8 Mart 2017 Çarşamba

Panteizm - Vahdet-i vücut ve İttihat inancı

Yüce Yaratan yarattıklarına İÇKİN değil, yarattıklarından AŞKIN ilahi güçtür. 
Allah Samed'tir. Herkes O'na muhtaçtır. O, varlığı başkasına muhtaç olmayandır; varlığı 
yarattıklarının varlığına endeksli olmayandır. 
Evren yaratılmadan önce de Allah vardı. Gökleri ve yeri yaratan, yoktan var eden Allah’tır. 
(A'raf-54  Yunus-3  Hud-7)  
Ve yaratılan her şey yok olduğunda da O, yine var olacaktır. 
“Evvel’dir O, başlangıcı yoktur, Ahir’dir O, sonu yoktur..." (Hadid-3)   
"Yer üzerinde bulunan herkes yok olacaktır. Sadece o bağış ve celal sahibi Rabbinin yüzü/
ilahi varlığı/zatı kalacaktır. (Rahman 26, 27)

Panteizm: Tanrı ve evreni bir-aynı gören felsefedir. Tanrı evrendir, evren de tanrıdır. Başka bir anlatımla: Yaratan= Yaratılanların yani evrenin tamamıdır. Evreni ilahlaştıran bu felsefeye göre Yaratan, yaratılanlardan ayrı ilahi bir güç değildir, Tanrı evrene aşkın değil, içkindir.
Oysa Kur’an’da Yaratan ve yaratılan ayrımı çok net olarak vurgulanmıştır.

 Yaratan, yaratamayana-kendisi yaratılmış olana benzer mi? Hiç düşünmüyor musunuz..? (Nahl-17)

"Acaba onlar herhangi bir yaratıcı olmadan mı yaratıldılar? Yoksa kendileri mi yaratıcıdırlar?" (Tur/35)

Budizm’de ferdi ruh Atman ve evrensel ruh Brahma vardır. Ferdi ruh, evrensel ruha irrasyonel, metafizik yollarla; mistik inanışlarla, sezgi, sevgi, aşk yoluyla ulaşmak, onunla bir olmak ister..
Önemle belirtmek gerekir ki, İslam mistik, ezoterik-gizemli, gizemci bir düşünce akımının adı değildir. İslam’ı mistik inançlar içinde göstermek ve onu tanımlarken ‘‘İslam mistisizmi’’ veya ‘‘İslam tasavvufu’’ gibi ifadeler kullanmak çok büyük yanlıştır. Aklı kullanmamak, basiret denen gönül gözünü kör eder.  Kur’an rasyonel yolları; aklı, akletmeyi, bilimi ve manevi aydınlanmayı işaret eder.

Mistizimde ise, olağanüstü özellikler atfedilen, ilahi sıfatlar verilerek kutsallaştırılan keramet sahibi
 insanlar vardır. Her inanç sisteminde mistik akımlar olmuştur. Yaratan’a irrasyonel, akla uygun olmayan yollarla; gizli, gizemli yollarla; gönül, duygu, sevgi, aşk, sezgi, ilham yoluyla ulaşmak isteyen akımlar vardır. Budizm ve diğer Hint inançlarında yaygın olarak görülen bu akımlardan Yahudiler ve Müslümanlar da  etkilenmiştir. Bu akımın adı: Kabalada -Yahudi tasavvufunda vahdet-i vücut,  İslam tasavvufunda ise ittihat inancıdır. 

Vahdet-i vücut inancına göre: Kainatın tamamı-yaratılanlar Yaratan’ın aynaya aksetmiş zuhuru, tezahürü, yansımasıdır; Yaratan,  yaratılanların bütünüdür. Varoluşun tamamı  Tanrı’ın kendini gösterdiği aynadır. Tanrı yaratılanlardan ibarettir.
Bu ekol mensupları La ilahe illallah-Allah’tan başka ilah yoktur demezler. La mevcuda illallah - Allah’tan başka varlık-mevcut yoktur derler. Bunlara göre Allah ile evren ayni-tek varlıktır. Yaratılan ne varsa; insanlar, hayvanlar, bitkiler, erdemliler, edepliler, edepsizler, ahlaksızlar, katiller, alkolikler hiç istisnasız herkes, her şey Allah’ın bir parçasıdır.  Bu şirkin en berbat halidir. Bu ekolü İslam’a bulaştıran Muhyiddin Arab-i’dir. Vahdet-i vücut inancı ile panteist felfese ve Yahudi tasavvufu Kabala arasında büyük benzerlik vardır.
Tasavvuf tarihinde ilk defa Vahdet-i Vücut anlayışı Beyazid Bistamî (ölm:875) ve Cüneyd Bağdadî (ölm:910) gibi  mutasavvıfların katkılarıyla doktrin halini almıştır. Bu ekölü kitaplarında sistamatik olarak  tanıtan ve islam dünyasında yaygın hale getiren ise Muhyiddin Arab-i’dir. (ölm:1240)
Bu inanç sistemi İslam coğrafyasında her zaman, her kesimden yaygın taraftar bulabilmiştir. Şii, alevi kesimden, milliyetçi Türkçü kesime kadar günümüzde de çok taraftarı vardır. Bilgisizlik eseri olsa gerek İslam'la çelişen, dört başı mamur şirk olan bu düşünce ekolü İslam'la uzlaştırılmaya çalışılmaktadır. 

İttihat inancında Yaratan, yaratılan ayrımı olmakla birlikte Tanrı’ya yönelen, yüzünü Tanrı’ya dönen, O’na varmaya çalışan seçkin (!) kişiler  bir çok zorlu aşamalardan sonra bir gün gelir beşeri niteliklerden arınırlar, Allah’la bir-leşir, O’nunla “Bir” olurlar, O’nun gibi olurlar; O’nun bazı niteliklerine sahip olurlar. İnsanları Tanrılaştırırlar...

