26 Ekim 2015 Pazartesi

Egemenlik Konusu - Demokrasi ve Şura ilkesi

Egemenlik-Hakimiyet konusu Emevi şeriatı takipçileri tarafından istismar edilen konulardandır.
Bu kişiler seküler egemenlik anlayışı ile Kur’an’ın çeliştiğini iddia ederler.
“ Ne demek egemenlik millete aittir, egemenlik Allah’a aittir” derler... İşin aslı şöyledir.

Yüce Allah Halik’tir, Hallak’tır, Bari’dir, Bedi’dir ve “Yeryüzündekilerin, gökyüzündekilerin, ikisi arasındakilerin sahibidir, yaratanıdır, yönetenidir.” Kur’an’da bir çok kez tekrarlanan bu ayet  Allah’ın yaratılış üzerindeki ontolojik ve külli ilahi hakimiyetini vurgular. Yaratılışın, fıtratın, kainatın ilahi kanunlarını koyma, işleyiş kurallarını, ölçülerini belirleme yetkisi;  bu konudaki mutlak hakimiyet sadece Yüce Allah’a aittir. O kulları üstünde yegâne güç sahibidir. Egemenlik yalnız O’nundur.” (Enam-62, 63)
“... egemenlik gerçek olan Allah’ındır..” (Kehf-44)

Kur’an’da insanın hakimiyetinden yani hüküm verme yetkisinden şikayet yoktur. Şikayet, hakimiyette Allah’ın indirdiğinin, bildirdiği ilkelerin dışlanmasıdır. 
Dünya hayatında fıtratın düzeniyle, ilahi kanunlarla uyumlu ve dinin temel hükümlerine, ilkelerine uygun yaşamak gerekir. Muamelat alanında, ameli konularda; zaman, mekan şartlarına, ihtiyaçlara göre evrensel çağdaş değerler, kurallar oluşturmak ve insan fıtratına uygun beşeri kanunlar koymak; bu konudaki siyasi hakimiyet laik, demokratik sistemlerde halka - millete aittir. Milletin seçtiği ehil, adil kişilerden oluşan meclislere, kurumlara aittir. (Nisa-58, 59 Şura-38  Aliimran-159)
“Sizleri yeryüzünde halefler- yöneticiler  kılan odur..” (Fatır-39  Yunus -14)

"Ey inananlar, Allah'ın yardımcıları olun" (Saff-14)
Allah aklı, iradeyi ve bilgiyi insana dünyayı imar etmek ve yaşanabilir bir dünya kurmak üzere bahşetmiştir. Kur’an’da bu konudaki ifade son derece açıktır:
 Sizi yerden (topraktan) yaratan ve orayı imar etmenizi isteyen O’dur. Haydi artık Rabbinizden af dileyin ve O’na yönelin. (Hud:-61) 

Dolayısıyla insanların dünyada adalet temelinde gerçekleştirecekleri siyasi ve ekonomik faaliyetlerin ilahi irade ile çatışması mümkün değildir. 
“Demokrasi beşeri egemenlikte ortaklıktır. Dolayısıyla Allah’ın egemenliğine ortak olmak gibi bir durum söz konusu değildir.” (Muhammed el- Cabir)

“Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir.”
Atatürk’ün bu sözü devlet, millet yönetiminde hakimiyet-egemenlik bir şahsa, bir aileye veya bir
zümreye ait değildir, millete aittir demektir. Atatürk teokratik monarşiyi yıkmıştır, hakimiyeti
padişahtan alıp halka vermiştir. Cumhuriyeti kurmuştur. 

Laik-seküler rejimler bazılarının iddia ettiği gibi Allah’ın “hakimiyet” alanına, yetkisine müdahale
edildiği rejimler değildir. Aslında Allah’ın hakimiyet alanına müdahale etmek mümkün de değildir.
Unutulmamalıdır ki, Allah’ın yetkilerine, niteliklerine eş, yardımcı, tamamlayıcı koşulan şirk
unsurlar her zaman teokratik dikta-dinci faşist yönetimlerde hakimiyeti elinde bulunduranların ve
ruhban=din adamları sınıfının içinden çıkmıştır.

