13 Temmuz 2020 Pazartesi

DİN ADAMLARI / RUHBAN SINIFI

“Ezilenler arasında din adamı göremezsiniz. Din adamları ezen sınıfın asalağıdır.” (J. P. Sartre)

‘‘Şeytan insanlardan ve cinden olur (En’am-112 Nas-6) Cinden olanını kovmak için Allah’a
 sığınmak yeterli olur. Ama insan şeytanı ile mücadele zordur. En zoru da dini söylemle
karşımıza çıkanlardır. İlahi dinleri bozanların tamamı, bu işi, dindar gözükerek yapmışlardır.’’
(Doğru Bildiğimiz Yanlışlar- Süleymaniye Vakfı Yayınları- S:18)

“Allah’ın yanında hahamlarını ve ruhbanlarını da rabler edindiler. Meryem oğlu Mesih’i de öyle.
Oysa kendilerine, tek olan Allah’tan başkasına ibadet-kulluk etmemeleri emredilmişti. “(Tevbe-31)
“Bir bid’ad olarak ortaya çıkardıkları ruhbaniyeti, onlar üzerine biz yazmamıştık..” (Hadid-27)
“Ey iman sahipleri! Şu bir gerçek ki, din adamlarından; hahamlardan ve rahiplerden birçoğu halkın mallarını uydurma yollarla tıkabasa yerler ve Allah’ın yolundan geri çevirirler..” (Tevbe-34)

Kur’an ruhbanlığın bid’ad olduğunu yani sonradan uydurulduğunu dine eklendiğini bildirmiştir.
Allah’ın dininde dini kurum veya Yaratan’la, yaratılanların arasına giren ruhban=din adamları sınıfı
ruhani lider, dini lider, dinin yetkilisi sıfatları, makamları yoktur; aracılar, erdiriciler, şefaatçiler yoktur.
Allah’ın oluşturmadığı veya yetkili kılmadığı hiçbir kişi ve kurum dini temsil edemez..

Ruban=Din adamları sınıfı Allah’ın temsilcileri olarak yeryüzünde yöneticilik yaptıklarını söylerler.
Devletin bütün imkanlarından, nimetlerinden yararlanırlar. Milleti sömürürler, zulüm yaparlar. İnsanları Allah’ın yolundan, gerçek dinden uzaklaştırırlar, kendi çıkarlarına uygun din anlayışını empoze ederler. Allah’a hesap sormak söz konusu olamayacağı için Allah’ın sözde temsilcilerine de hesap sorulamaz. Ruhban sınıfının yönetime hakim olduğu yerde teokrasi vardır, dikta vardır; sömürü ve zulüm vardır.  Dünya tarihinde bunun istisnası sayılabilecek hiçbir yer, hiçbir dönem yoktur.

Ruhban sınıfı ve teokrasi bazılarının iddia ettiği gibi sadece Hıristiyanlığın sorunu değildir. Hıristiyanlıkta ruban sınıfını kilise temsil eder. Mezheplerin, tarikatların dinimize monte etmeye çalıştığı Kur’an dışı dini kurumlar ve sıfatlarla oluşturulan din adamları sınıfı ile İslam dünyasında da adeta bir ruhban sınıfı yaratılmıştır. Devlet yönetiminde etkin kılınan hilafet makamı, şeyhülislamlık kurumu ve mezhep imamları, tarikat şeyhleri  ile  şianın imamet anlayışı ile oluşturulan din dışı din adamları sınıfı, Hıristiyanlıktaki  ruhban sınıfının karşılığıdır. Din adına insanlar üzerinde egemenlik, otorite, baskı kuran ve dini saltanat, sömürü
aracı yapanların sıfatları, ünvanları ne olursa olsun ruhban sınıfının, teokrasinin temsilcileridirler.  
Allah’a inanmak: O’nun varlığına, birliğine ve bildirdiği, vahiy ettiği sözlerine inanmayı kapsar.
Allah’ın Kur’an ayetleriyle bizlere bildirdiği sözlerine inanmayan kişi “ben Allah’a inanıyorum”
diyebilir mi? Dese bile ona kim inanır.
Yaratan “dininizi tamamladım” diyor. “Kur’an’da hiçbir şeyi eksik bırakmadım” diyor. “hükmün sahibi benim” diyor. “hükmüme kimseyi ortak etmem” diyor. “Bana eş, yardımcı koşanları asla affetmem” diyor..  Allah’ın bu ayetlerine rağmen, toplumda saygı duyulan prof. ünvanlı diyanet, ilahiyat mensubu bazı alimler de dahil olmak üzere birileri çıkıyor “sadece Kur’an okuyarak İslam’ı öğrenemeyiz, yaşayamayız” diyor; “İslam’ı öğrenmek için Kur’an ile birlikte benim tefsirimi de okumak lazım” diyor;  bir başkası “benim yazdığım şu kitabı okumadan Kur’an mümini olamazsınız” diyor, adeta yeni bir iman şartı ihdas ediyor. Başka biri  “mezhep kabulleri,  kuralları ve ecdadın mirası olmasaydı biz dini nasıl anlardık, nasıl uygulardık” diyebiliyor..   "Allah, kuluna Kafi değil mi, yetmiyor mu?" Zümer-36

