12 Ekim 2016 Çarşamba

HADİSler - RİVAYETler Dinin Değil, Fitnenin/Mezheplerin Kaynağıdır.

“Kimin hadisi - sözü Allah’tan daha doğru olabilir.?” (Nisa-87)
“Söz söyleme bakımından Allah’tan daha doğru ve tutarlı kim olabilir.?” (Nisa-122)
“Peki, bu Kur’an’dan sonra hangi hadise -söze iman ediyorlar.?”(A'raf-185  Casiye-6  Murselat-50)
De ki: “Ben sizi ancak vahiyle uyarıyorum..” (Enbiya-45)

Hz. Muhammed Allah’ın son nebisi, resulü-elçisidir. Seçilmiş bir kul olduğuna göre hiç şüphesiz üstün, güzel niteliklere sahip, tercih ve iradesine saygı duyulması gereken, hatta tercihlerinde hikmet ve işaret aranması gereken mübarek bir şahsiyettir.
Hz. Muhammed Kur’an’ı tebliğ etmiş ve dini yaşama şekli; din hükümlerini yaşama uygulama şekliyle Müslümanlara örnek ve önder olmuştur.
Hz. Muhammed’in sünneti: Dini yaşama, uygulama, icra etme şeklidir.

Hz. peygamberimiz dini hiç şüphesiz sadece Kur’an’a bağlı olarak  yaşamıştır.
Bizler de dinimizi sadece Kur’an’a  bağlı olarak yorumlar ve yaşarsak; Kur’an hükümlerine ve
ayni zamanda Hz.Peygamberimizin sünnetine uymuş oluruz.
Ancak, sadece Kur’an’a bağlı kalmaz, dinimizi mezhep kabullerine veya diğer beşeri unsurların yönlendirmelerine göre yaşarsak Hz.peygamberimizin sünnetine uymamış oluruz.
Hz. Muhammed’e saygı duyan ve Kur’an’da emredildiği gibi resule itaat eden müminler
olarak dinimizi Hz. Muhammed’in yaşadığı gibi sadece Kur’an’a bağlı olarak yaşamalıyız.

Hz. Peygamberin Kur’an’dan farklı, ayrı bir uygulaması-sünneti veya sözü-hadisi olamaz..
Hz. Peygamberin  sünneti Kur’an’dan ayrı, farklı bir şeymiş gibi algılanıp, kabul edilip dinimizin kaynakları: Kur’an ve Hz.peygamberin sünnetidir, hadisleridir demek doğru değildir.

Tevhid inancında hüküm koyma yetkisi yalnız Allah’a aittir. Bir hadisin doğruluğu kesin olarak kabul edilse bile bunlardan hüküm çıkarılamaz, hükmün kaynağı olamaz. Peygamberlerin yasa, hüküm koyma yetkileri yoktur. Tebliğ ve icra, yürütme, uygulama yetkileri vardır..
Ülkemizde kanun yapma yetkisi  TBMM aittir.  Bir başka kişi veya kurum kanun yaptığını, kanun çıkardığını, kanun tesis ettiğini iddia edemez. Böyle bir durum söz konusu bile olamaz. En yetkili makamlarda oturanlar bile en nihayet  kanunları uygularlar. Benzer şekilde dinde hüküm-kanun koyma, tesis etme yetkisi sadece Yüce Allah’ındır. Sıfatı, makamı ne olursa olsun tüm beşerler hükümlerin ancak uygulayıcısıdırlar,  hükümlere uymakla yükümlüdürler..

