Egemenlik-Hakimiyet konusu Emevi şeriatı takipçileri
tarafından istismar edilen konulardandır.
Bu kişiler seküler egemenlik anlayışı ile Kur’an’ın
çeliştiğini iddia ederler.
“ Ne demek egemenlik millete aittir, egemenlik Allah’a
aittir” derler... İşin aslı şöyledir.
Yüce Allah Halik’tir, Hallak’tır, Bari’dir, Bedi’dir ve “Yeryüzündekilerin, gökyüzündekilerin, ikisi
arasındakilerin sahibidir, yaratanıdır, yönetenidir.” Kur’an’da
bir çok kez tekrarlanan bu ayet Allah’ın
yaratılış üzerindeki ontolojik ve külli ilahi hakimiyetini vurgular. Yaratılışın,
fıtratın, kainatın ilahi kanunlarını koyma, işleyiş kurallarını, ölçülerini
belirleme yetkisi; bu konudaki mutlak hakimiyet
sadece Yüce Allah’a aittir. “O kulları üstünde yegâne
güç sahibidir. Egemenlik yalnız O’nundur.” (Enam-62, 63)
“...
egemenlik gerçek olan Allah’ındır..”
(Kehf-44)
Kur’an’da insanın hakimiyetinden yani hüküm verme
yetkisinden şikayet yoktur. Şikayet, hakimiyette Allah’ın indirdiğinin, bildirdiği ilkelerin dışlanmasıdır.
Dünya hayatında fıtratın düzeniyle, ilahi kanunlarla uyumlu
ve dinin temel hükümlerine, ilkelerine uygun yaşamak gerekir. Muamelat
alanında, ameli konularda; zaman, mekan şartlarına, ihtiyaçlara göre evrensel
çağdaş değerler, kurallar oluşturmak ve insan fıtratına uygun beşeri kanunlar
koymak; bu konudaki siyasi hakimiyet laik, demokratik sistemlerde halka -
millete aittir. Milletin seçtiği ehil, adil kişilerden oluşan meclislere, kurumlara aittir. (Nisa-58,
59 Şura-38 Aliimran-159)
“Sizleri
yeryüzünde halefler- yöneticiler kılan
odur..” (Fatır-39 Yunus -14)
"Ey inananlar, Allah'ın yardımcıları olun" (Saff-14)
Allah aklı, iradeyi ve bilgiyi insana dünyayı imar etmek ve yaşanabilir bir dünya kurmak üzere bahşetmiştir. Kur’an’da bu konudaki ifade son derece açıktır:
“Sizi yerden (topraktan) yaratan ve orayı imar etmenizi isteyen O’dur. Haydi artık Rabbinizden af dileyin ve O’na yönelin. (Hud:-61)
Dolayısıyla insanların dünyada adalet temelinde gerçekleştirecekleri siyasi ve ekonomik faaliyetlerin ilahi irade ile çatışması mümkün değildir.
“Demokrasi beşeri egemenlikte ortaklıktır. Dolayısıyla Allah’ın egemenliğine ortak olmak gibi bir durum söz konusu değildir.” (Muhammed el- Cabir)
"Ey inananlar, Allah'ın yardımcıları olun" (Saff-14)
Allah aklı, iradeyi ve bilgiyi insana dünyayı imar etmek ve yaşanabilir bir dünya kurmak üzere bahşetmiştir. Kur’an’da bu konudaki ifade son derece açıktır:
“Sizi yerden (topraktan) yaratan ve orayı imar etmenizi isteyen O’dur. Haydi artık Rabbinizden af dileyin ve O’na yönelin. (Hud:-61)
Dolayısıyla insanların dünyada adalet temelinde gerçekleştirecekleri siyasi ve ekonomik faaliyetlerin ilahi irade ile çatışması mümkün değildir.
“Demokrasi beşeri egemenlikte ortaklıktır. Dolayısıyla Allah’ın egemenliğine ortak olmak gibi bir durum söz konusu değildir.” (Muhammed el- Cabir)
“Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir.”
