Devlet kurumlarında dini
veya mezhepsel simgelerin görünür olması evrensel devlet anlayışıyla bağdaşmaz.
Kişisel tercih veya din ve
vicdan özgürlük denilerek bir dine veya mezhebe bu yönde ayrıcalık tanınamaz.
Öte yandan eşitlik ilkesi gereği bütün din, inanç anlayışlarına, mezheplere,
tarikatlere bu konuda serbestlik tanınır ise, ortaya çıkacak kargaşanın, kaosun, ayrımcılığın,
güvensizliğin, fitnenin, bölünmenin,
boyutlarını tahmin bile edemeyiz.
Bir mahkeme düşünelim:
Hakim “X” mezhebin simgesini taşıyor, şüpheli veya sanık “Y” mezhebinin sembolü
bir kıyafet giymiş, savcı “Z” dininin veya felsefe akımının simgesini boynuna
asmış veya başına takmış. O mahkemenin vereceği karar ne kadar tarafsız olur?
Veya kim nasıl güvenebilir? Kimi tatmin eder?
Başka bir örnek: Bağlısı oldukları
dinlerin, mezheplerin çeşit çeşit dinsel simgelerini giyen, takan öğrencilerin fakültedeki
anfiye geldiklerini düşünelim. Bir Budist öğrenci de olabilir, oranj
kıyafetleriyle bir türbanlı bacımızın yanına rahatça oturabilir mi? Oturursa ders hocası tarafından dersten
çıkartılır veya tutanak tutulur mu? Tutanak tutan hoca, sayın Rennan Pekünlü
gibi öğrenim hakkını engellemek suçlamasıyla yargılanıp, hapse atılır mı..? Hele
bir de anfide nudist akıma gönül veren bir öğrenci varsa o zaman ne yapacağız?
Kişisel tercih, vicdan özgürlüğü, eğitim öğretim hakkı deniyorsa o öğrencinin
de kişisel tercihine saygı duymak gerekmez mi?
Böyle bir ortamda öğrenciler birlik, beraberlik içinde bir arada mı otururlar
yoksa ayni dinsel sembolleri giyenler-taşıyanlar ayrı ayrı guruplar oluşturarak
mı otururlar.? Bu örneği bir de topluma yaygınlaştırarak düşünelim. Sözde
dinsel simgeler görünür kılınırsa öğrenciler anfide; toplum her yerde, her alanda bölünür. Bu konuda dinsel kaygıların ötesinde evrensel, objektif bir bakış açısının gerektiği çok açıktır.
Dini sembollerin kamusal
alanda görünür olmasının kimseye bir faydası yoktur. Toplumun birliğine,
bütünlüğüne zararı çoktur.
Dini simgelerin görünür olmasını sadece din
istismarcısı siyasi akımlar, partiler ve onların destekçileri, yandaşları talep
etmektedir.
Dinci siyasetçilerin
oylarını arttırmak için kullandıkları yegane yöntem din istismarı ve riyadır.
Kur’an bizleri din ile
Allah ile aldatanlara karşı uyarmıştır.
“Aldatan, sizi sakın Allah
ile aldatmasın” (Lukman-33 Fatır-5 Hadid-14)
“Başörtüsü ile ilgili düşüncemi
Kur’an’ın açık ve seçik ifadesine göre şöyle üç cümle ile özetlemek istiyorum.
Kadınların başlarını örtmeleri:
1-Kur’an’da emir değildir. 2-
Kur’an’da yasak değildir.
3- Kur’an’a göre caizdir. (Mubahtır)
Kur’an’da yalnız göğsü örtmeye emir vardır.”
(Hüseyin
Atay-Kur’an’a Göre Araştırmalar – VI
S:60, 61, 71,76)
Ulus devletleri yıkmak isteyenler öncelikle vatan sevgisi ve din gibi ortak değerleri yıpratmaya, yozlaştırmaya, yok etmeye çalışırlar.
Egemen emperyalist
güçlerin sömürü araçları: Din ve ırk eksenli bölücülüktür.
Din eksenli bölücülüğün araçları mezhepçilik ve sözde dini sembollerdir.
“Türban takan hanımlar daha dindardır, türban takmayan hanımların dini hassasiyetleri zayıftır" söylemi, algısı yayılırsa toplumda birlik, beraberlik kalmaz; emperyal güçlerin tuzağına düşülmüş olur..
“Türban takan hanımlar daha dindardır, türban takmayan hanımların dini hassasiyetleri zayıftır" söylemi, algısı yayılırsa toplumda birlik, beraberlik kalmaz; emperyal güçlerin tuzağına düşülmüş olur..
Türban Harekatının hedefi
aslında Türk milletinin örfleridir, kültürüdür. Türk kültürünün bir parçası
olan hanımların başlarını örtmek için kullandıkları eşarp, yemeni, yazma,
tülbent gibi başörtülerinin yerine Türk
kültürüyle ilgisi olmayan türbanı dayatmak böylece kültürümüzü yozlaştırma,
toplumda kargaşa, fitne çıkarma
gayretidir.
Saygılarımla.
VEDAT AKBAŞAK