“Hüküm yalnız ve yalnız Allah’ındır..” (Enam-57  Kasas-70, 88  Yusuf-40, 67)
“Gözünüzü açın hüküm yalnız O’nundur..”  (Enam-62)
“O, hükmüne hiç kimseyi ortak etmez..” (Kehf-26)
De ki: “Yalnız bana vahiy edilene - Kur’an’a uyarım ben..” (Enam-50  Ahfaf-9)
De ki: “Ben sadece Rabbimden bana vahiy olunana uyuyorum..” (A'raf-203 Yunus-15)
“Rabbinden sana vahiy edilene uy..” (Enam-106)

Hz. peygamberimiz sözlerinin-hadislerinin yazılmasını, toplanmasını istememiştir.
Sözlerinin sonraki nesillere yazılı metinler halinde nakledilmesini doğru bulmamıştır. Kendisinden habersiz derlenen, toplanan sözlerinin-hadislerinin yazıldığı metinleri, yazıları toplatıp,
imha ettirmiştir. Bu tavrı peygamberimizin tartışmasız en sahih uygulaması-sünnetidir..
Allah’ın resulü: ‘‘Benden Kur’an dışında bir şey yazmayın. Kim Kur’an dışında bir şey yazmışsa onu
imha etsin’’ buyurmuştur. (Müslim, sahihi Müslim Kaitab-ı Zühd,  Hanbel, Müsned 3/12,21,22)
“Allah elçisinden sözlerini yazmak için izin istedik, bize izin vermedi. (Tırmizi, es sünen S:11)

Hz. Muhammed’in yazdığı, yazdırdığı sonraki nesillere, bizlere bıraktığı hadislerini, sünnetini kapsayan herhangi bir kaynak, yazı, kitap YOKTUR..

Hz.peygamberimizin bizlere sünnetini, hadislerini kapsayan, bildiren bir kaynak bırakmamasının nedeni, hikmeti acaba nedir?  Hz. Muhammed bizlere hadislerini, sünnetini kapsayan bir kitap bıraksaydı acaba ne olurdu.??
**Dinimizde ikilik, çift başlılık olurdu.
**İslam’ın özü olan tevhid inancıyla, teklik-birlik ilkesiyle çelişki olurdu.
**İslam’ın, Kur’an’dan başka ikinci bir kitabı olurdu.
**İslam dini tek ilahlı, çok kitaplı bir din olurdu.

Hz.Peygamberimizin vefatından sonra Hulefa-i Raşidin - dört halife döneminde de Hz. peygamberimizin sözlerinin toplanması, hadis kitabı yazılması halifeler tarafından doğru bulunmamıştır.
Hz. Ebu Bekir, halkı toplayarak onlara,  ‘‘Allah’ın elçisinden hadis nakletmeyin. İşte Allah’ın kitabı aramızda O’nun helalini helal bilin, haramını da haram bilin’’ demiştir. (Zehebi,Tezkiret'ü1-Huffaz, c. 1, s. 3 - 4)
Hz. Ömer, hadis nüshalarının imha edilmesini istemiş ve hadis rivayeti yapılmasını yasaklamıştır.
‘‘Allah’ın kitabının yanında başka bir kitap olmaz. Bunlar Kitap Ehli’nin, Yahudilerin mişnası gibi, Müslümanların mişnasıdır ’’ demiştir.
 Hz. Ali de kendi halifeliği döneminde yazılan hadis kitaplarını Hz. peygamberimizi ve Hz. Ömer’i
örnek alarak, toplatıp imha ettirmiştir.
Dört halifeden başka ünlü sahabelerin de hadis nakline karşı oldukları bilinmektedir.
O devirde hadis uyduranlara zındık denirdi. Zındıklık suçuyla ölüme mahkum edilen
İbn Ebil Avca (ölm.772) infazından hemen önce 4.000 hadis uydurduğunu itiraf etmiştir.

“Yazıklar ve azaplar olsun günaha batmış her yalancı iftiracıya..” (Casiye-7)

Hz. Peygamberimize atfedilen hadisleri dinin kaynaklarından sayanlar, hadis kitaplarını dinin kaynaklarından saymayanları peygambere saygısızlık etmekle hatta O’nu inkar etmekle suçlarlar. 
 Bu kişilere şunu sormak gerekir; acaba dört halife de peygamberi sevmiyor muydu?  Hz. Peygambere sizin kadar saygı duymuyorlar mıydı...? Hadisler dinin kaynağı ise, Hz. Peygamberimiz sözlerinin-hadislerinin yazılmasını istemeyerek yanlış bir iş mi yapmıştır? Din kaynağının oluşmasına engel mi olmuştur.? Haşa böyle bir yanlıştan, ihmalden söz edilebilir mi.?

