İnsan,
kendisini diğer kişilerden ayıran kendine has şahsi özelliklerini; şahsiyetini
– kişiliğini-karakterini oluşturan değerlerini koruyarak güven içinde özgürce
yaşamalıdır. Sadece Allah’a teslim olan Müslümanlar şahsiyetli, şerefli, çağdaş,
akıl ve bilim yolunda ilerleyen, sorgulayan, eleştiren, özgür düşünce ve
iradesiyle hareket eden erdemli bireylerdir. Genelin içinde özel olmanın, birey
olmanın, kişilik ve
karakter sahibi olmanın onurunu yaşarlar.
İslam, akleden, şahsi
özellikleriyle varolan onurlu, erdemli, şahsiyetli bireylerden oluşan ve güven
içinde özgürce yaşayan toplum ister. Tarikat, cemaat kültüründe ise dogmatik
zihniyyet hakimdir. Birey bilincinin gelişmesine izin verilmez; kendi skolastik
anlayışlarını, kurallarını, kabullerini benimseyen itaatkâr birbirinin aynısı,
kopyası bireyler ister. Tarikat
mensupları duvardaki tuğlalar gibidir. Özgür insan ise ormandaki ağaç gibi tek
ve hürdür. Tuğlalar beşer ürünüdür, kalıplara dökülüp imal edilir. Nitelikleri,
fonksiyonları birbirinin aynısıdır. Aklını
özgürce kullanan, kula kulluk etmeyen, onurlu, saygın, bir ağaç gibi tek ve hür
bireyler İslam’ın istediği erdemli ve özgür yaşayan toplumları-ormanı oluşturur.
“Türkiye'nin sorunu: Analiz yaparak kendi
kararını veren bireyler olmak yerine bir grubun parçası olup grupla hareket
eden insan çoğunluğu.” (Naci Mocan)
“İslam toplum, millet ve
insanlık dinidir. Bunu, ferdi-insanı toplum içinde eritmeden sağlar.
(Hüseyin Atay)
Tarikat kültüründe mezhep imamları, tarikat şeyhleri; kurtarıcı,
erdirici, Allah’a yaklaştırıcı, şefaat edici ve mutlak biat edilmesi gereken kişiler olarak kabul
edilir. Bunların yazdıkları kitaplar eleştirilemez, değiştirilemez hatta
sadeleştirilemez kabul edilir. Her tarikat, kendi kitabını dinin tartışılmaz
kitabı olduğunu iddia ederek, Kur’an’a eş, ortak koşar. Kendilerini
eleştirenleri itikatsız olmakla suçlarlar. Kâfir, zındık ilan ederler.
‘‘Taklitçiliğin dayandığı esas: Mezhep imamlarının, tarikat
şeyhlerinin, cemaat hocaefendilerinin dediklerinin doğruluğuna imandır. Onların
yanıldığı düşünülemez. Ve onlara imanla dindar olunur.
İşte bu taklitçilik ilmi yıktı. Şimdi taklitçiliği ancak ilimle
(akıl ve bilgiyle) yıkmak mümkün olur.’’
(Hüseyin Atay-Kur’an’da iman esasları ve kader)
Dinimizde iman, sorumluluk ve kurtuluş bireyseldir. Bir tarikatın
mensubu olmakla otomatik
olarak
“kurtulmuş” veya “cennetlik” olmak söz konusu değildir.. Aidiyet duygusunu tatmin etmek isteyen ve sosyo-ekonomik gelişimini
sağlayamamış, eğitim-kültür alt yapısını oluşturamamış kişiler; “kurtulmak” “cenneti
garantilemek” umuduyla tarikatlerin, cemaatlerin ağına düşmektedirler.
Tarikat kültürüyle yoğurulmuş siyasal islamcı siyasetçiler bu tarz insanları çok severler. Zira cahil, yoksul insanları kontrol etmek, yönlendirmek kolaydır. Oysa Kur'an bakın ne diyor.
“Ey iman edenler! ‘Raina’ demeyin, ‘unzurna’ deyin. - ‘Bizi
güt’ demeyin. ‘Bize kulak ver, bizi
duy, haklarımızı gözet’ deyin ve dinleyin..” (Bakara-104)
Teokratik kafalı siyasal islamcı yönetimler islam'ın istediği düşünen, sorgulayan, eleştiren; onurlu, şahsiyetli bireyleri hiç sevmezler. Kendilerini eleştiren, muhalefet eden herkesi hain ilan ederler, çeşitli bahanelerle hapsederler, yok etmeye çalışırlar. Bilirler ki, düşüncenin, eleştirinin olduğu yerde diktatörlere yer yoktur..
Saygılarımla.
VEDAT AKBAŞAK