6 Temmuz 2016 Çarşamba

Eleştirinin Bittiği Yerde Putçuluk Başlar. (Ali Şeriati)

Demokrasilerde yürütme erki; parlamento-hükümet yönetimde yetkili ve sorumludur. Ülkede olan biten, olumlu olumsuz her şeyin sorumlusu hükümettir. Yöneticiler olayların mağduru değil, sorumlusu olurlar..
Ülkemizde iktidarın ortaya çıkan hatalarını, eksiklerini yaşanan olumsuz olaylardaki sorumluluklarını halkın-seçmenin önemli bir kısmının görmezden gelmesi iktidarı adeta eleştiri üstü görüp yanlışların eleştirilmesine bile tahammül edilmemesi "alnı secdeye değiyor ya" veya "ama duble yol yapıyorlar" gibi basit-yüzeysel sözlerle aklı, mantığı, vicdanı bir tarafa bırakarak her şeye rağmen iktidar mensuplarını savunması demokrasiyle bağdaşmaz. Bu durum İslam'la da bağdaşmaz. Kur'an gerçeklerin görülmemesini, duyarsız kalınmasını "gönül gözünün kapanması" olarak niteler. Gönül gözü kapanırsa iktidarlar dini anlamda putlaşır, siyasi anlamda diktatörleşir. 

Hıristiyanlıkta ve Yahudilikte "kutsal" eleştirilmez, dokunulmaz iktidar anlayışı vardır.  Pavlus İncil’de yer alan bir mektubunda şöyle der:
“ Herkes emri altında bulunduğu yönetimlere boyun eğsin. Zira mevcut yönetimler Allah tarafından atanmıştır. Bunun için yönetime karşı gelen Allah’ın düzenine karşı direnmiş olur. 
Petrus ise 1. Mektubunda şöyle der: "Şimdi, insanlar tarafından kurulan her düzene Rabb için bağımlı olun. Gerek başta bulunan kişi olması nedeniyle krala, gerekse valilere boyun eğin...”

Tevrat’ta ise şöyle bir ifade vardır.
“Süleyman dedi ki: Ey oğlum Rab’den ve kraldan kork. Onlara isyan etme..”
Bu kabuller ile Hıristiyanlık ve Yahudilik Kutsal-dokunulmaz yönetimleri yani teokrasiyi işaret eder. Kur'an; yönetimde şura, liyakat, adalet ilkelerini bildirmiştir. İslam'da dokunulmaz, hesap sorulmaz, kutsal idareciler, yönetimler yoktur. Tevhid anlayışı teokrasiyi reddeder. 
  
İslam, toplumda kargaşa, kaos, düzensizlik istemez; emniyet ve intizam ister. Kur’an’da da seçilen, yetki- bey’at verilen ve Allah’ın bildirdiği ilkelere bağlı kalarak görev yapan iman sahibi, adil, işinin ehli ve iyiliğe, faydalı işlere özendiren yöneticilere itaat etmemiz; kanunlara uymamız, bozgunculuk yapmamamız bildirilmiştir. (Aliimran-104  Araf-85, 86)  Ancak diğer taraftan ilgili ayet “...eğer anlaşmazlığa düşerseniz ... onu Allah’a ve elçisine götürün” diyerek, yöneticilerle, halk arasında anlaşmazlıklar olabileceğini bu durumda Kur’an ilkelerinin  esas alınması gerektiği bildirilmiştir…  Şura ilkesi kapsamında denetim mekanizmaları işlemelidir. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyen; adil ve ehil olmayan, sahip olduğu makamı şahsi ihtiraslarına alet eden, yolsuzluk yapan, devlet malına emanet gözüyle değil ganimet gözüyle bakan, zulme, fücura sapan yöneticiler meşruiyetlerini kaybetmiş demektir. Bunlara itaat etmek söz konusu değildir. Tam tersi bu imansız zalimlere  karşı gelmek; zulümle, sömürüyle,  mücadele-cihat etmek her Müslümanın görevidir. (İsra-16 Rad-11 Hud-116) 

 Yüce Allah Hz. Muhammed’e peygamberlik görevinin yanı sıra; Hakk’a ve doğruya uyması,
(Mümtehine-12) şura esasına göre, adaletle hükmetmesi ve insanlara şevkatli, sevecen davranması şartı ile (Şura-38 Aliimran-159 Nisa-58 Nahl-90) İslam ümmetini yönetme görevini vermiştir. Hz. Muhammed’in Hakk’a, doğruya uymaması, adil olmaması söz konusu olabilir mi ? Tabi ki olamaz. Burada verilmek istenen mesaj: Milleti yöneteceklerin uymaları gereken prensiplerin Kur’an’ın bu konuda bildirdiği temel hükümlerin ne kadar vazgeçilmez olduğudur; önemle, özenle  uygulanması gerektiğidir.. Yönetilenlere, halka verilen mesaj ise, hukuk ilkelerine, insan haklarına, demokratik kurallara, Kur’an’ın temel hükümlerine aykırı icraatlarda bulunan yönetimlere, yöneticilere rıza göstermeyin, zulme razı olmayın mesajıdır. Toplumların yegane helâk sebebi zulmün yaygınlaşmasıdır.
 “Biz ülkeleri-medeniyetleri, halkları zulme sapmadıkları sürece helâk etmeyiz.” (Kasas-59)