Hadislerin hepsi rivayetlere dayanır. Hiç bir rivayetin yüzde yüz doğruluğu hakkında hüküm verilemez. Hiçbir hadis-söz için hiç kimse ‘‘bu hadis kesinlikle peygamberimize aittir, O’nun  ağzından çıkmıştır’’ diyemez. Rivayetlerin peygamber sözü olduğu "ZAN" edilir. Rivayetteki söz gerçekten nebiye mi ait, bu kesin olarak bilinemez. Sadece ZANedilir.

Onların çoğunluğu zandan başkasına uymaz. Gerçekten zan ise, haktan hiçbir şeyi sağlayamaz. Şüphesiz Allah, onların işlemekte olduklarını bilendir. (Yunus Suresi- 36)

Rivayetler=Söylentiler= Kulaktan kulağa dolaşan sözlerle Hz. Peygambere isnat edilmiş=dayandırılmış=atıf yapılmış yüzbinlerce hadis ortaya çıkmıştır. Hadislerin doğru olup, olmadığını ancak Kur’an’dan onay arayarak tespit edebiliriz.  Sonuç olarak ‘‘şu hadis Kur’an’a uygundur, peygamberimize ait olabilir’’ diyebiliriz.  Varacağımız yer Kur’an’dır. Hz. Peygamberimizin Kur’an’da olmayan veya İslam ruhuna uymayan  bir sözü söylemiş olabileceğini kabul edemeyiz. Burada, Hakka suresinin 44. - 47. ayetlerini hatırlamamızda fayda vardır.

‘‘Eğer bize ait olmayan bazı lafları bizim sözlerimiz diye söyleseydi, yemin olsun onun sağ elini koparırdık. Sonra onun can-şah damarını keserdik. Hiç kimse ona yardımcı olmazdı..’’

Varacağımız yer Kur’an olduğuna göre, bizlerin rivayetlere dayalı hadislerle zaman ve enerji
harcamak  yerine doğrudan İslam’ın tek kaynağı, onay makamı Kur’an’ı okuyarak dinimizi öğrenmeye çalışmamız daha uygun, doğru, faydalı olmaz mı..? 1400 sene boyunca milyonlarca hadis
Hz. Peygamberimize ve sahabeye isnat edilerek rivayet edilmiştir. Kendimizi bunları
ayıklamak, aklamakla vazifeli görmemiz için hiç bir neden yoktur; bize bir faydası da yoktur..
Boş söz; doğruluğundan emin olmadığımız ve bize bir yararı, katkısı olmayan söz demektir.

“Müminler, boş sözlerden, lüzumsuz işlerden yüz çevirirler..” (Muminun-3)
Hadis kitapları,  Allah’ın Kitap’ı yanına O’nunla bir çok konuda çelişen yeni bir din kaynağı olarak konulmuş ve bu gaflet  bir meziyet olarak sunulmuştur..