Özetlemek gerekirse: Laik rejimlerde Allah’ın hakimiyet alanına karışmak söz konusu değildir.
Dinci, mezhepçi, şeriatçı, irticacı teokratik diktatörlüklerde ise: Beşeri kurallar, mezhep şeriatları
din hükmü gibi sunulur ve ruhban=din adamları sınıfı kendilerini dinin yetkilisi, temsilcisi gibi görürler.
Bu anlayış  Allah’ın hakimiyetine-egemenliğine ortak olma arzusudur.
Teoratik dikta yönetimlerinde yöneticilerin; Kıralların, padişahların, sultanların tavrı şöyledir:
“Hakimiyet Allah’ındır, ben de Allah’ın yeryüzündeki gölgesiyim, temsilcisi, yetkilisiyim, resulün halefiyim o halde hakimiyet bendedir.” Laik anlayış işte bu riyakarlık, istismar ve sömürü yolunu kapatmıştır..

"... Siyaset ve saltanat dincilerinin en önemli yalanlarından biri şudur: Milletlerin, insanların egemenlik hakkı olmaz; egemenlik Allah'ındır derler. Böyle diyerek din adına söyler, Ortadoğu despotizmlerini İslam diye öne çıkartırlar. Oysa ki İslam'ın ana kaynağına göre, insana egemenlik yetkisi verilmiştir. Egemenlik Allah'a aittir ilkesinin anlamı ontolojik yani varoluşla ilgili egemenliktir; siyasetle, yönetimle ilgili egemenlik değildir. " Yaşar Nuri Öztürk 

ŞURA ESASI:Halktan yetki alarak - bey’atlaşarak, sosyal uzlaşı ile karşılıklı danışarak, diyalogla kararlar alınmasıdır. Toplumun her kesiminden liyakat sahibi kişilerin kolektif katılımıyla, sorumluluk alarak yönetimde söz sahibi olmasıdır. Yönetimde ortak aklın ümmet-millet-halk iradesinin egemen olmasıdır..
Toplumu oluşturan ferdlerin kendi kaderlerinde söz sahibi olmaları ancak şura esası ile mümkündür. Halkın oylarıyla seçilen milletvekillerinden oluşan meclisler ve parlamentolar en geniş katılımlı şuralardır. Demokratik, parlamenter sistem Kur'an ilkelerine en uygun yönetim şeklidir. 

DEMOKRASİ: Halkın egemenliği; halkın iktidarı demektir.
Kişi hak ve özgürlüklerine dayalı yönetim şeklidir. Halkın sürü olmaktan kurtulması, onurlu, erdemli yaşaması demektir.  Eski Yunanca “Demos” (Halk) ve “Kratos” (Egemenlik, iktidar) sözcüklerinden oluşur. Başka bir görüşe göre demokrasi kavramı ve kelimesi Grek uygarlığından 3.000 yıl önce ilk kez Sümer uygarlığında görülmüştür. Sümercedeki  dumugiratuku kelimesi günümüze demokratika, demokrasi olarak gelmiştir..

Demokrasi ve özgürlük her ülkeye devrimle gelmiştir. Krallıklar, padişahlıklar, diktatörlükler güç kullanılarak; savaşlar veya halk devrimleri sonucu yıkılabilmiştir..
Demokrasilerde egemenlik, demokratik haklarının bilincinde olan halka aittir. Demokrasi lider egemenliği demek değildir. Lider sultasına ve parti oligarşisine son verilmelidir. Güçlü liderler yerine halkın güçlendirilmesi, halkın yönetimde daha fazla söz-yetki sahibi olması sağlanmalıdır.
Halkın yönetime katılımı ne kadar etkin ve yaygın olursa şura ilkesi,  demokrasi o kadar iyi işliyor demektir..
Halk egemenliği kul olmaktan kurtulan, özgür ve örgütlü bireylerle kurulur. Ağanın marabası olmaktan, şeyhin müridi olmaktan, saltanat yalakası olmaktan kurtulan, oyunu nohuta-makarnaya satmayan erdemli bireylerle olur.. 
Örgütsüz halk sömürülmeye mahkumdur. 

