Yaradılışın
dualist yapısı gereği Yüce Allah hayrı da şerri de, hakkı da batılı da, doğruyu
da yanlışı da, iyiliği de
kötülüğü de yaratmıştır. (Hadid-22) İnsana hayrı ve şerri ayırt etme kabiliyeti verilmiştir. (Şems-8) Hayır (iyi, güzel, faydalı, sevap olan işler) ve şerr
(kötü, çirkin, zararlı, günah olan işler) insanlar bu seçeneklerden özgür
iradeleriyle tercihler yaparlar, ameller-fiiller işlerler. “Hayır da şer de
Allah’tandır” sözü hayrı da şerri de Allah yaratmıştır anlamında kabul
edilebilir. (Nisa-78) Ancak, hayra veya şerre yönelme insanların tercihine,
özgür iradelerine bırakılmıştır. (Nefs-i
Emmare- kötülüğü şerri emreden nefis
Yusuf-53) Tercihlerin doğuracağı sonucun sorumluluğu hiç şüphesiz
kişinin kendisine aittir..
Nisa suresi
79. ve Şura suresi 48. ayetlerinde başımıza gelen “şer” lerin-kötülüklerin
kendi nefsimizden, özgür tercihlerimizle yaptığımız hatalardan kaynaklandığını;
karşılaştığımız “hayır”ların-iyiliklerin, güzelliklerin ise, Allah’tan geldiği
bildirilmiştir. Şer’e yönelmek kişinin kendi zafiyetidir, yanlış tercihidir.
Dolayısıyla karşılaşılan kötülüklerin sorumlusu kişinin kendisidir. Şer, Allah’a
nispet edilemez zira Allah Kullarının kötülüğünü istemez. İnsanların hayra,
iyiliğe yönelmelerini ister.
İnsanların fıtratında, yaratılışında bulunan Allah’ın lütfettiği
ahlak, onur, erdem, akıl, vicdan, çalışma ve üretme azmi, yardımseverlik, insan ve vatan millet sevgisi gibi manevi değerler insanları iyiliği, hayra
yönlendirir. Fıtratına uygun yaşayan insanlar doğal olarak iyiliklerle,
güzelliklerle karşılaşırlar; hayra, barışa,
esenliğe ulaşırlar. Fıtratın ölçülerini, kurallarını belirleyen ve işleyişini
görüp, gözeten Allah olduğuna
göre “hayır” Allah’tandır. “şer” ise, kişinin nefsine uyarak yanlış, olumsuz
tercihleri eylemleri, sebebiyle ortaya çıkan sonuçtur.
“İyilik ve güzellikten sana her ne
gelirse Allah’tandır. Kötülük ve çirkinlikten sana ulaşan şeyse
kendi elinizdendir- nefislerinizdendir..” (Nisa-79)
“... bir musibete kendiniz uğrayınca ‘bu da nereden?’ dersiniz .
Deki: ‘o, kendinizdendir.”
(Aliimran-165)
". .. Bu kendi ellerinizle yapıp önden gönderdiğiniz yüzündendir. Allah, kullarına asla zulmedici değildir.." (Aliimran-182)
“Başınıza her ne musibet
gelirse kendi yaptıklarınız yüzündendir. Allah bir çoklarını da
affediyor..” (Şura-30)
İslam
anlayışına göre determinist anlayışla varoluşun ilahi kurallarına, fıtrata, külli-asli kaderine bağlı olarak yaşayan
insan; yaşam sürecindeki indeterminist
özgür düşünceleri, tercihleri, cüz’i iradesi ile aldığı kararlar,
yaptığı eylemleri-amelleri sonucu kazandığı
sevap ve günahlarla ahiretteki sonunu kendisi
belirler. Bu konuda Allah’ı dışlayan bir yaklaşım da, özgür iradeyi dışlayan
bir yaklaşım da Kur’an’dan onay almaz..
“Her insanın amellerini, kaderini
kendi boynuna-sorumluluğuna; kişisel seçimine, tercihine bağlamışızdır. Diriliş
gününde, kendisi için bir kayıt çıkarıp yayımlarız.” (İsra-13)
Kur'an, yaşam sürecinde kendi irademizle yaptığımız tercihlerden, işlerden sorumlu olduğumuzu bildirir. Bu rağmen klasik anlayıştaki hayır da şer de Allah'tandır inancı ve kader algısı aklı, iradeyi dışlar.
Kur'an, yaşam sürecinde kendi irademizle yaptığımız tercihlerden, işlerden sorumlu olduğumuzu bildirir. Bu rağmen klasik anlayıştaki hayır da şer de Allah'tandır inancı ve kader algısı aklı, iradeyi dışlar.