Kur’an’la tamamen uyumlu olan hadisler de İslam’ın kaynağı olarak kabul edilemez.
Dinimizin kaynağı Yüce Allah’ın sözleridir, Kur’an’dır. Kur’an eksiksizdir. (Enam-38) Dinimiz tamamlanmıştır. (Enam-115  Maide-3) Hüküm yalnız Allah’ındır.  (Enam-57  Yusuf-40)  Allah yetkilerine kimseyi ortak etmez.. (Kehf-26) Bizler sadece Kur’an’dan sorumluyuz. (Zuhruf-44 Enbiya-10) Peygamber efendimiz ve dört halifenin uygun, doğru bulmadığı bir işin, sonradan başka birileri tarafından  ‘‘iş’’ edinilmesi, hadis kitapları yazılması en hafif ifadeyle haddi aşmaktır. Hz.peygamberimiz ilahi elçilik görevini eksik mi  yapmıştır? Veya bizlere sünnet, hadis kitabı bırakmayarak yanlış bir iş mi yapmıştır da  bunlar peygamberin eksiğini tamamlama, yanlışını düzeltme çabası içine  girmişlerdir. İyi niyetli olarak yapılmış olsa bile hadis kitabı denen kitapların yazılmış olması peygamberimizin tercihine, düşüncesine, iradesine muhalefet etmek ve hatırasına saygısızlıktır.
Bu kadar çok hadis uydurulmasının en önemli nedeni; Mezheplerin kendi kabullerine, kurallarına ilahi temel-meşruluk kazandırma gayretidir.

Hadis-sünnet kitabı yazılması gerekli ve uygun bir davranış olsaydı, Hz. Peygamberimiz
bunu bizzat kendisi yapardı.   

Dinimizin sahibi olan Yüce Allah’ın kitabı Kur’an ayetleri dinimizin tek kaynağıdır.
Yüce Allah, hükümlerini, emir ve yasaklarını Kur’an ayetleri ile bizlere bildirmiştir.
Hadislerden de ayni Kur’an ayetleri gibi hüküm çıkarılabileceğini söylemek, peygamberleri
şirk unsuru yapma gayretidir. Rivayetleri = Söylentileri Kur’an’a ortak koşma gayretidir.

Klasik fıkıh kitaplarında “sünnetin Kur’an’ı neshi” şeklinde başlıklar vardır. Böyle bir başlık şirk göstergesidir. Eğer sünnet Kur’an ayetlerini hükümden düşürebiliyorsa, o zaman Hz. peygamber Allah’ın elçisi olmaktan çıkıp ortağı konumuna gelmekle kalmayıp, Allah’tan – haşa- üstün hale gelir.

Dört “Hak mezhep” ten biri olan şafilikte sünnet adı altında bir çok uygulama maalesef Kur’an’ın önüne konulmuştur. Recm uygulaması bunlardan biridir. Kur’an’da olmayan bu ceza uygulaması
Hz. peygamberin sünneti olarak kabul edilerek sünnetin Kur’an’ı nesh edebileceği iddia edilmiştir.
Aslında Yahudi şeriatı olan recm bu şekilde dine-İslam’a monte edilmeye çalışılmıştır.   

Dini saltanat, iktidar çıkarlarına uygun şekilde biçimlendirmek isteyen ruhban= din adamları sınıfı, Kur’an’ı  çıkarlarına göre tahrif edemedikleri için ‘‘hadisler de hüküm kaynağıdır’’ diyerek kendilerinin ve yandaşlarının çıkarlarına uygun bir çok yalan, yanlış sözleri Hz. Peygamberimize isnat etmişler ve din hükmü haline getirmeye çalışmışlardır.
                                                                           
                                                                                    * * * * *
Veda Hutbesi Hz. peygamberimizin bize ulaşan üzerinde ihtilaf olmaması gereken en güvenilir sözü-hadisi olmalıdır. Çünkü Veda Hutbesini on binlerce kişi dinlemiştir. On binlerce kişinin duyduğu, işittiği sözlerde bile ihtilaf varken 2-3 kişiden rivayet edilen hadisler sahih kabul edilebilir mi ?
 Hz.peygamberimiz veda hutbesinde:
 ‘‘Size bir emanet bırakıyorum ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanet, Allah’ın kitabı KUR’AN’dır’’ demiştir..