İslam hukukuna göre kamu malı-beytül mal halkın malıdır. Beytül mal’ı aşırmak, yemek, talan etmek suçuna “gulûl” denir. Hz. peygamberimizin gulûl suçu işleyen; kamu malından iki dirhemlik bir miktar çalan sahabenin cenaze namazını kıldırmadığı bilinmektedir. Müslümanlar Hz.Osman’ın cenaze namazını da bu yüzden kılmak istememiştir. Onun Müslüman mezarlığına gömülmesine bile razı olmamışlardır.. 
Maun suresi: “Gördün mü o, dini yalanlayanı........... Onlar kamu hakkına, yardıma engel olurlar.” Diyerek, devlet malını emanet olarak değil de, ganimet olarak görenleri, yetimin, yoksulun hakkına tasallut edenleri-musallat olanları dini yalanlayan, dini inkâr eden kişiler olarak tanımlamıştır. Dini inkâr etmiş, yalanlamış, kâfir olmuş kişiler oldukları için kamu malına; halkın hakkına el uzatanların cenaze namazı bile kılınmaz.

İmamı Azam, halkın malını çalan, talan eden, yolsuzluk yapan, yandaşlarına peşkeş çeken yani çapulculuk yapan ve adaletten uzaklaşıp zulmeden yöneticiye isyan etmeyi mümin olmanın gereği ve sorumluluğu olarak görmüştür.
 İmamı Azam Ebu Hanife’nin bu konudaki fetvası-düşüncesi şöyledir:
“Bir devlet başkanı-yönetici kamu mal ve haklarından bir şey aşırmak suretiyle halka ihanet eder veya yönetiminde zulme saparsa onun yöneticiliği iptal olur. Onun kanunları, kararları  geçerli olmaz..” (Menakıp – S:99. 100  Ebu Yusuf - Kitabul Harac  S:37 )

Ancak, Kur’an’ın ve ehl-i sünnetin bu prensibi Emeviler tarafından bakın ne hale getirilmiştir.
Emevi fıkhının esaslarının yazılı olduğu Akaid-i Nesefi adlı kitapta şunlar yazıyor.
Devlet başkanları, ahlaksızlıklar, rezillikler, yapsalar da, zulme başvursa da azledilemez. İktidardan uzaklaştırılamaz..”

Suudi Arabistan’ın adalet bakanı  1996 yılında bir dergiye verdiği beyanatta bu Emevi zırvalarını aynen tekrar ve teyit ederek “ İslam’da yönetene karşı çıkmak yasaktır. Yolsuzluk, sübyancılık, uyuşturucu kullanmak gibi büyük günahları işlese bile  yöneticiyi iktidardan uzaklaştıramazsınız. Yöneticiye biat, itaat şattır”  demiştir.

Malezya fetva konseyi halkın hükümeti protesto etmek için düzenlenecek veya ülkede huzursuzluğa yol açabilecek her türlü gösteriye katılmalarının İslam dinine uygun olmadığını açıklamıştır. Yani iktidar mensuplarının icraatlarını protesto etmek, eleştirmek, muhalefet etmek İslam’a uygun değilmiş ! Her zaman iktidara, yöneticilere mutlak biat etmek, boyun eğmek gerekliymiş.  On üç asır önce Emevi kodamanlarının; Muaviye’nin, Yezit’in oluşturduğu sünni fıkhının Kur’an’la çelişen bu kabulleri günümüze kadar “İslam’ın emridir, itikad esasıdır” denilerek halkı ezmek, sömürmek için kullanılmıştır.. 
Ülkemizde son yıllarda yaşanan olaylarda iktidar partisinin  kendisine muhalif olan demokrat, laik, Atatürkçü vatansever herkesi düşman gibi görmesi altında yatan anlayış da ayni anlayıştır. Bu anlayış iktidar çıkarlarına göre oluşturulmuş, sömürü ve zulmü meşru kılan Yezid meşrebi esaslı sünni anlayıştır..  Dinci, mezhepçi siyasal akımların daha neler yapabileceklerini merak edenler  13 asır geriye dönüp Emevi dönemini incelemelidir.

Saygılarımla.
VEDAT AKBAŞAK








SADECE İSLAM DİNDİR..

  Su insanlar için en önemli nimetlerden biridir; elbette temiz, doğal olan su. Suyu içeriz, yemek çorba yaparız, temizlik işlerimizde vs....