“ Sizin dininiz tek bir dindir ve Ben de Rabbinizim.  Artık sadece Bana kulluk edin..” (Enbiya-92)
Bir kişinin İslam’ın esasını, tevhid ilkesini anlayıp, anlamadığını; Kur’an ehli olup, olmadığını anlamanın pratik kolay bir yolu vardır. Konuşmalarında “ İslam’ın kaynakLARI ifadesini kullanan veya yazılarında bu ifadeye yer veren kişi tevhid ilkesini anlamamış, özümsememiş demektir. Kelime-i Şahadet’in anlamını bilmiyor demektir. Bu kişi : Allah’ın sözüne inanmıyor demektir. Yaratan “Kur’an’da herhangi bir şeyi eksik bırakmadım” ve “dininizi tamamladım”  demesine rağmen Kur’an’ı eksik ve yetersiz buluyor demektir.. İslam’da tesniye: İkil, ikilik anlayışına yer yoktur. Bu anlayış şirk kapısını ardına kadar açar. İslam’ın kaynakları olmaz, olamaz; kaynağı olur. O kaynakta Kur’an’ı Kerim’dir.
“Dinin kaynakları” demekle, “dinin hüküm koyucuları, dinin sahipleri” ve “dinin Rableri” demek arasında hiçbir fark yoktur. Dinin sahibi kim ise, dinde hüküm koyma yetkisi kim de ise, dinin kaynağı da O’dur. Dinin kaynağı, dinin sahibinin koyduğu hükümlerden oluşur.  Din konusunda söylenen sözler, beşer ürünü olan ilmihal, fıkıh, icma vb. kitaplarda yazılanlar İslam’ın kaynağı olmaz, olamaz.
 Geleneksel uygulamalarda ve mezhep kabulleriyle deforme olmuş, “uydurulmuş din” anlayışında
İslam dışı dini kurumlara ve kerametleri, yetkileri kendilerinden menkul “din adamları”na bir çok
yetki ve görevler verilmiştir. Bunlardan bazıları şunlardır:
*Din adamı sıfatlı beşerler kutsallık kılıfı giydirilerek Allah’a varmak için, günahlardan arınmak için,
   kurtarıcı, aracı-vesile yapılmışlardır. “Şeyh’ten el (olur) almadan cennete giremezsin” denilmiştir.
*Yeni doğan çocukların kulaklarına “din adamları” tarafından ezan ve isim okunur.
*Erkek çocukların sünnet merasimlerinde “din adamları” tarafından mevlit şiiri okunur.
*Evlenen çiftler resmi nikâhtan başka bir de din adamlarına nikâh kıydırırlar. “Din adamı” nikâh
   kıymadan gelin hanım gerdeğe girmez.
*Defin işleminden sonra “din adamları” müteveffa ile konuşarak (!) ona telkinde bulunur. Sorgu
  meleklerine(!) doğru cevaplar vermeleri için onlara kopya verirler, bir tür suflörlük yaparlar.
*Vefattan sonra 7. 40. ve 52. gecelerde “din adamları” okudukları duaların, hatimlerin ve mevlit
  şiirlerinin sevaplarını ölen kişinin ruhuna bağışlar böylece onlara cennetin kapılarını aralarlar. (!)
* Ölen kişinin namaz ve oruç borçlarına karşılık olarak, muteveffanın akrabalarından ıskat-bedel alırlar. 
*Kur’an’dan hüküm çıkarma ve dini insanlara öğretme konularında kendilerini tek yetkili görürler.
Yukarıda sıraladığımız örnekler ve günlük hayatta karşılaştığımız “din adamları”nın diğer bir çok icratları, uygulamaları Kur’an’da yer almaz. Bunlar mezhep uydurmalarıdır,  kültürlerdir.
“Din adamı” kavramı din dışı olduğuna göre, din adamı sıfatlı kişilerin yaptıkları uygulamaların pek
çoğunun da din dışı olması doğaldır. Bu uygulamalar İslam’ın gereği değil; uydurulmuş din anlayışının, mezhep kabullerinin, adetlerin, örflerin; kültürün gereğidir. Bunları dinleştirmemek gerekir..
Kur’an hiçbir  ayrım yapmaksızın bütün müminleri dinini öğrenmek ve uygulamakla sorumlu tutmuştur. Müminler Kur’an okuyarak; Allah’ın hükümlerini, emir ve yasaklarını öğrenerek, uygulayarak ve Hz. peygamberin dini yaşama şekline- sünnetine uyarak dinlerini yaşarlar. Kur’an herhangi bir sınıfa-zümreye “dini öncelikle siz öğrenin sonra da başkalarına öğretin” diye bir emir, görev, yetki, sorumluluk vermemiştir.  Müslüman bir  toplumda “din adamları” diye bir sınıfın ve dini kurumların varlığı en azından bid’adtır. Bu kişilere dini, ilahi yetkiler vermek, görevler yüklemek ise şirk yoluna girmektir.
Yahudilikte, hahamların kahinlere isnat ederek yaptıkları tahribatı ve Hıristiyanlıkta, havarilere isnat edilen rivayetlerle papaların,  papazların yaptığı tahrifatı; İslam’da, Hz. Peygambere ve sahabeye isnat edilen rivayetlerle, yalanlarla dinciler; mezhepçiler, tarikatçılar, cemaatçiler,  imamlar, şeyhler, şıhlar, hocaefendiler, muhteremler yapmışlardır ve yapmaktadırlar.
İnsanlık için en büyük tehdit dinciliktir, teokrasidir. Dinin saltanat ve servet aracı yapılmasıdır.
Tarih boyunca insanlara en büyük zulümleri teokrasinin mensupları şirk ehli dinciler yapmışlardır.