Yapmamız gereken: Peygamberimizin sünnetine uygun olarak, O’nun yaptığını yapmak
ve  beşer ürünler olan söylentilere, rivayetlere, isnatlara dayalı olarak yazılmış olan tüm hadis kitaplarını toplayıp imha etmektir. Bu pratikte mümkün değilse her mümine düşen görev, bu
beşer ürünü kitapları şirk unsuru yapmamaktır; Kur’an’a ortak, yardımcı, tamamlayıcı koşmamaktır; onları yok saymaktır..

Saygılarımla.
Vedat AKBAŞAK

kuranpenceresinden@hotmail.com

7 Ekim 2016 Cuma

ATEİSTLER İLE MEZHEPÇİ İSLAMCILARIN ORTAK YANILGILARI

Klasik İslamcılar ile ateistlerin benzer/ortak yanılgıları: Kur’an’ın her konuda, her zaman ve  coğrafyada dünya varoldukça  geçerli olacak dogma, stabil, sabit bir yapı, çok katı detaylı emir ve yasaklar bildirdiğini iddia etmeleridir.
Bilgi eksikliğine ve ön yargıya dayalı bu yanlış tespitten sonra ateistler; ‘‘Kur’an 1400 yıl önce o dönemin sorunlarına, toplumsal yapısına uygun olarak indirilmiştir. Kur’an ile yaşadığımız çağın ihtiyaçlarına,  günümüz sorunlarına çözüm bulamayız’’ derler. Bu kişiler dinin özgür düşünceyi sınırladığını, çağdaşlaşmaya engel olduğunu söylerler. Kur’an yaklaşık 700 ayette akla, düşünmeye atıf yapmasına; düşünce ve irade özgürlüğünü esas almasına rağmen, dini aklın, bilimin önündeki  en büyük engel olarak görürler.

Mezhepçi klasik ekol temsilcileri ise ‘‘İslam o kadar mükemmel bir din ve dünya görüşüdür ki, insan ve toplum hayatının her alanını hükme bağlamış, kıyamete kadar her konuda  bütün olacakları, yaşanacakları belirleyerek Kur’an ayetleri ve Hz. peygamberimizin sünnetiyle bildirmiştir’’ derler.  Bu kişilere göre Kur’an’ı motamot yaşama uygulamak her sorunun çözümü için yeterlidir. insanların ayrıca akletmesi, düşünmesi, bilimsel teknolojik, kültürel gelişme için çalışılması; siyasal, idari, sosyal sistemler kurulması, kanunlar çıkarılması, insanların ihtiyaçlarına göre toplumsal kurallar oluşturulması, modernleşme, çağdaşlaşma, ilerleme çabaları gereksizdir. Hatta bu yöndeki gayretler Allah’ın iradesine müdahaledir. Bu kişilere göre Kur’an adeta anayasa kitabıdır. İnsanların ayrıca anayasa yapmaları, kanunlar çıkarması, idari yöntemler, sistemler belirlemesi, kurallar koyması Allah’ın hakimiyetine ortak olma gayretleridir.  Bu kişiler bütün ideolojileri “izm” leri küfür sayarlar. Asıl hedef elbette  Kemalizmdir. Atatürk’ün mirasını Cumhuriyeti, demokrasiyi küfür rejimi, Atatürkçüleri de kafir sayarlar. 

Klasik ekol temsilcileri ile ateistlerin benzer noktalarından biri de şudur: Her ikisi de görüşlerini-iddialarını temellendirmek, kanıtlamak için beşer ürünü rivayet kültürüne sarılırlar. İslam'ın tek asli kaynağı Kur'an'ı değil, beşer ürünü olan mezhep kabullerini, tarikat kurallarını veya radikal dinci örgütlerin uygulamalarını referans gösterirler. Klasik ekol temsilcileri rivayetleri, mezhep kabullerini, kurallarını, fıkıh-ilmihal kitaplarında yazılanları din anlayışlarının bir unsuru sayarlar. Ateistler ise,  çeşitli rivayetleri, mezhep kökenli kabulleri, kuralları ve dinci radikal örgütlerin hatalarını, eksiklerini İslam'a maletmeye çalışırlar.. Klasik mezhepçi İslamcılar ile ateistler zıt kutuplar gibi görülebilir ancak her iki tarafta İslam'ın aslı/Kur'an'ı değil beşeri birikimleri referans aldıkları için insanların İslam'a mesafeli durmalarına neden olurlar. 

