Kur’an’ın
devlet, millet yönetimiyle ilgili bildirdiği temel ilkeler, hükümler şunlardır:
Şura esası- kolektif katılım-Demokrasi ( Şura-38 Aliimran-159)
Liyakat esası- Emanetlerin-yönetimin
ehline verilmesi. (Nisa-58)
Adalet.
(A’raf-29 Nahl-90 Mümtehine-8)
Kur’an
yönetim konusunda bu temel hükümlerden başka yöneticilerin ikrah-baskı
zorlama,
despotluk, zalimlik yapmamasını; insanların özgür olmalarını, özgür
düşüncenin hakim olmasını,
bey’atlaşma -karşılıklı anlaşmayı, uzlaşmayı; aklı, bilimi, çalışmayı, iş yapıp değer üretmeyi; emeğe
saygı-emeğin karşılığının verilmesini, imkan ve nimetlerin paylaşımı-milli gelirin adil paylaşımını,
sosyal adaleti, insan haklarına saygılı olmayı ve toplumu, insanları iyiye, güzele yönlendiren bir
öncü kadro, aydınlar topluluğunun olmasını istemiştir. (Aliimran-104)
bey’atlaşma -karşılıklı anlaşmayı, uzlaşmayı; aklı, bilimi, çalışmayı, iş yapıp değer üretmeyi; emeğe
saygı-emeğin karşılığının verilmesini, imkan ve nimetlerin paylaşımı-milli gelirin adil paylaşımını,
sosyal adaleti, insan haklarına saygılı olmayı ve toplumu, insanları iyiye, güzele yönlendiren bir
öncü kadro, aydınlar topluluğunun olmasını istemiştir. (Aliimran-104)
Dini-İslam’i esaslara dayalı devlet düzeni; Kur’an hükümlerine en uygun yönetim şekli:
Kur’an’ın
bildirdiği temel hükümleri-ilkeleri esas alan ve detayların evrensel objektif
kurallara, zamanın şartlarına, toplumun
ihtiyaçlarına göre belirlendiği, dinin ve dindarların istismar edilmediği adil
yönetimlerdir.
Atatürk'ün liderliğinde Türk Milletinin kuruduğu Cumhuriyet Rejimi; demokratik, laik, sosyal, hukuk devleti; dini
esaslara, Kur’an hükümlerine ve insan
fıtratına en uygun yönetim şeklidir.
Mezhep şeriatlarına, Emevi fıkhına en uygun yönetim şekli ise, Kur’an
hükümlerine tamamen
zıt olan saltanat ve hilafet sistemidir. Teokratik diktadır; padişahlık, krallık, sultanlık, emirlik
rejimleridir.. Dikta-Tek adam yönetimleri ve gurupların, zümrenin, tarikatların egemenliğine
dayalı monarşiler, oligarşiler Kur'an ilkelerine aykırı yönetim sistemlerdir.
Ülkemizde kendilerini "islamcı" diye niteleyen bazı kişiler ne yazıktır ki, Batıya (aslında Atatürk'e)
karşı olma adına Kur'an'nın işaret ettiği ve ayni zamanda Batı'nın da benimsediği ilkeleri, demokratik yönetimleri ""bâtıl" ilan edebilmekteler.
Oysa;
zıt olan saltanat ve hilafet sistemidir. Teokratik diktadır; padişahlık, krallık, sultanlık, emirlik
rejimleridir.. Dikta-Tek adam yönetimleri ve gurupların, zümrenin, tarikatların egemenliğine
dayalı monarşiler, oligarşiler Kur'an ilkelerine aykırı yönetim sistemlerdir.
Ülkemizde kendilerini "islamcı" diye niteleyen bazı kişiler ne yazıktır ki, Batıya (aslında Atatürk'e)
karşı olma adına Kur'an'nın işaret ettiği ve ayni zamanda Batı'nın da benimsediği ilkeleri, demokratik yönetimleri ""bâtıl" ilan edebilmekteler.
Oysa;
Halkın egemenliği yani
demokrasi ne kadar güçlü olursa; halkın yönetime katılımı ne kadar etkin ve
yaygın olursa, halk ne kadar örgütlü olursa, kollektif katılım ne kadar tabana
yayılırsa, sivil toplum kuruluşlarının katılımı sağlanarak demokratik sistem
bütün kurum ve kurallarıyla ne kadar etkin işletilirse; temsili demokrasiden
tam katılımcı gerçek demokrasiye ne ölçüde geçilirse; temsilde adalet ne kadar ileri ölçüde
sağlanırsa; hukuk sistemi ne kadar adil, bağımsız ve mazlumdan yana olursa;
hukukun üstünlüğü ilkesine ne kadar bağlı kalınırsa; sosyal adalet, toplumsal
refah ne kadar tabana yayılırsa; insan haklarına, kadın erkek eşitliğine,
özgürlüklere ne kadar önem verilirse; seçme ve seçilme hakkını kısıtlayan
millet iradesinin meclise yansımasını engelleyen uygulamalardan ne kadar uzak
kalınırsa; dinin siyasi, dünyevi çıkarlar için istismar edilmesine ve
inançların sömürülmesine karşı ne kadar güçlü tedbirler alınırsa; o kadar, o
ölçüde Kur’an hükümlerine uygun bir yönetim şekli kurulmuş olur.
Laiklik: Dincilerle, sözde dini kurumlarla, tarikatlarla, cemaatlerle devlet işlerinin, devlet kurumlarının, siyasetin ayrılması demektir.
Laik anlayışın benimsenmediği yerde; yani yönetime dincilerin, sözde dini kurum ve oluşumların egemen olduğu yerde ne demokrasi, ne liyakat , ne adalet, ne din ve vicdan özgürlüğü olur.
Laik anlayışın benimsenmediği yerde; yani yönetime dincilerin, sözde dini kurum ve oluşumların egemen olduğu yerde ne demokrasi, ne liyakat , ne adalet, ne din ve vicdan özgürlüğü olur.
Kur'an ilkelerine uygun yönetim sistemi kurulmasının ön şartı laik anlayışın benimsenmesi ve uygulanmasıdır. Her laik rejim demokratik değildir ama her demokratik rejim laiktir.
1789 Fransız devriminden sonra ruhbanlara, dini kurumlara-kiliseye tabi olmayan ve dincilerin, sözde dini kurumların devlet yönetiminde egemenliğini, sömürüsünü reddeden halka laik denilmiştir. Devrimden sonra kiliselerin kapılarına zincir vurulmamıştır, kilise mensuplarının -ruhban sınıfının yetkilerine zincir vurulmuştur; kiliseler yıkılmamıştır, gücünü Tanrı’dan aldığını iddia eden kutsal iktidar (!) teokrasi yıkılmıştır. 1792’de krallık kaldırılarak cumhuriyet ilan edilmiştir..
Laiklik dini değil, siyasi bir kavramdır.
Tarih boyunca dine karşı olanlara değil; dinci faşizme, teokratik monarşilere karşı olanlara laik denilmiştir..
Fransız, İngiliz, Amerikan tipi bütün laik hareketlerin ortak noktası: Dini kurumların devlet yönetiminde egemenliğine yani teokratik yönetime karşı olmalarıdır..
Tarih boyunca dine karşı olanlara değil; dinci faşizme, teokratik monarşilere karşı olanlara laik denilmiştir..
Fransız, İngiliz, Amerikan tipi bütün laik hareketlerin ortak noktası: Dini kurumların devlet yönetiminde egemenliğine yani teokratik yönetime karşı olmalarıdır..
Saygılarımla.
VEDAT AKBAŞAK