir araya gelince tamamlanır. Bu iki yarım birbirinin yerini tutmaz. Kur'an
aileyi oluşturan iki temel unsur olan erkek ve kadının her ikisini birden zevc
kelimresi ile tanımlar . Zevc “eş/çift” demektir.
Kur'an çocuk yaşta
evliliğe onay vermez. Kişinin malını,
servetini idare edebilecek akli olgunluğa ulaştığı yaş ayni zamanda evlenme
yaşıdır. Ancak bütün mezhepler çocuk yaşta evliliği onaylar ve bu konuda da Kur'an ile çelişirler.. Ülkemizde maalesef her üç evlilikten birinde kızlar çocuk
yaşta evlendirilmektedir. 12-13 yaşında evlendirilen kız çocukları 14-15 yaşlarında
daha kendileri çocukken çocuk sahibi olmaktadır.
Hz. Peygamberimizin Hz.
Ayşe daha çocuk yaşındayken onunla nikahlandığı rivayetleri, bu konudaki
yalan, yanlış bilgiler tarih boyunca Müslüman toplumlarda çocuk gelinler
sorununu yaratmıştır.
Kız çocuklarını küçük
yaşta çeşitli nedenlerle babası yaşındaki erkeklerle evlendirenler bunun
peygamberimizin sünnetine uygun olduğunu iddia etmişlerdir. Oysa bu düşünce
tamamen yanlıştır.. Başta Süleyman Ateş'in bu konudaki çalışmaları olmak üzere yapılan bir çok ciddi
araştırmada Hz. Ayşe’nin peygamberimizle evlendiğinde 18-19 yaşlarında olduğu
ortaya konulmuştur.
Osmanlı zamanında 1917 tarihli “Aile Hukuku Kararnamesi” 4. maddesinde kızın 17, erkeğin 18 yaşını tamamlamış olması şart koşulmuştu.Daha sonra bu madde Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi’nin onayıyla iptal edilmiş.
Osmanlı zamanında 1917 tarihli “Aile Hukuku Kararnamesi” 4. maddesinde kızın 17, erkeğin 18 yaşını tamamlamış olması şart koşulmuştu.Daha sonra bu madde Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi’nin onayıyla iptal edilmiş.
* * * * *
Aile toplumu oluşturan ana unsurdur.
Sevginin, huzurun kaynağıdır.
Yaratılışın özünde bulunan
zevciyet, dualizim ilkesi gereği iki cins; kadın ve erkek olarak yaratılan
insanlar ancak evlilik kurumuyla bir araya gelirler, birleşirler, aile olurlar
ve çoğalırlar.
Kur’an’ın evlilik-nikah
konusuyla ilgili başlıca hükümleri şunlardır:
** Aralarında asla tam bir
adaletle davranılamayacağı için çok eşlilik değil, tek eşlilik
tavsiye edilmiştir. (Nisa-129)
** Birinci derece akrabalarla ve süt kardeşlerle
evlenmek haramdır. (Nisa-23)
Kişiler özgür iradeleri
ile evliliğe karar vermelidirler. Kadının veya erkeğin evliliğe rızası olmadan
kıyılan nikah geçersizdir.
Ailelerin, törelerin
baskısıyla gençlerin istemedikleri, beğenmedikleri kişilerle zorla
evlendirilmeleri; berdel, beşik kertmesi gibi uygulamalar Kur’an’dan onay almaz.
Evlenmeyi düşünenler birbirleriyle örfe uygun şekilde, makul
sınırlar içinde görüşürler, konuşurlar, tanışırlar; anlaşırlarsa, gönülleri
birbirlerine ısınırsa, birlikte mutlu olacaklarına inanırlarsa evlenmeye karar verirler. Erkek
kadına evlenme isteğini iletir; evlenme teklif eder. (Bakara-235)
** Nikah imkanı bulamayanlar, evlenemeyenler
iffetlerini korumalıdırlar, zinadan, günahtan
uzak durmalıdırlar. (Nur-33)
** Müşriklerle ve
inançsızlarla-ateistlerle evlenmek haramdır.
“.......sizden önce kendilerine kitap
verilmiş olanların (Yahudi ve Hıristiyanların) iffetli hanımları da mehirlerini
verdiğiniz takdirde; iffetinizi korumanız, zinadan uzak kalmanız ve şunu-bunu
dost tutmamanız şartıyla size helaldir..” (Maide-5)
Maide suresinin 5. ayetine
istinaden Yahudi ve Hıristiyanlarla evlenmenin caiz olduğu inancı yaygındır.