Atatürk’ün bu sözü devlet, millet yönetiminde hakimiyet-egemenlik
bir şahsa, bir aileye veya bir
zümreye ait değildir, millete aittir demektir. Atatürk teokratik monarşiyi
yıkmıştır, hakimiyeti
padişahtan alıp halka vermiştir. Cumhuriyeti kurmuştur.
Laik-seküler rejimler bazılarının iddia ettiği gibi
Allah’ın “hakimiyet” alanına, yetkisine müdahale
edildiği rejimler değildir. Aslında Allah’ın hakimiyet
alanına müdahale etmek mümkün de değildir.
Unutulmamalıdır ki, Allah’ın yetkilerine, niteliklerine
eş, yardımcı, tamamlayıcı koşulan şirk
unsurlar her zaman teokratik dikta-dinci faşist
yönetimlerde hakimiyeti elinde bulunduranların ve
ruhban=din adamları sınıfının içinden çıkmıştır.
Özetlemek gerekirse: Laik rejimlerde Allah’ın hakimiyet alanına
karışmak söz konusu değildir.
Dinci, mezhepçi, şeriatçı, irticacı teokratik
diktatörlüklerde ise: Beşeri kurallar, mezhep şeriatları
din hükmü gibi sunulur ve ruhban=din adamları sınıfı
kendilerini dinin yetkilisi, temsilcisi gibi görürler.
Bu anlayış Allah’ın
hakimiyetine-egemenliğine ortak olma arzusudur.
Teoratik dikta yönetimlerinde yöneticilerin; Kıralların,
padişahların, sultanların tavrı şöyledir:
“Hakimiyet Allah’ındır, ben de Allah’ın yeryüzündeki
gölgesiyim, temsilcisi, yetkilisiyim, resulün halefiyim o halde hakimiyet bendedir.” Laik anlayış işte bu
riyakarlık, istismar ve sömürü yolunu kapatmıştır..
"... Siyaset ve saltanat dincilerinin en önemli yalanlarından biri şudur: Milletlerin, insanların egemenlik hakkı olmaz; egemenlik Allah'ındır derler. Böyle diyerek din adına söyler, Ortadoğu despotizmlerini İslam diye öne çıkartırlar. Oysa ki İslam'ın ana kaynağına göre, insana egemenlik yetkisi verilmiştir. Egemenlik Allah'a aittir ilkesinin anlamı ontolojik yani varoluşla ilgili egemenliktir; siyasetle, yönetimle ilgili egemenlik değildir. " Yaşar Nuri Öztürk
ŞURA ESASI:Halktan yetki alarak - bey’atlaşarak, sosyal uzlaşı ile
karşılıklı danışarak, diyalogla kararlar alınmasıdır. Toplumun her kesiminden liyakat sahibi kişilerin kolektif katılımıyla, sorumluluk
alarak yönetimde söz sahibi olmasıdır. Yönetimde ortak aklın ümmet-millet-halk iradesinin
egemen olmasıdır..
Toplumu oluşturan ferdlerin kendi kaderlerinde söz sahibi
olmaları ancak şura esası ile mümkündür. Halkın oylarıyla seçilen milletvekillerinden oluşan
meclisler ve parlamentolar en geniş katılımlı şuralardır. Demokratik, parlamenter sistem Kur'an ilkelerine en uygun yönetim şeklidir.
DEMOKRASİ: Halkın egemenliği; halkın iktidarı demektir.
Kişi hak
ve özgürlüklerine dayalı yönetim şeklidir. Halkın sürü olmaktan kurtulması,
onurlu, erdemli yaşaması demektir. Eski
Yunanca “Demos” (Halk) ve “Kratos” (Egemenlik, iktidar) sözcüklerinden oluşur. Başka
bir görüşe göre demokrasi kavramı ve kelimesi Grek uygarlığından 3.000 yıl önce
ilk kez Sümer uygarlığında görülmüştür. Sümercedeki dumugiratuku
kelimesi günümüze demokratika, demokrasi olarak gelmiştir..
Demokrasi
ve özgürlük her ülkeye devrimle gelmiştir. Krallıklar, padişahlıklar,
diktatörlükler güç kullanılarak; savaşlar veya halk devrimleri sonucu
yıkılabilmiştir..