Ateistler ve klasik ekol temsilcileri şunu bilmelidir ki, Kur’an aklı ve özgür iradeyi yok sayarak her konuda, her zaman ve mekanda yaşayan ve yaşayacak herkesi bağlayıcı dogma, stabil  her şeyi ayrıntılı belirleyen hükümler bildirmez. Kur’an bütün detaylarıyla bir yönetim şekli de bildirmez.  İnanç, iman esaslarıyla ilgili konular haricinde,  ibadet konularıyla ilgili bazı detaylar da dahil olmak üzere yaşanan zamanın ve mekanın şartlarına bağlı olarak  muamelat alanında yaşamın pratiğine dönük konularda ortaya çıkabilecek değişik sorunların çözümü için Kur’an sadece  temel, genel hükümler, ilkeler bildirir. Uygulama-ameli alanda esneklikler, kolaylıklar sağlar. İnsan iradesine bırakılan hareket alanı evrensel değerlerle, pozitif hukukla, akıl ve bilimle doldurulur. Sorunlara eleştirel akılcı düşünceyle bulunan bilimsel çözüm yolları sorgulamaya, denetime açıktır...
İslam ülkelerinin perişan halinin nedeni  din değildir, Müslümanlardır. Müslümanların tembellikleri, cehaletidir. Akıl ve ilimden uzak yaşamalarıdır. Bir çok İslam ülkesinde yöneticilerin, hanedanların emperyalizme teslim olmaları en büyük sorundur. 

Saygılarımla
Vedat AKBAŞAK

1 Ekim 2016 Cumartesi

ATATÜRK-İSLAM-DEVLET

"Biz elhamdülillah Müslümanız. Dinin hakiki esaslarını incelediğimiz zaman onun bize ifade edebileceği hükümet şekli yalnız ve yalnız bizim takip ettiğimiz hükümet şeklidir.
İlahi emirlerde hükümet şekli yoktur.
Yalnız hükümetin nasıl olması lazım geldiğine dair esaslar ifade edilmiştir.
Bu esaslardan biri şuradır, meclistir. Bizzat cenabı peygamber şurasız muamele yapmazdı.
İkinci esas adalettir. Şura adaletle hükmünü icra eder. Adaletten yoksun bir hükümet şekli tasvip görmemiştir. Üçüncüsü ululemre (yöneticilere/kanunlara) itaat etmektir. Ne yazık ki bu güzel hakikati, çok fena insanlar din kisvesi altında yine çok fena yorumlamışlardır. Dediler ki: ‘Emir de amir de padişahtır. Padişah rezilin biri de olsa zalim de olsa itaat edeceksin.’ Bu şekilde başa geçen biri sadece canavar olur. Böyle bir canavara ne olursa olsun mutlak itaat etmek lazımdır. Mustebid olsun, rezil olsun, itaat edeceksin............
Millet ancak seçtiği insanlardan, vekillerden meydana gelen bir yönetime sahip olursa ve bu yönetim adalet üzere hareket ederse, işte Allah’ın ve Kur’an’ın istediği hükümet bu olur. 
Çok iftihara değerdir ki, milletimiz ancak 1300 kusur sene sonra Kur’an’ın bu hakikatini fiil halinde göstermiş oldu........."

(İzmir İktisat Kongresi – 02.Şubat. 1923) 


Vedat AKBAŞAK

kuranpenceresinden@hotmail.com

SADECE İSLAM DİNDİR..

  Su insanlar için en önemli nimetlerden biridir; elbette temiz, doğal olan su. Suyu içeriz, yemek çorba yaparız, temizlik işlerimizde vs....