Ancak bu konuda aşağıdaki ayetlerin de göz önünde bulundurulması gerekir.
“.........Müşrik kadınlarla, onlar
iman edinceye kadar evlenmeyin..........Müşrik erkeklerle de onlar iman
edinceye kadar nikâhlanmayın....” (Bakara-221)
Bakara suresi 135. ayeti
Yahudi ve Hıristiyanların ortak koşan-müşrik olduklarına işaret eder.
Bilindiği gibi
Hıristiyanların büyük çoğunluğu baba, oğul, kutsal ruh; teslis inancına
sahiptirler Hz. İsa’yı Allah’ın oğlu ve ilah olarak kabul ederler.
Yahudilerin bir çoğu da
Hz. Uzeyir’in Allah’ın oğlu olduğununa inanırlar.
Tanrı’ya -çoğul bir ifade olan- “Elohim”
derler. Yahudi krallarının Tanrı’nın oğlu olduğuna inanırlar, bunlar açık şirktir.
“Yahudiler: ‘Uzeyr, Allah’ın oğludur.’
dediler; Hıristiyanlar da: ‘Mesih, Allah’ın oğludur’ dediler. Kendi ağızlarının
sözüdür bu. Kendilerinden önce inkar edenlerin sözlerine benzetme yapıyorlar.
Allah onları kahretsin..” (Tevbe-30)
“Yemin olsun ki, ‘Allah,
Meryem’in oğlu Mesih’tir’ diyenler küfre batmışlardır-kafir
olmuşlardır..” (Maide-17, 72)
“Yemin olsun ki, ‘Allah
üçün üçüncüsüdür’ diyenler de küfre batmıştır-kafir olmuştur..”
(Maide-73)
“Ey ehli
kitap!..........artık Allah’a ve resullerine inanın. ‘Üçtür’ demeyin. Son
verin, sizin için daha
iyi olur. Allah Vahid’dir, tek ve biricik ilahtır..”
(Nisa-171)
Yahudi ve Hıristiyanların
müşrikleri yani şirk koşanları ile evlenmek bu ayetlere göre haramdır.
İçlerinden şirkten uzak olanlarla, tevhid inancına; Allah’ın varlığına ve
birliğine, Allah’tan başka ilah olmadığına inananlar ile evlenmek helaldir.
Ayrıca Kur’an, Yahudileri ve
Hıristiyanları gönül dostu, sırdaş edinmememizi buyurmuştur. Oysa evlilik gönül dostluğunun,
sırdaşlığın en ileri halidir. Hatta dostluktan da ötedir.
“Ey iman edenler! Yahudileri ve
Hıristiyanları gönül dostları edinmeyin..” (Maide-51)
“ Ey İman edenler! Sizden olmayanı
sırdaş edinmeyin..” (Aliimran-118)
** Kadınlara mehirleri nazik ve cömert bir şekilde örf
ve çevrenin kabullerine uygun olarak
verilmelidir. Kadın mehir hakkının bir
kısmından feragat edebilir; eşine bağışlayabilir-geri
verebilir. (Nisa-4)
Mehir=Damadın müstakbel
eşine vereceği hediyeler nikah kıyılmadan önce verilmelidir.
Boşanma
halinde veya kocanın ölümü halinde verilmek üzere mehir taahhüdünde bulunma
şeklinde bir uygulama Kur’an’dan
onay almaz.
Mehir
belirlenmeden önce evlilikten vazgeçme/nişan bozma halinde mehir ödeme
zorunluluğu yoktur. (Bakara-236) Mehir belirlendikten sonra nikahtan önce
evlilikten vazgeçme halinde belirlenen mehirin yarısı verilmelidir. (Bakara-237
** Nikah aleni olmalıdır. Evlilik toplum tarafından
bilinmelidir.
Kur’an, nikahın iki şahit huzurunda
kıyılmasından söz etmez.
Nikah merasiminde bulunan herkes zaten
şahittir.
Nikah tarafların
karşılıklı rızası ile gerçekleşmiş bir akittir- sözleşmedir.
Kuran’da dini nikah, resmi
nikah ayrımı olmadığı gibi nikah merasiminin nasıl yapılacağı ve nikahın kim
tarafından kıyılacağı hususunda bir hüküm bulunmaz.