Demokrasilerde egemenlik,
demokratik haklarının bilincinde olan halka aittir. Demokrasi lider egemenliği
demek değildir. Lider sultasına ve parti oligarşisine son verilmelidir. Güçlü
liderler yerine halkın güçlendirilmesi, halkın yönetimde daha fazla söz-yetki
sahibi olması sağlanmalıdır.
Halkın yönetime katılımı ne
kadar etkin ve yaygın olursa şura ilkesi, demokrasi o kadar iyi işliyor demektir..
Halk egemenliği kul olmaktan
kurtulan, özgür ve örgütlü bireylerle kurulur. Ağanın marabası olmaktan, şeyhin
müridi olmaktan, saltanat yalakası olmaktan kurtulan, oyunu nohuta-makarnaya
satmayan erdemli bireylerle olur..
Örgütsüz halk sömürülmeye mahkumdur.
Milli iradeyi sadece iktidar temsil etmez. Seçilen
vekillerin-meclisin tamamı milli iradeyi temsil eder. Muhalefet- seçilmiş
muhalefet vekilleri de dahil olmak üzere
halkın seçtiği vekillerin tamamı milli iradeyi temsil ederler.. Demokrasilerde
iktidarlar millet adına devleti yönetir. İktidar-Hükümet kendisini devlet
yerine koyamaz. Güçler ayrılığı ilkesi terk edilip tüm yetki iktidarda-yürütmede
toplanmak istenirse bu diktatörlüğe doğru gidiş olur.
Demokrasilerde milletin yetki
verdiği vekiller aralarında görev taksimi yaparlar, birbirleriyle görüşerek,
danışarak, uzlaşarak, korumaya namusları üzerine yemin ettikleri anayasa ve
kanunlar çerçevesinde yönetimle ilgili politikalar belirler, kararlar alırlar.
Yasama, yürütme, yargı erkleri arasındaki
kuvvetler ayrılığı ilkesi kurumların birbirlerini denetlemesini sağlar.
Karşılıklı denetim,
otokontrol, şeffaflık demokratik sistemin olmazsa olmazıdır. Yasaları koyan,
yasaları uygulayan ve o yasalara dayalı adalet dağıtan kurumlar birbirlerinden
bağımsız ve birbirlerini denetleyebilir olmalıdır. Seçilmiş veya atanmış tüm yöneticilerin
bütün icraatları denetlenebilmelidir.
Yöneticilerin
kendilerini üst mevkilere getiren sisteme
karşı tavır içinde olmaları veya kanunları hiçe sayarak “beni halk seçti, görev
sürem içinde kimse bana karışamaz her istediğimi yaparım” anlayışı demokrasiyle bağdaşmaz. Demokrasi bir
kültürdür, medeniyettir, uygarlıktır, yaşam biçimidir. Özgürce yaşamanın;
düşünce, hak arama ve örgütlenme özgürlüğünün güvencesidir. İnsanlara tevhide
uygun olarak, kula kulluk etmeden yaşama imkanı verir. İnsanların özgür
olmadığı, baskı ve zulmün olduğu yerde
adalet, huzur, esenlik ve barış olmaz, yani İslam olmaz..
Yaklaşık 2500 sene önce yaşamış olan ünlü filozof PLATON
demokrasi konusunda şu ikazlarda bulunmuş..
“
Demokrasinin esas prensibi, halkın egemenliğidir. Ama milletin kendini
yönetecekleri iyi seçebilmesi için,
yetişkin ve iyi eğitim görmüş olması şarttır. Eğer bu sağlanmazsa demokrasi,
otokrasiye geçebilir. Halk
övülmeyi sever. Onun için, güzel sözlü demegoglar, kötü de olsalar başa
geçebilirler. Oy toplamasını bilen herkesin, devleti idare edebileceği zannedilir. Demokrasi bir eğitim işlidir. Eğitimsiz
kişilerle demokrasiye geçilirse oligarşi olur. Devam edilirse demegoglar türer.
Demegoglardan da diktatörler çıkar..”
Saygılarımla.
Vedat AKBAŞAK