Din, iman istismarıyla servet
ve makam sahibi olmak isteyen din bezirganları aklı, iradesi sıfırlanmış
insanları sever. Tarih
sürecinde mezheplerin, mollaların, şeyhlerin kendilerine göre bir ‘‘kadere
iman’’ inancı oluşturup bunu iman şartı olarak dayatma gayretlerinin
sebepleri şunlar olabilir:
1- Kur’an’ın işaret ettiği akıldan, bilgiden, ilimden
insanları uzak tutmak, özgür düşünceyi, iradeyi
pasifize etmek ve hayır da şer de nasıl olsa
Allah’tan gelir diyerek çalışmayan, üretmeyen,
düşünmeyen, zorluklara karşı direnç
göstermeyen, gayret sarfetmeyen tembel, taklitçi,
sadakaya muhtaç bir toplum yaratmak daha sonra bu toplumu dilediği
gibi kolayca istismar
etmek, sömürmek.
2- “Hayır ve şer Allah’tandır, Allah’tan
gelir” diyerek; başımıza gelen her şeyin Allah’ın takdiri
olduğu fikrinin kabul ettirilmesi ile saltanat,
iktidar mensuplarına, yöneticilere karşı uysal,
tepkisiz bir toplum yaratmak. İstismarcı, riyakar yönetim kadrolarının
yaptıkları yanlış
uygulamalara, zulümlere, sömürüye tepki göstermeyen, baş kaldırmayan kaderine
razı uysal,
rainalaşmış- sürüleşmiş toplum oluşturmak. Zalimin yaptığı zulmün ve
mazlumun aczinin
sorumluluğunu kadere yüklemek.
3- Kötü niyetli, istismarcı, çıkarları doğrultusunda işler
yapan veya ehil olmayan yöneticilerin
hataları,
icraatları sonucu ortaya çıkan olumsuz sonuçların sorumluluğunu kadere, Allah’a
havale etme ve sömürü, zulüm düzeninin devamını
sağlama isteği.
4- Bazı
insanlar özgür iradeleriyle işledikleri günahların, suçların sorumluluğunu
başkalarının
üstüne atmaya veya kendilerine suç ortağı
aramaya çalışırlar.
İşlenen suçların
sorumluluğu genellikle şeytanın üstüne atılır. “şeytana uydum” en sık
başvurulan bahanedir. Şeytan şüphesiz insanları günaha yöneltir ama
son karar ve
sorumluluk kişinin kendisine aittir. Bazı
kişiler de suçlarının, günahlarının sorumluluğunu
“kadere” yüklemek isterler.
“Ne yapalım hayır da şer
de Allah’tandır” derler, “ne yapalım
kader böyleymiş, Allah’ın takdiri,
ilahi takdir- takdir-i Huda böyleymiş”
derler. İşledikleri suçların, günahların
sorumluluğunu
Allah’a havale etmeye kalkarlar. Bu kişiler Allah’a iftira
etmiş olurlar ve hiç şüphesiz büyük
günah işlemiş olurlar.
5- Halkı sömüren, servet şehvetine kapılan,
kendilerince dünyalarını cennete çeviren idarecilerin
sömürdükleri halkın yosulluğunu takdir-i
ilahi- Allah’ın takdiri olarak yutturmaya çalışmaları,
halkı Allah ile aldatmaya, afyonlamaya, uyutmaya
çalışmaları.
6- “Zenginlik, fakirlik kaderdir. Allah kimin
zengin yahut fakir olacağını ezelden takdir etmiştir”
yalanıyla halkın fakirliğe, yoksulluğa
rıza göstermesini sağlamak.. Oysa
fakirlik kader değil,
fakirin hakkı olan zekatı vermeyen, infak
etmeyen; mal, servet yığan zenginlerin zulmüdür...
Yaşanılanlar olabileceklerin en iyisi olduğu
için yaşanmıştır. Tanrı her şeyin en iyisini takdir eder. Başımıza gelen her
şey mümkün olanların-seçeneklerin en iyisidir düşüncesi aslında Katolik
Hıristiyanlığın ortaçağ dogmalarıdır.. Voltaire, Kandid adlı eserinde bu
yaklaşımı eleştirir. Kitabının sonunda
“bahçemizi yetiştirmek gerek” diyerek, mümkün olanın en iyisini yaşamak için;
kötülükten, yoksulluktan kurtulmak için beşeri
sorumluluğa; akla, iradeye, çalışmaya, emeğe vurgu yapar.
Saygılarımla.
VEDAT AKBAŞAK
kuranpenceresinden@hotmail.com