“Son kral, son ruhbanın-dincinin bağırsaklarıyla asılmadıkça, insanlık özgürlüğe kavuşamaz.” (Diderot)

‘‘Şu bir gerçek ki, bütün dinler tarihi boyunca, hemen her coğrafyada, gerçek dine karşı en büyük
belayı sergilediği halde kendini o dinin peygamberi yerine koyan bir dinci sınıf olagelmiştir. Esasında, Kuran penceresinden bakarsak, din adamları sınıfının bizatihi kendisi dinciliğin bir numaralı temsilcisidir.
Din adamları sınıfı dindar olamaz, dinci olur. Din sınıfının dindar olması eşyanın tabiatına aykırıdır.
Bunun içindir ki Kur’an bu sınıfın ıslahıyla uğraşmamış, onu toptan ve tümden yok edip tarihe gömmüştür. Din sınıfının insanlığı götüreceği yer, dinci dehşetidir. Bunun tarihte en tipik ve zalim örneği engizisyondur....’’   (Yaşar Nuri Öztürk-Dincilik-S:461) 

Saygılarımla.
VEDAT AKBAŞAK 


SADECE İSLAM DİNDİR..

  Su insanlar için en önemli nimetlerden biridir; elbette temiz, doğal olan su. Suyu içeriz, yemek çorba yaparız, temizlik işlerimizde vs....