Kur’an bu konularda
insanları serbest bırakmıştır.
Kur’an’da hüküm olmayan
konularda beşeri, idari kanunlar ve örfler uygulanır.
Bir konuda kanun varsa
öncelikle kanuna uygun hareket etmek gerekir.
Kanunla belirlenmemiş konularda
ise, örfe müracaat edilir.
Ayrıca
Nisa suresi 59. ayetinde yöneticilere, kanunlara itaat etmemiz emredilmiştir.
Bu
durumda nikahın usulü ve kim tarafından kıyılacağı konusunda kanunlara uygun
davranmak gerekir. Yani
kamu otoritesi nikah kıyma yetkisini kime vermişse nikahı o kişi kıyar.
Kamu
otoritesinin yetki verdiği kişinin kıydığı, tescil ettiği nikah hukuken de, dinen
de caiz olan
nikahtır. Kamu otoritesinin yetkili kılmadığı kişilerin kıydığı nikah ise, hukuken geçersizdir.
nikahtır. Kamu otoritesinin yetkili kılmadığı kişilerin kıydığı nikah ise, hukuken geçersizdir.
Eskiden
cami imamlarının nikah kıyma yetkileri varmış, ancak günümüzde bilindiği
gibi imamların nikah kıyma yetkileri yoktur. İmamlara bir dönem nikah kıyma yetkisi veren
kamu otoritesi sonradan bu yetkiyi
geri almış. İmamların nikah kıymaları laik demokratik ilkelere uygun değildir. Ayrıca İslam'da bazı dini görevleri yerine getirmekle yetkili kılınmış bir zümre, sınıf, ünvan, makam yoktur.
Halk arasındaki “imamın kıymadığı nikah dinen caiz değildir”
düşüncesi tamamen yanlıştır. Günümüzde halk arasında imam nikahı olarak bilinen
cami imamlarının, hocaların kıydıkları nikah hukuken geçersizdir.
Devletin yetki vermediği kişilerin; bu kişi imam,
hoca olabileceği gibi bir aile büyüğü de olabilir, kıydıkları ve
hukuken geçerliliği olmayan nikahlar dinin, Kur’an’ın istediği şartlara uygun
ise dinen geçerlidir. Ancak
kanuni, resmi nikah olmadan imam nikahı veya dini nikah adı altında nikah
kıymak ve kıydırmak hukuken
suçtur. İmam nikahı kıydıran çiftlerin bir an önce resmi nikah kıydırmaları hem
dinen hem de kanunen
uygun bir davranış olacaktır. Böylece
nikah tescil edilmiş olacak ve dinin istediği aleniyet ilkesi tam
olarak sağlanmış olacaktır. Özellikle büyük şehirlerde resmi nikah olmadan;
eşlerin nüfus kütüklerine evlendikleri tescil edilmeden nikahta aleniyet ilkesi
sağlanmış olmaz.
Evlilik sürecinde ve boşanma halinde tarafların
haklarının savunulması, menfaatlerinin korunması ve doğacak
çocukların haklarının ve neseplerinin sahih olması ancak resmi nikah olması halinde
mümkündür..
İki
şahit tutup, gizli saklı, ilan edilmeden, hiçbir hukuki bağlayıcılığı da
olmayan bir nikahı “şeriata uygun- şer-i
nikah” diye pazarlamaya çalışmak istismarlara, mağduriyetlere neden olur.
Kanuni
- Resmi nikah kıyıldıktan sonra evlenen çiftler arzu ederlerse adet, örf olarak
ayrıca imam nikahı olarak bilinen ritüeli de uygulayabilirler. Ancak
bilinmelidir ki, imam nikahı adı altında ikinci bir nikah kıyılmasına dinen
gereklilik yoktur.
Günümüzde konuyla ilgili kanunlar ve uygulamalar;
kıyılan resmi nikahlar dinin, Kur’an’ın bildirildiği hususları
genel olarak kapsamaktadır.
Kanunlarımız
mehir ve süt kardeşlik konusuna karışmamıştır.
Mehir
miktarını taraflar kendi aralarında kadının talebine ve erkeğin imkanlarına
göre örfe uygun
olarak
belirlemelidir..
Kim,
kimin süt kardeşidir devletin bunu bilmesi mümkün değildir.
Bu
konuları taraflar kendi aralarında konuşmalı, halletmeli bir karara
bağlamalıdır.
Saygılarımla.
VEDAT AKBAŞAK