Milli  iradeyi sadece iktidar temsil etmez. Seçilen vekillerin-meclisin tamamı milli iradeyi temsil eder. Muhalefet- seçilmiş muhalefet  vekilleri de dahil olmak üzere halkın seçtiği vekillerin tamamı milli iradeyi temsil ederler.. Demokrasilerde iktidarlar millet adına devleti yönetir. İktidar-Hükümet kendisini devlet yerine koyamaz. Güçler ayrılığı ilkesi terk edilip tüm yetki iktidarda-yürütmede toplanmak istenirse bu diktatörlüğe doğru gidiş olur.
Demokrasilerde milletin yetki verdiği vekiller aralarında görev taksimi yaparlar, birbirleriyle görüşerek, danışarak, uzlaşarak, korumaya namusları üzerine yemin ettikleri anayasa ve kanunlar çerçevesinde yönetimle ilgili politikalar belirler, kararlar alırlar. Yasama, yürütme, yargı erkleri  arasındaki kuvvetler ayrılığı ilkesi kurumların birbirlerini denetlemesini sağlar.                                                                                    
Karşılıklı denetim, otokontrol, şeffaflık demokratik sistemin olmazsa olmazıdır. Yasaları koyan, yasaları uygulayan ve o yasalara dayalı adalet dağıtan kurumlar birbirlerinden bağımsız ve birbirlerini denetleyebilir olmalıdır. Seçilmiş veya atanmış tüm yöneticilerin bütün icraatları denetlenebilmelidir.

Yöneticilerin kendilerini  üst mevkilere getiren sisteme karşı tavır içinde olmaları veya kanunları hiçe sayarak “beni halk seçti, görev sürem içinde kimse bana karışamaz her istediğimi yaparım” anlayışı  demokrasiyle bağdaşmaz. Demokrasi bir kültürdür, medeniyettir, uygarlıktır, yaşam biçimidir. Özgürce yaşamanın; düşünce, hak arama ve örgütlenme özgürlüğünün güvencesidir. İnsanlara tevhide uygun olarak, kula kulluk etmeden yaşama imkanı verir. İnsanların özgür olmadığı,  baskı ve zulmün olduğu yerde adalet, huzur, esenlik ve barış olmaz, yani İslam olmaz..
                                                                                    
Yaklaşık 2500 sene önce yaşamış olan ünlü filozof PLATON demokrasi konusunda şu ikazlarda bulunmuş..
“ Demokrasinin esas prensibi, halkın egemenliğidir. Ama milletin kendini yönetecekleri  iyi seçebilmesi için, yetişkin ve iyi eğitim görmüş olması şarttır. Eğer bu sağlanmazsa demokrasi, otokrasiye geçebilir. Halk övülmeyi sever. Onun için, güzel sözlü demegoglar, kötü de olsalar başa geçebilirler. Oy toplamasını bilen herkesin, devleti idare edebileceği zannedilir.  Demokrasi bir eğitim işlidir. Eğitimsiz kişilerle demokrasiye geçilirse oligarşi olur. Devam edilirse demegoglar türer. Demegoglardan da diktatörler çıkar..”

Saygılarımla.
Vedat AKBAŞAK




SADECE İSLAM DİNDİR..

  Su insanlar için en önemli nimetlerden biridir; elbette temiz, doğal olan su. Suyu içeriz, yemek çorba yaparız, temizlik işlerimizde vs....