Hüthüt kuşunun klavuzluğunda-mürşitliğinde diğer kuşların-müritlerin padişahları Simurg’u-Tanrı’yı
aradığı, zorlu uzun yolculuğun sonunda kalan otuz kuşun aradıkları Simurg’un (Farsça “si” otuz
demektir, “murg” kuş demektir.) aslında kendilerinden ibaret olduğunu, her birinin simurg olduğunu, aradıkları Tanrı’nın aslında kendilerinden başka bir şey  olmadığını anlamaları. Yaratılanların Yaratan’ın zuhuru-belirtisi olduğu; Yaratan’ın da yaratılanlardan ibaret olduğunu anlatan hikayeler tasavvuf edebiyatının Kur’an anlayışıyla bağdaşmayan  konularıdır.

Kur’an anlayışına göre; insanlar ve kozmozun-evrenin tamamı Allah’ın yarattığı ayetlerdir.
Allah’ın delili, işareti, belirtisi olan her şey O’nun ayetleridir. İnsanlar, diğer canlılar ve evrende olan her şey  Allah’ın iradesi sonucu yaratılmıştır. Evrendeki her şey varoluşun, yaratılışın bir parçasıdır; Yaratan’ın değil.

Kur’an’da sıfat isimleriyle bildirilen niteliklerinden anlıyoruz ki: Allah Haalik’tir, Hallak’tır, Bari’dir,
Bedi’dir, Muhyi’dir,Fatır’tır, Kaahir’dir, Kebir’dir, Malik’tir; yani Yaratandır, var edendir, hayat verendir, varoluşu genişleten, yönetendir. Yaratılanlar üzerinde egemenlik kurandır. Varoluşun sahibidir ve en önemlisi Yüce Allah Vahit’tir sıfatlarında, özelliklerinde, yetkilerinde tek olandır.
Hiç bir şey O’nun eşi ve benzeri olmadığı gibi, benzeri gibi bir şey de yoktur, olamaz. O hiç bir şeye benzemez, Hiç bir şey de O’na benzemez.
“Hiçbir şey O’nun dengi ve benzeri olmamıştır, olamaz..” (İhlas-4)
“O’nun benzeri gibisi bile yoktur, olamaz..” (Şura-11)
“O hep tespih edilen, onların söylediklerinden çok uzak ve çok yüksek; hem de ölçüye sığmayacak kadar yüksek..” (İsra-43)

Allah: Kur’an’da sıfat isimleriyle bildirilen niteliklere, yetkilere, güce sahip olan ilahi kudrettir. Kur’an’da bildirilen uluhiyet özelliklerine sadakatten ayrılıp, Allah’ı başka şekilde tanımlama gayretleri yeni bir ilah yaratma gayretidir. Tam bir sapmadır, açık bir şirktir.
Müslümanların inandığı  Allah, Kur’an’da nitelikleri bildirilen ilahi kudrettir.
“Ben Müslümanın” diyen birinin Kur’an’da bildirilenden farklı bir Allah anlayışı olamaz. 

"Tevhid, Yaratanın yarattığı bütün diğer şeylerden ayrılması demektir. Her yaratılmış, zaman ve mekan kanunlarına tabidir. Yaratıcı ile yaratılmış arasında hiç bir anlamda bir bütünlük düşünülemez. Tevhid temelde ilk olarak bu düşünce tarzını reddeder. Yaratıcı; bütün tabiatın, varlıkların üstündedir, aşkındır. Hiç bir şey Allah'a benzemez ve O'nu sembolize ve temsil edemez. Allah hiç bir sezgi metodu ile bilinemez ve O'na erişilemez."  (İsmail r. faruki-Tevhid S:209)

 “Bazı mistikler, tasavvufçular ve felsefeciler sağduyuya aykırı başka bir iddiada bulunmuşlardır.
İslam tasavvufunda “vahdeti vücut” olarak bilinen ve muhyiddin Arabi gibi ünlü temsilcileri olan bu anlayış, felsefe tarihinde en çok Spinoza ile beraber anılır ve panteizm olarak adlandırılır. Bu anlayışa göre Tanrı evrenin ta kendisidir. Tanrı ve evren aynidir. Evren Tanrı’nın bir parçası veya görünüşüdür.
Bing Bang, evrenin başlangıcını yokluğa indirgeyerek, evrene  Tanrı statüsünün verilmesini ve Tanrı’yı evrene içkin görmeyi onaylamaz. Bing Bang evrenin dışında olan (aşkın) ve evren ile zamanı yaratan bir Tanrı’yı gerektirir. Başlangıçta hiçbir formu olmayan bir tekliği, Tanrı ile özdeş veya Tanrı’nın bir parçası olarak görmek mümkün değildir...” (Caner Taslaman – Bing Bang ve Tanrı – S: 162)     

“Tevhid, Yaratan’ın diğer bütün yaratılmışlardan ontolojik olarak ayrı tutulması demektir. Zira yaratılmış olan, zaman ve mekan kanunlarına tabidir; dolayısıyla Yaratıcı ile yaratılmışlar arasında hiç bir anlamda bir birleşme ve bütünleşme düşünülemez. (Hayri Kırbaşoğlu-Ahir Zaman İlmihali- S:86)  

Saygılarımla.   
VEDAT AKBAŞAK                                                                   



SADECE İSLAM DİNDİR..

  Su insanlar için en önemli nimetlerden biridir; elbette temiz, doğal olan su. Suyu içeriz, yemek çorba yaparız, temizlik işlerimizde vs....